Biraz gerilere gidelim. Ateşin keşfi. Atalarımıza ilk korkuları sorgulattı. Önceleri hayvanları korkutmak, karanlıktan kurtulmak için büyük bir güçtü. Sonraları ise yemek pişirmek!
Evrimde çığır açacak bir gelişmeydi bunların hepsi. Çiğ besinlerle beslenen atalarımız gelişmiş çene yapılarına sahiptiler. Alınları ileri doğru çıkıktı. Besinleri pişirerek yedikten sonra çene yapıları küçülmüş ve alınları daha düzgünleşmişti.
O zamanı düşündüğümüzde yiyecekleri haşlamak imkansızken, kızartmak; ateş sayesinde çok kolaydı. Birkaç dal parçasına etleri dizip ateşe yakın tutmak yeterliydi. Haşlamak için ise bir kaba gereksinim vardı. Önceleri deri kaplar içine sıcak taş atıp suyu ısıtmayı denediler. Zamanla çömlek yapabilmeleri ise yeni bir sayfa açmalarını sağlamıştı..
Yeme – içme kültürü başlamak üzereydi artık.
Mutfağı, bir toplumun yaşam düzeyini ve zevkini gösteren bir veri olarak kabul edebiliriz. (Mimarlığa ne kadar da çok benziyor!)
Bu süreç 1000lerce yıl devam ediyor. İ.Ö. 8000 yıllarında eski İran’da koyun ve keçinin, i.Ö. 6000 yıllarında Anadolu ve Makedonya’ da ineğin, İ.Ö. 3000 yıllarında Asya’ da mandaların ehlileştirildiği site devletlerin müthiş bir mirası olarak görülmelidir.
Yukarıda ilk kabın önemi bakın nasıl işe yarıyor. İ.Ö. 4000 yıllarında İtalya ve Fransa da süt kesiği süzme kaplarının yapıldığına dair buluntulara rastlanıyor ki bu peynir yapılıyor demek.
Site devletler olgunlaştıkça etkileşimde başlıyor. Başat tabii ki yine Sümer – Asur Mezopotamya…
Site devletlerde yaşamaya başlayan insanlık, şükür ve talep güdüsünü ile insanüstülere hep methiyeler düzdüler.
Kahramanlık değil aşk ve aş için.
Bir çoban mı, bir çiftçi mi?
İşin özü bu şiirde
Çiftçi, tarım da bir dehayı
Çoban ise hayvancılıkta..
Her ikisi de bugün ne yiyor ne içiyorsak ataları gibi.
Tarımda tahıl ve sebze-meyve, hayvancılıkta ise et ve süt ürünleri.
Tanrıça İnin’le evlenmek isteyen çoban Dumuzi ve çiftçi Enkimdu’nun hikayesi oldukça şahane bir örnektir.
Çeviri: Günümüz diline S. Moscati
Türkçe: Burhan Oğuz
“Hiçbir zaman çobana varmayacağım,
Hiçbir zaman taranmış yünden hırkasıyla sırtımı örtemeyecek!”
Ben bakireyi ziraatçi alacak,
Nebat yetiştiren ziraatçi,
Buğday üreten ziraatçi!”
Çoban Dumuzi ise;
“Kanalların bentlerin olukların adamı,
Ziraatçi Edimku’nun benden üstünlüğü ne?
Bana buğday ununu versin,
Karşılığında ziraatçiye siyah kuzularımı veririm;
Bana beyaz ununu versin,
Karşılığında ziraatçiye beyaz kuzularımı veririm;
Bana en nefis birasını sunsun,
Karşılığında ziraatçiye sarı sütümü sunarım;
Bana tatlı birasını döksün,
Ben de ziraatçinin önüne kesilmiş sütümü korum!..
Yedikten sonra içtikten sonra,
Ona kaymak fazlasını bırakırım,
Ona süt fazlasını veririm;
Ziraatçinin benden üstünlüğü ne?”
Sevgiyle…