Bugün hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve kendisini hiç tanımadığım, böyle tarumar edilmiş hayatları hiç bilmediğim halde genç bir kız için saatlerce ağladım.
Bugün arada bir yaptığım bir şeyi yaptım ve kendisini hiç tanımadığım halde böyle tarumar edilmiş hayatları hatırlatıyor diye genç bir kızın için saatlerce ağladım.
Bugün çok zaman yaptığım bir şeyi yaptım ve kendisini hiç tanımadığım halde böyle tarumar edilmiş bir hayatın içinden çıkıp kurtulduğuma şükrederek bir genç kız için saatlerce ağladım.
Bugün daima yaptığım bir şeyi yine yaptım ve kendisini hiç tanımadığım halde böyle tarumar edilmiş bir hayatın içinden çıkıp kurtulamadığımı, yitip gittiğimi görüp genç bir kız için saatlerce ağladım.
Bugün daima yaptığım bir şeyi yaptım ve kendisini hiç tanımadığım halde yaşadığı hayat hakkında zerre kadar fikrim olmadığı halde genç bir kız ve annesine ağzıma geleni sayıp lanetler ederek saatlerce kızdım.
Bugün daima yaptığım bir şeyi yaptım ve kendisini hiç tanımadığım halde yaşadığı hayat tıpkı benim hayatıma benzediği halde etrafımdaki insanlar içimi-dışımı görüp beni tanımasın diye genç bir kız ve annesine sırtımı dönüp saatlerce içimden ve dışımdan söylendim.
Bugün daima yaptığım bir şeyi yaptım ve kendisini hiç tanımadığım halde yaşadığı hayatı basın ve medya üzerinden gördüğüm binlercesinden biri olan ezik, kurtulamamış, sırtındaki yükü atamamış bir kadına küfür ve hakaretler edip beddualar okurken, genç bir kızın yaşadığı acılara hak versem de adaletin yerini bulup gerekli cezaya çarptırılması gerektiğini söyledim.
– Bugün insan olmanın kapısından geçtim. Bugün insan olmanın kapısında durdum. Bugün insan olmanın kapısını örttüm.-
Bugün bütün bunlara şahit olup gerçek adaletin ne olduğunu düşündüm. Bugün dünyanın adaletini düşündüm ve insanın adaletsizliğinin, dünyanın adaletini yenmek için ne kadar çaba sarf ettiğini gördüm. Bugün insanın adaletsizliğini yenmek için dünyanın adaletine omuz veren insanlar gördüm. İnsanlığımdan binlerce kez olduğu gibi bir kez daha utandım. Bugün insanlığın bitmeyeceğine bir kez daha inandım.
Bugün daha kötüsü olamaz diye düşündüğüm birçok olaydan daha kötüsünün olduğunu-olabileceğini bir kez daha gördüm. Bugün insanların ne iyiliğinin ne kötülüğünün sınırı olduğunu gördüm.
Ben, bugün, genç bir kızı bulunduğu yerden çekip kurtarmak, o ürkek çehresine elimle dokunup yaşadığı ne kadar kötülük varsa hafızasından silip götürecek kudrete sahip olmak istedim.
Ben çok güzel bir ailede, sevgi ve saygı içinde büyüdüm. Doğru tohumdan doğru yerde vücut bulmuştum. Doğru insanların elinde yetişip doğru insan olarak yaşamıştım. Ama bambaşka bir yerde bambaşka bir ailede dünyaya gelebilirdim. Yaşamımın herhangi bir yerinde karşıma çıkan kötülükleri görmeyip bir anda kapılıp gidebilirdim. Çevremde görüp şahit olduğum aile içi şiddete ben de maruz kalabilirdim. Hayatını birleştirip umutla adım attığı evde cehennem azabı yaşamaya mecbur kalan bir kadın olabilirdim. Takıntılı bir eşe, bir sevgiliye, hasta ruhlu adama kurban olabilirdim. Psikolojik şiddet yaşayabilirdim. Dayak yiyen annesini görüp dayak atan babasına boynunu büken bir çocuk olabilirdim. Sonu gelmeyecek bir işkenceye kendi elimle son verebilirdim. Kocamı ya da babamı veya erkek arkadaşımı yahut tecavüzcümü öldürebilirdim.
Katil olabilirdim.
Katledilen olabilirdim.
