Mine Sanat Galerisi Deneysel, sanatçı Halil Akdeniz’in Kayıt Dışı Yitik Uygarlıklar sergisine ev sahipliği yapıyor. Eski Anadolu uygarlıklarının kültür imlerini resimlerine taşıyan sanatçı Halil Akdeniz ile sanat anlayışı, kültürel simgeler, kayıt dışı sembollerin resim sanatı üstüne etkisini konuştuk.
Anadolu’nun kadim uygarlıklarının simgelerini resminizde ele alma fikri nasıl gelişti?
Halil Akdeniz: Coğrafya kaderdir derler!!! Evet, bu doğrudur, Coğrafya kaderdir. Bu benim için de geçerli. Hatta tam tamına öyle de diyebilirim. Doğduğum coğrafya, hem yaşamımın hem de sanatımın belirleyicileri olmuştur.
Mine Sanat Galerisi Deneysel’de devam eden serginizde yitik uygarlıkların izini sürüyorsunuz. Kayıt Dışı Yitik Uygarlıklar sergisinin kurgusu nasıl oluştu?
Halil Akdeniz: Doğduğum yer Antalya’nın zengin iklim koşullarına sahip, doğa harikası bir yerdir. O dönemin sınırlı yaşam koşullarına rağmen o yöredeki yaşantımı; “gecelerin ıssızlığında gökyüzüne bakarak kurduğum hayaller, Nisan-Mayıs aylarında her tarafın sümbül, nergis vb. nefis kokulu envaiçeşit çiçeklerin ve dağ yamaçlarının krom sarısı katırtırnağı çiçekleriyle kaplı bir doğada; dış dünyada olup bitenlerden uzak, Akdeniz’in ılık bahar güneşi altında, doğanın cömertçe sunduğu güzellikler içinde geçen çocukluk yılları olarak hatırlıyorum.” Ve doğanın zengin güzelliklerine ek olarak çocukluğum, zengin Likya, Yunan ve Roma dönemi medeniyeti kalıntılarının bulunduğu bu antik yörelerde geçti. Çocukluk yıllarımı içlerinde oynayarak geçirdiğim bu kalıntıların, benim üzerimde inanılmaz etkileri olduğunu, bir kısım sezgi ve fantezilerimin kökenlerinin oralara dayandığını söyleyebilirim. Bugün gibi hatırlıyorum, henüz ilkokula bile gitmediğim zamanlarda, evimizin biraz aşağısında, üzerlerinde oynadığım üstü yazılı, resim ve şekillerle dolu büyük blok taşları… Bunlar çok yabanıl bir dünyanın kalıntılarıydı benim için. Tanımadığım başka dünyalardan, gökyüzünden gelen birileri tarafından yapılıp, sonra da öylece bırakılıp gidilmiş gibi gelirdi bana…
Sanırım insanın çocukluğunda ya da yaşamının bir bölümünde onu çok etkileyen şeyler, birbirine etkisi yokmuş, birbirinden bağımsız gibi görünseler de bir zaman sonra yaşamın bir bölümünde, bir yerlerde buluşup, kesişme noktaları göstermeye başlıyor. Belki bütün bunlar, benim bugünkü sanatımın da ilk bakışta görünmeyen arka yüzü ve gizemli dünyasıdır herhalde.
Yitik Uygarlıklar Konusuna gelince:
Biz tarihin kaybedenler cephesinde yer alan insanlarız. Ancak Atatürk’ümüzün Cumhuriyet Türkiyesi’nde varlık kazanabilmişizdir. O nedenle biz bu dünyanın neresindeydik ve neresindeyiz!!! İnsan kendiliğinden bir sorgulamaya yöneliyor.
Genel olarak tarihe hep resmi tarih açısından bakılır ve o şekilde kayda geçirilir. Ancak bir de üzerinde hiç durulmayan KAYITDIŞI YİTİK UYGARLIKLAR / UNRECORDED LOST CIVILIZATIONS tarafı vardır. Ben bu kültür değerlerinin, bir sanatçı ve bilim insanı olarak siyasi ve politik referanslarıyla tarihin ve kültürlerin sorgulanmasına yönelik yeni bir bakış açısına yönelme gereği duydum.
Sanat dili evrenseldir, fakat kültür ve sanatımızda görsel hafızamızın ve belleklerimizin, yaşadığımız kültür coğrafyasının derinliklerinden beslenen kökleri ve kanalları vardır.
Toplumların, devletlerin, geçmişten günümüze yaşadıkları coğrafyada sahip oldukları maddi manevi kültür varlıkları, onların kültürel hazineleri ve zenginlikleridir. Ve de aynı zamanda prestijleridir. Bir toplumda, toplumun gelişmişlik düzeyini ileriye taşıyan sanat ve bilim insanlarının, yaratıcı fantezi ve hayal dünyalarıdır. Felsefeciler ve biz sanatçılar, sadece muzaffer olanın resmi tarihi yerine “Kayıt dışı Yitik Uygarlıklar / Unrecorded Lost Civilizations” kültürel değerler sistemi yeniden değerlendirilmek, toplumsal ve bireysel anlamda sorgulama; insan olmanın anlamını, insan onuruna yakışacak şekilde bugün yeniden kurgulama arzusunda olan sanat ve bilim insanlarıyız.
