Uzun süredir beklenen ve Türkçe kaynakların sınırlı olması nedeniyle daha da önem kazanan Route 66 Efsanesi üzerine sonunda Neo-Beat literatüründen önemli bir cevap geldi ve 6:45 Yayın’dan birkaç gün önce “Route 66” yayımlandı. Ufuk S. Yüksel ve Emre Önkibar tarafından kaleme alınan kitap yapısı gereği benzerlerinden oldukça farklı. Çünkü ansiklopedik bir çalışma değil, doğrudan yol deneyimlerini anlatıyor. Kitabın önemli kısmı Route 66’den Almanya’daki karanlık ormanlara, Sahra Çölü’nden Miami kıyılarına uzanan karmaşık bir rota üzerinde gerçekleşen psychedelic deneyimlere ve yol öykülerine odaklanıyor. Bu deneyimler anlatılırken okuyucuyu doğrudan kitabın içine sokan deneysel bir üslup ön planda. Belki de bunun etkisiyle kitabı bitirir bitirmez asfalta vurma isteğinin çok güçlü olacağı kesin diyebiliriz. Yolda Projesi’nin temel metinlerinden olacak bu kitap açık ki yola inananlarda, yolu duyumsayanlarda ve çılgın kalabalığın ortasında yalnız kalabilenlere adanmış görünmektedir.
– Kitabın filmi çekilse yönetmeni kim olurdu?
Emre Önkibar: David Lynch ve Christopher Nolan.
Ufuk S. Yüksel: David Lynch, Richard Linklater, Jean-Luc Godard…
– Kitapta çok sayıda şarkı-playlist var. Bunun temel nedeni nedir?
U.S.Y.: Bazı duyguları anlatırken sözcükler kilitleniyor. Ama birkaç dk.lık şarkıyla çok karmaşık olguları bir çırpıda anlatabiliyorsunuz.
E.Ö.: Kelimeler kanımıza karışmış virüs gibidir. Müzik ise kanımızı karışan kelimeleri arındıran antitoksin gibidir. Müzik dinlemek ve kitap okumak ise temel düzeyde insanın başına gelen en güzel şeylerdir.
– Yolda Projesi nerede ve ne zaman başladı?
E.Ö.: İlk Neo-Beatler için özellikle ‘’arayış’’ her zaman vardı, arayış yol’daydı ve yol’a çıkmak bizim için kaçınılmazdı. Birbirimizi bulacağımızı yola çıkınca zaten anlamıştık. Bu anlamda Yolda Projesi doğuştan gelen bir refleksin somutlaşmış haliydi.
U.S.Y.: Birbirinden habersiz olarak asfaltta ilerleyen backpackerların, tesadüfen birbirini bulmasıyla başladı. Route 66 bu enerjinin merkeziydi.
– Olimpos Neo-Beat için neden önem kazanmıştır?
U.S.Y.: Çünkü distopyaya rağmen biz güneyde Olimpos’tan yükselecek ütopya düşüne hep inandık.
E.Ö.: Neo-Beat düşlerin gerçekleştiği yerlerde olmuştur hep. Ve Haziran’dan sonra yaşanan düşlerin gerçekleştiği yerdir Olimpos.
– Kitap baştan sona mı okunmalı yoksa sondan başa mı?
U.S.Y.: Önce baştan sona, sonrasında ortadan başa; sonra ortadan sona, sonrasında ise herhangi bir sayfadan başlayarak…
E.Ö.: Kitabı ters tutup, amuda kalkarak okumak bu sorunsalı ortadan kaldıracaktır.
– Kitabın geneline hakim olan çöl enerjisinin kaynağı nedir?
E.Ö.: Zen bahçelerinde keşişler meditasyon yapar. Bu bahçelerde bulunan şeylerden birisi de kumdur. Kum büyük bir kayanın en küçük formudur. Çölde senden daha büyük şeyler vardır. Küçücük kum taneciklerinin oluşturduğu koca kum tepeleri ayaklarının altından kayar gider. Gölgen milyonlarcasını yalar geçer. İşte parçalanmak istediğin o anda kum tepesinin üstünde tüm parçalarını bir araya getirmeyi başarırsın. Hiçliğin içinde var olursun. Bu anlamda Route 66’in hiçlikten geldiğini söylemem gerekir. Okunduktan hemen sonra bir varoluş dürtüsü uyandıracaktır.
U.S.Y.: Çöl düşünceleri sıvılaştırır. Psychedelic bir etkiye sahiptir ve her şeyi geride bırakmayı temsil eder. Jim Morrison şiirlerinde bu çağrıyı “The west is the best. Get here and we’ll do the rest” diyerek dile getirir. Route 66 de açık ki okuyucuyu çöle çağırıyor.
– Kitapla hangi içki içilmeli, hangi içki içilmemeli?
E.Ö.: Flamingo Drop (Sahra Çölü’ne özgü bir kokteyl) içmek gerekir. Çay içmemek gerekir. Aslında bu daha çok kitabın üzerine hangi içkiyi dökmek istemenle alakalı.
U.S.Y.: Votka-süt içilmeli, çay -kesinlikle- içilmemeli.
– Çalışmanın devamı gelecek mi?
U.S.Y.: Bu kitabın ardından Route 66’e gidecek backpackerlar bu deneyimi şüphesiz orada canlı olarak yazacaklardır.
E.Ö.: Tüm samimiyetiyle yolda olanların paylaşacak çok şeyi vardır. Daha gidilecek ve yazılacak çok yol var.
– Neo-Beat yazınsal formda edebi bir akıma evrilmekte midir?
