Gözlerimi karanlığın kucağına diktim. Sonsuzluk tenime değen havaydı sanki… Oksijendi, karbondioksitti, azottu… Bana ait bir şeydi sanki. Düşüncelerim beynimde savaşa hazır askerler gibi var olurken aniden bir sis çöktü. Dünyada artık göz gözü görmez olmuştu, sesler boğuk çığlıklarla yankılanıp duruyordu. Herkes ilk defa birbirini gerçekten arıyor, herkes ilk kez kendi dışında birini arıyordu. İmkansızdı… Kehanetler ezberimdeydi; çünkü üçüncü gözüm evrene açıktı.
Bir süre sonra sis tıpkı geldiği gibi aniden gitmişti. Her şeyi net görüyordum, burada hiçbir şey bana ait değildi. Ama ben tam da buraya aittim. Derin bir nefesi ciğerlerime sundum. Yüzde doksanı hidrojen, yüzde onu helyumdu. Hiç olmadığım kadar güçlüydüm, güneş sisteminin en büyük gezegeni bana kendimden tanıdıktı. Dalgın düşüncelerimi dağıtıp keşfetmeye çıktım. Adımlarım beni kızıl lekeye sürükledi. Aç fırtına, başka bir şeyin dengede kalması için kendiyle savaşır gibiydi. Jüpiter’in 400 km’ ye ulaşan hırçın rüzgarları Dünya’nın düzeni için kendini dağıtıyordu belki de…
Gözlerimle uzaklara uzandım, en yakındaki Amalthea’yı selamladım. O kadar sevgiyle yaklaştı ki bakışlarım ona, ardındaki Adrastea, Metis ve Thebe benim için selam durdu. Yolculuğun geri kalanında bana rehber olan Adrastea ‘’9 saat 55 dakika sonra bitecek.’’ diye fısıldadı.
Bir an vücudumu hissetmemeye başlamıştım. Bir şey beni öyle içine çekiyordu ki, ona dönüşüyordum. Bir şeye dahil oluyordum. Yakınlık duygusunu hücrelerime kodlayacak kadar güçlü bir mıknatıs… Jüpiter beni yutuyordu, ben de onun kehanetlerini.
Adrastea beni kendine çekti. Kaçmıyorduk, ekvator çapı 142,800 km, kutuplar arası mesafesi 133,500 km olan bir gezegeni bitirmeye çalışıyorduk. ‘’Birazdan Io kusmaya başlayacak.’’ Dedi. Europa bu çığlığı duydu ve ‘’Bizden nefret ediyor, senin yüzünden. ‘’ dedi. Gözyaşlarımı sakladım, tüm günahları saklamanın bir onuru vardı. Babam beni bağışlayacaktı. Bu sözlerin intikamı da bağışlanmak olacaktı.
Adrastea’ya fısıldadım. ‘’ Güneşi çok özledim, yanacak bile olsam ondan 778.500.000 km uzakta olmayacağım’’.
“Bu yüzden; sen yanıyorsun” dedi.
Io sımsıcak lavlarıyla beni öz yapmaya hazırdı. İnsanlığa yakın bir adım atıyordum. Babam beni kabul ederken, Jüpiter, kalın ve karmaşık atmosferine Azrail’in nefesini solurken “Onlar cennette kurtuluşa erecek.” Tüm gezegen aynı anda aynı cümlenin alevlerinde yanmak için fısıldadık. Çünkü tüm felaketler sessiz başlar.
Nefesim kesilmişti. Jüpiter’in karanlık çemberi nihayet kırılıyordu. Io arındırıcı lavlarını kalbime bahşederken; Jüpiter güneşe her an daha da yaklaşıyordu. Başka her şeyden uzaklaşırken onu kimse korumuyordu. Başıboş göktaşları Dünya’ya ve diğer gezegenlere düşüyordu. İnsanlar ölümü tatmadan diriliyordu. Jüpiter’in saf şimşekleri insanlığın ışığıydı… Sancılı bir dirilişin başlangıcı ve benim yok oluşum babamın varlığında… İşte insanların mutlu sonu… Hep bir sırrım var sanırdım. Güneş beni damarlarıma kadar is’le süsleyene kadar…
Adrastea’yı küllerime fısıldarken duydum.
“Kehanet sendin
Eğer sevginin tuzağına düşmeseydin.”
Adelina Gençoğlu