Eski Anadolu Uygarlıkları üstüne nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? Arkeolojik kazılara katıldınız mı?
Halil Akdeniz: Anadolu Uygarlıklarına ilgim çerçevesinde alanın uzmanlarıyla çalışıp onlardan bilgi desteği alıyorum.
Anadolu uygarlıkları, semboller, kültür imleri zaman içinde hayal ve duygu dünyanızda nasıl değişime uğradı?
Halil Akdeniz: Benim sanatım soyuttan konseptule, simgeselden kavramsala uzanan bir çizgi izler. Çalışmalarım soyut sanattaki deneyim ve birikimimle değişik dönemlerimdeki konseptlerime bağlı bir değişim gösterir. Çalışmalarımda / resimlerimde kullandığım yazı, işret, simge ve benzeri figürler, yalnızca formal olarak kullanılan elemanlar değil, bilakis temanın / konunun / konseptin ve sanatsal sürecin birer parçalarılar. Bu süreçte; mekan, zaman ve işlevlerinde değişime uğrayarak yeni bir varlık ve düşünsel-görsel gerçeklik kazanırlar. Ve sonuçta oluşturdukları ‘bütün’ oldukça soyut, kapalı ve karmaşıktır. Bu oluşumlar, bir dizi sezgisel ve düşünsel süreçlerin sonucu ortaya çıkmaktadır. Kullandığım simgeler geçmişteki anlamlarıyla sınırlı kalmayan, hep yeni anlamlara önü açık simgelerdir. Yani aynı simge değişik coğrafyalarda farklı kültürlere göre yeni anlamlar içeren simgelerdir. Örneğin, artık neredeyse imzam gibi olmuş olan Poseidon üçlü çatalı bunlardan bir tanesidir. Poseudon Antik Yunanda güç ve otoriteyi temsil eden bir deniz tanrısının simgesidir. Su, deniz ve Fırtınayı simgeler. Fakat bu simge Antik yunandaki anlamıyla sırlı kalmayarak Avrupa’dan Orta Asya’ya, Orta Asya’dan Uzak Doğu’ya kadar uzanan her kültürde değişik anlamlar kazanmış bir simgedir. Örnekleyecek olursak; bu simge, şamanlarda koruyucu silahı, Hindularda Shiva Tanrıları ile ilişkilendirilir, kötülüğe karşı kullanılan bir savaş silahıdır. Yine Hindularda doğanın üç özelliğini; yaradılış, koruma ve yok etmeyi ve aynı zamanda tutku, eylem ve bilgeliği temsil eder. Budist’lerde toplumu ve kanunları simgeler; doğru bilgi, doğru inanç ve davranışı temsil eder. Ve Uzakdoğu’da aynı zamanda kutsal yılanın da sembolüdür.
Geçen yıl yine Mine Sanat Galerisi’nde, İpek Yeğinsü küratörlüğünde açılan sergide sizin çalışmanız Matthew Biederman ile eşleşti. Biederman sizin yapıtınızı günümüz emojileriyle yeniden yorumlamıştı. Günümüzde sanatın değişen formu üstüne nasıl yaklaşıyorsunuz?
Halil Akdeniz: Sanatın geleceği konusunda bir yorumda ve öngörüde bulunmak çok zor. Geleceğin sanatı artık dijital saat olacak gibi gözüküyor. Bizim gibi bu denli teknik ve malzeme ile uğraşmayacaklar gibi geliyor. O nedenle bizim sanatımız artık gelecekte bugünün sanatını temsil eden antikalar olarak görülecek gibi geliyor bana.
Salt tuval resmi de çalışmıyorsunuz, işlerinizi teknik ve malzeme açısından değerlendirir misiniz?
Halil Akdeniz: Eserlerim yapısal olarak resim ekseninde olmasına rağmen bir boya ve tuval estetiği ile sınırlı değildir. Çalışmalarım yüzeyden mekana uzanan bir yönelim gösterir. Sanatım düşüncelerin notlarıdır. Eserlerim fiziki yapıyla zihinsel olanın birleştiği yerdir. Bana göre sanatsal üretim de bir düşünce üretimidir. İmgelerle düşünme ve imgeler üzerinden bir düşünce ve araştırma mantığı kurmaktır.
Uzun yıllar sanat eğitimi veren ressam-akademisyen olarak sanatı nasıl tanımlarsınız?
Halil Akdeniz: Sanatın herkes için geçerli bir tanımını çok zor. Tarih boyunca yapılan tüm tanımlamalara rağmen hâlâ tam olarak bir tanımı yapılamamaktadır.
Yapıtlarınızda çerçeve dışına çıkan, sınırları aşan bir forma rastlıyoruz. Bunu nasıl yorumlamak gerek? Sonsuzluk, özgürlük…
Halil Akdeniz: Soru 6’nın cevabında da belirttiğim gibi; Eserlerim yapısal olarak resim ekseninde olmasına rağmen bir boya ve tuval estetiği ile sınırlı değildir. Çalışmalarım yüzeyden mekana uzanan bir yönelim gösterir. Evet buna belki sonsuzluğa uzanan bir özgürlük ya da ihtiyacı da denilebilir.