Bu yaşamların içinden kaçıp kurtulmayı başarabilenler kadar başaramayanlar da var. Utanması gereken kendisi olmadığı halde yaşadıklarını anlatmayı kendine yediremeyenler de var. Babasından utandığı halde onu arkadaşlarına örnek bir baba gibi anlatanlar da var. Yediği tokadı içine gömüp kapıyı suçlayan da var, merdivenden düştüm diyen de var. Polis merkezinden yardım istediğinde sadece adamı tanıdığı için ‘Ben o adamı tanıyorum, yapmaz öyle şey, zaten yollayacak ekip de yok!’ diyen memur da var, işini gücünü bırakıp gördüğü manzara karşısında hüngür hüngür ağlayıp kapıda sabaha kadar nöbet tutan memur da var. Sokakta gördüğü şiddete başını çevirip giden de var canı pahasına müdahale eden de var. Yardıma ihtiyacı olan insana kapısını açmayan komşu da var anne-baba-kardeş olup koruyup kollayan komşu da var. Oğlum haklı diyen kaynana da var, oğlum haksız diyen kaynana da var. Karısının sırtını okşayan koca da var, karısının sırtında eşya parçalayan koca da var. Çocuğuna can olan baba da var, çocuğunun canını alan baba da var.
Hayatın içinde her şey var. Her insanın başına her şeyin gelebilme olasılığı var. Düşmek de var kalkmak da var. Korkmak da var cesaret de var.
Ama hayatının herhangi bir yerinde bir kez olsun tacize, şiddete, baskıya maruz kalmamış kadın yok! ‘Ben varım!’ diyorsa da ya yalan söylüyordur ya fark etmemiştir ya da yaşayıp yetiştiği çevrede o maruz kaldığı şey ‘şiddet’ olarak adlandırılmıyordur.
Bir ailede herkes sofrada otururken kız çocuğuna ‘Kalk ağabeyine su ver!’ demek normal bir görev addedilirken başka bir ailede bu durum bir ‘baskı’ hatta ‘şiddet’ sayılabilir. Bir ailede babadan, ağabeyden, kocadan yenen bir tokat normal sayılabilirken başka bir ailede şiddet sayılabilir. Bir ailede okutulmayan kız çocuğu normal sayılabilirken başka bir ailede baskı sayılabilir. Bir ailede sadece oğlan çocuğu doğurmuş olmak kadının varlık sebebi iken başka bir ailede hiç doğurmayan kadın da sadece insan olarak görüldüğü için varlığı kabul görebilir.
Bir şeyin şiddet ve baskı sayılabilmesi için yaşanan ve yetişilen çevre, coğrafyanın etkisi reddedilemeyecek kadar büyüktür. Toplumsal kurallar teoride tüm toplum için bölge, yer, aile ayırmıyor gibi görünse de ne yazık ki yaşamın içinde işler böyle yürümüyor. Genelde de babadan oğula, anneden oğula, babadan kıza, anneden kıza devir geleneği sürüp gidiyor.
Gerçek düşünmek, somut verilerle düşünmek şart. Şiddet ve baskı derecesinde her ne kadar değişiklik olsa da uygulanmasında çevreye ve eğitime göre bir değişiklik olmuyor, olamıyor. Eğitimin olduğu yerde şiddet ve baskı olmaz mı sanıyorsunuz? Ben birkaç aile tanıyorum, fiziksel bir şiddet söz konusu olmasa da psikolojik şiddet öyle hüküm sürüyor ki evlerinden içeri adım attığınız anda o gergin hava bile ciğerinize dolmayı istemiyor, kaçıp kurtulmak istiyorsunuz. Profesör, doktor, hâkim, avukat, asker, iş adamı vesaire olana kadar baba ve eş olabilseydin keşke diye bağırmak istiyorsunuz. Diplomalar çöp!
Kadın kaçıp kurtulabilir mi? Kendini de çocuklarını da kurtarabilir mi?
Elbette bunu başaran kadınlar da var ama karşınızdaki insanın ruhu hasta ve yıllar içinde sizi sarıp sarmalayan öyle büyük bir korku var ki değil kaçıp kurtulmayı düşünmek, ona baktığınızda dünyanın en büyük gücü olarak görüyorsunuz. Çocuklarınız var, onlarla tehdit ediliyorsunuz. Yakalar öldürürse çocuklarınıza bakacak kimseniz olmayacak, biliyorsunuz. Ananızın babanızın evine sığınsanız o gücün onları da yok edebileceğini biliyorsunuz. Elinden kurtulabilmeniz bile karşınızdaki insanın ne kadar kötü olduğu ya da ne kadarına izin vereceğine bağlı. En iyi ihtimalle o adam ya çocuklarınızı görmenize asla izin vermeyecektir ya da çocuklarını bir daha görmeyi istemeyecektir. Kimse köle olmak, dayak yemek, baskı altında yaşamak için evlenmiyor. Kimse çocuk doğururken bütün bunların olacağını da ön görmüyor. Zaman zaman ben de böyle ailelerin neden çocuk sahibi olduğunu sorguluyorum ama bu ailelerde kadının herhangi bir söz hakkı olmuyor ki! Adam eğer seninle cinsel birliktelik istiyorsa bunu yapıyor, hamileysen de doğuruyorsun! Zaten bir cinsellikten söz etmek de mümkün değil, tabiri caizse verdiğiniz bir imzadan kurtulamadığınız için katlanmak zorunda kaldığınız tecavüzler silsilesi söz konusu! Ki bazen imzaya bile gerek olmuyor. O imzadan kurtulsanız bile adamdan kurtulamıyorsunuz!