U.S.Y.: Sadece Neo-Beat çevresinde olanların anlamını bildiği ifadeler oluşmaktadır. Satürn fısıldayacak, Hector ve diğerleri… Bu edebiyatın kanımca en güçlü yanı, özünü gerçekten almasıdır, çok canlı, deneysel ve heyecan verici bir gerçekliktir bu. Bu eksende metinler çoğaldıkça edebiyatın bizi felsefi açıdan da birleştirdiğini görüyoruz. Bu nedenle inanıyorum ki önümüzdeki süreçte sıra dışı kitaplar ortaya çıkmaya devam edecek ve bunlar gezegende bir şeyleri değiştirecekler…
E.Ö.: Neo-Beat isminin en önemli özelliklerden birisi anlamının Türkçe değil evrensel olmasıdır. İsminin evrensel fonetik özelliğiyle ve Dünya’nın dört bir yanında takipçilerinin olmasıyla şüphesiz Dünya edebiyatı klasmanında bir evrilme sağlanacaktır. Neo-Beat, Beat kuşağı ile yakalanan özgün dili kendisine has terimlerle ilerleterek, yazın edebiyatının diktatöryal yapısına da kökten darbeyi vurmaktadır. Böylelikle kitap okumanın evrensel yakınlaştırıcılığı ve bireysel özgürleştirici gücü en samimi şekilde okuyucuya geçebilmektedir. Kanımca kozmos yasalarından beslenen bir felsefe ile ortaya çıkacak yeni eserlerle Neo-Beat edebiyatı kendisini tanımlamaya devam edecektir.
– Kitaba ilham kaynağı olan filmler ve isimler nelerdir?
E.Ö.: Yaşamaya çalışan herkes ilham kaynağı olmuştur. Sabahattin Ali’nin, Franz Kafka’nın, Friedrich Nietzsche’nin, Dostoyevski’nin, Che’nin, Jack Kerouac’ın, Roger Waters’ın, John Lennon’ın, Wilhelm Reich’in, Jack London’ın, Jim Morrison’ın sorunudur yaşamak.
U.S.Y. Jack London, Jim Morrison, Jack Kerouac, Neal Cassady ve John Lennon.
– Olayların % kaçı gerçektir?
U.S.Y.: Bir anı metni olmamakla birlikte ciddi düzeyde bir gerçeklik söz konusudur. Gerçeklik bu metinde simülasyonlaşmıştır. Ne yazık ki -toplum hazır olmadığı ve sansür kurulunu geçemeyeceği için- bazı hardcore içerikleri zorunlu olarak çıkarmak zorunda kaldık.
E.Ö.: Bedensel olarak devinime sürüklenmiş ve ruhsal olarak simülasyonlaşmış olaylar silsilesi yüksek seviyede gerçeklik içerir. Olayların bir simülasyonda geçtiği ve yaşananların gerçekten bir simülasyon olmadığı başka türlü kanıtlanamazdı. Bu anlamda kitapta geçen olaylar tipik anı-gezi yazılarının çok dışında kalarak Route 66 ruhunu taşıyan asi çocukların yola çıkmalarından başka bir şey değildir.
– Bu kitabı bir şeye adasanız o ne olurdu?
E.Ö.: Geceyi bitiremeyenlere. Yaşamın rengini merak edenlere. Düş görenlere. Simülasyondan çıkmak isteyenlere…
U.S.Y.: Şu an dünyanın bir yerinde tek başına kendine neden burada olduğunu soran ve her şeyi geride bırakıp asfalta vurmamak için kendini zor tutan insanlara… Ve tabii en başta The Wall’a. The Wall için ölür ve öldürürüm diyen insanlara…
– Türkiye’de Route 66 rotasının karşılığı nedir?
E.Ö.: Kutsal OpZen rotası.
U.S.Y.: Neo-Beat’in OpZen olarak tabir ettiği, İzmir’den başlayarak Muğla-Aydın-Denizli hatlarını kullanarak Olimpos’ta Holy Antalya Koyu’nda noktalanan rotadır.
– 6:45’in Route 66’e bakışı nedir?
U.S.Y.: Route 66, Beat Kuşağı için olduğu gibi 6:45’in çıkardığı kitaplarda da temel metaforlardan birisiydi. Bunda 6:45’i 6:45 yapan isimlerin ve keza en başta Kaan Çaydamlı’nın Route 66’i çok yakından deneyimlemiş olmasının etkisi büyüktür.
E.Ö.: Yayımladığı kitaplarla yol metaforunu Route 66 felsefesiyle birleştirerek sunan ve bizzat Route 66’te yol yapmış kişilerden oluşan 6:45, bu felsefenin Türkiye’de yayılmasında büyük paya sahiptir.
– Kitabın sizin için en vurucu kısmı nedir?
U.S.Y.: Gitmenin artık kaçınılmaz olduğu ama gitmekten öldüresiye nefret edilen o anlar… Sadece yaşayanlar bilir bunu.
E.Ö.: Bugünde yaşamanın ardımda yarınları bırakmak kadar muhteşem olduğunu anladığım anlar…
– Kitap ne kadar sürede yazıldı?
E.Ö.: Bir asırdan fazla, bir dakikadan kısa sürede.
U.S.Y.: Yaşanması aylar sürdü ama bir çırpıda kaleme alındığı için sadece birkaç haftada yazıldı. Hiç yazılmadan zaten tamamlanmıştı bir anlamda.
– Son olarak eklemek istediğiniz şey nedir?
U.S.Y.: Dünya Savaşı başlasa, gezegene bir meteor da çarpsa bekleyin, Satürn elbet fısıldayacak…
Gökhan Toker