İnsan hakları varken neden ayrıca ‘Kadın hakları’na gerek duyuluyor, hiç düşünmediniz mi? Çünkü sorunu var ama sorun kadının değil, toplumun sorunu, dahası insanlığın sorunu. Eğer toplumun sorununu çözüp erkeği ıslah etmenin yolunu bulursak kadına özel bir hak ve hukuk tanımlamamıza da gerek kalmayacaktır. Çocuk hakları var, kadın hakları var ama erkek hakları yok! Çünkü erkek hep haklı!
Lütfen yanlış anlaşılmasın, ben erkek düşmanı değilim. Hayatım boyunca erkek arkadaşlarımla çok iyi anlaştım, çok iyi geçindim, dünyada en çok kıymet verip sevdiğim insan babamdı, idolümdü. Annemi de aynı derecede sevip kıymet verdim. Annemin şefkati ve babamın güveni olmasa, nasıl bir insan olur, nasıl büyüdüm, bilmiyorum.
Kimse çocuk yapmaya karar verirken ‘Bir çocuk doğurayım da dünyayı kurtarsın, memlekete faydalı olsun, harika bir insan yaratayım,’ diye düşünmüyor. Anne ve baba olmak, aile olmak için yani yine kendi duygularını tatmin için bir canın dünyaya gelmesine aracı oluyor. Ama dünyaya getirdiği çocuğu insanlığa, vatanına, milletine, çevresine faydalı bir birey olarak yetiştirmek yükümlülüğünü de sırtlanmış oluyor. Çocuk kendi arzusuyla yaşama merhaba demiyor, bir erkek ve bir kadın birlikte buna sebep oluyorlar. Çocuğun bir kabahati varsa o da koşup birinci gelmek! Yaşayacaklarımızı bilsek kaçta kaçımız döllenmek için koşardık acaba? Üstelik yetiştirilen çocuk sadece aile için değil tüm toplum için bir değer; arsız yetiştirirsen arsız, hırsız yetiştirirsen hırsız olur. Sahip çıkmazsan diktiğin fidan bile toprakta yeşermiyor, biraz uzak durdun mu etrafına zararlı otlar, böcekler sarıp yok ediyor. Bir insandan bahsediyoruz ki dünyaya gelirken içinde iyiliğin de kötülüğün de tohumu var. Yaşadığı hayatın içinden ibret alıp sıyrılabilen de oluyor yitip giden de…
Bugün beni saatler boyunca ağlatan da tıpkı böyle bir çocuk. On yedi yaşında bir genç kız, benim gözümde çocuktur, yasal olarak imzası bile geçerli olmayan bu çocuğa ‘katil’ demek mümkün mü? Ömrünce boynuna astığı madalyondan kurtulur mu, bilmem… el birliğiyle yaşamını düzene soksak, hiçbir ceza almadan kurtulmasını sağlasak, okullar okuyup bitirse -ki edebiyat okumak istiyormuş- dünyanın en başarılı yazarı olsa bile o çocuğun içinden yaşadığı on yedi yılı ve o geceyi söküp atmak imkânı olacak mı? O kendini bunca suçlayıp kahrolurken bizim ona suç yüklememiz, annesi için elini kana bulamışken annesine bunca yüklenmemiz doğru mu?
Sabah Müge Anlı’nın programında bu çocuğu izledikten sonra ana haber bültenlerini de dinledim. Eski eşi tarafından öldürülen kadın haberi vardı yine ve ben bu yazıyı yazarken bir başka kadının daha eski eşi tarafından öldürüldüğü haberini gördüm, bir başka çocuğun da annesine şiddet uygulayan babasını öldürdüğü haberini…
İşlemediğiniz günahın masumu değilsiniz diye bir söz var, ben çok severim. Yaşamadığımız hayatlar hakkında ahkam kesme hakkına da sahip değiliz. Belki siz olsanız kurtulurdunuz, belki siz daha akıllı, daha başarılı, daha cesaretlisiniz. Ama belki de siz olsanız ölüp gazeteye manşet olan siz olurdunuz. Ya da siz olsanız o cinayeti bizzat planlayarak işlerdiniz. Yaşamadan bilemezsiniz!
İnsanın hayatına şiddet girdiğinde diğer her şey değerini yitirir. Hele ki bu şiddet sevdiklerinize uygulanıyorsa… hayatınızda başka hiçbir şey yoktur. Uyku yoktur, yemek yoktur, gülmek yoktur, ağlamak yoktur. Yaşam yoktur. Şiddet vardır ve yaşamınız ona odaklıdır, ona bağlıdır. Yarını düşünemezsiniz çünkü bir dakika sonranızın garantisi yoktur. Kadını bırakın, sadece kendinizi o çocuğun yerine koyun ve düşünün;
Siz böyle bir hayatın içine doğup böyle büyüseydiniz, ne yapardınız?
Deniz Kılıç