– Nedir şiir?
– Bilmiyorum.
– Peki, ne değildir şiir?
– Bilmiyorum.
– En iyisi yazmak ve orada bırakmak şiiri.
– Neyin en iyisi?
– Bilmiyorum.
Hiçbir şekilde kalıplara sokmamak mı gerek, yoksa şiiri?.. Kalıplar ötesi ve alabildiğine özgür… Güzel bir yol sanki… Pek güzel hatta.
Baktıkça bir şiire, dizeler görüyoruz etrafa saçılmış. Ve derken başlıyor iletişim. Kendimizle paylaşıyoruz içimizde uyananları; en azından o an için.
– Her dizede kendimizden bir şeyler bulmak mümkün mü peki?
– Mümkün herhâlde… Ama şart değil elbette. Yoksa hemen ayaklanmaya başlıyor kalıplar.
Kimisi uzun, kimisi kısa, adeta gidilecek bir yol, katedilecek bir mesafe şiir.
– Peki, kurgulanabilir mi şiir?
– Sanmıyorum.
– Spontan mıdır yani?
– Bi’ nevi aslında. O an için aklımıza ne gelirse hatta. Ama sonrasında dönüp dönüp, kelime ayıklamak gerekiyor sanki.
– Neden?
– Fazlalıklardan arındırmak için.
– O zaman olabildiğince yalın olmak zorunda bir şiir, öyle mi?
– Öyle.
– Peki, bu da bir kalıba sokmak değil midir şiiri?
– Evet, ama… bir yere sokmak, bir şekilde tanımlamak gerekiyor şiiri. Yoksa…
– Yoksa?
– Yoksa, havada kalır hemen her şey… İşin içinden çıkamayız, ayıkla pirincin taşını ondan sonra.
– Bu çerçeveden bakınca, zamanla çok fazla kural oluşmayacak mı peki? Doğallıktan uzaklaşmanın ilk adımları değil mi bunlar?
– Nedir doğallık peki?
– Bilmiyorum… Yolun matematik olsa, formüllerle, denklemlerle ilerler, teoremler üretirsin… Ve çok kolaylaşır belki de hemen her şey.
– Matematikle özdeşleştirmek, ne derece doğru olur peki şiiri?
– Bilmiyorum tabii ki… Bilebilsem keşke.
– Ben de.
– Bittiğini nasıl anlıyorsun peki bir şiirin?
– Anlamıyorsun, duruyorsun sadece.
– Öylece durup kalıyorsun yani?.. Bu da bittiği, sonlandığı anlamına geliyor, öyle mi?
– Yok, değil aslında. Düğümlenmek, donup kalmak da olabilir pekâlâ bitiş sandığın şey.
– Konuşurken her an başımıza gelen şey yani? İstemsiz ve doğal bir tıkanma, bir duraksama anı.
– Evet evet.
– Soruma hâlâ yanıt alamadım ama.
– Hiçbir soruna yanıt alamadın ki… Üzülme.
– Tekrarlıyorum; bittiğini nasıl anlıyorsun bir şiirin?
– Bilmiyorum, emin değilim. O anlık bir his belki de…
– Durman ve noktayı koyman gerektiğini söylüyor, öyle mi?
– Evet.
– Yine havada kaldı bir şeyler.
– Öyle… Her zaman da havada kalacak, merak etme.
MİLAT
İnsan unutur mu dize yazmayı mirim
Bir nevi bisiklete binmekse şiir, hele ki
İki dize üzerinde dengede durmakla başlıyor her şey
Sonrası zaten çorap söküğü
Bir de deniz var araya giren
Olur olmaz sana dize yazdıran
Islanmanın masum kokusu deniz
Hep mi dalga dalga gelir dizeleri; hayır
Ya dalgaları dize getiren Ay?
Unuttuk mu seni; hayır
Çarşafı senden öğrendi insanlık tarihi
Ve nasıl da çoğalıyor bisiklete binmenin örnekleri
Hiçbir şeyin yükünü taşımıyorum artık deniz, bilesin
Kızgınlık, kırgınlık, dargınlık
Lık lık içilebilen ne varsa
Ha bir de kursakta kalan öfke
Dün özlem uğradı yanıma,
Sesler, suretler, temaslarla zulasında
Öyle özlemişim, öyle özlemişim ki
Saniye sekmedi, zula talanı denen ne varsa
Yukarıda, yeni çıkan kitabımdan (Kitap çıkarmaya cüret ettim zira.) havada kalan şeyleri açımlamaya çabalayan bir örnek sundum az önce. Bakalım, karşılığı nasıl olacak?
Bu da, kitaba adını veren şiiri takdimimdir:
BEYLER VE OĞULLARI
Kırıktı ya hani camı
O mutfak penceresinin
Donardık bazı bazı geceler
Kana kana ve adettendi donmak
Gündüzleri de vardı bu işin
Pek sevmesek de hemen yanı başımızdaydı
Ha bir de ele dikiş attıran buzdolapları
Ama çok öncesi, bilmezsin
Hatırla;
Küçük Parmakkapı’ya musallat olan Bekar Sokak’ı
Hatırla;
Abdullah ve Büyük Parmakkapı derken uyuyakaldığını
Balık Pazarı’nda mıydı o
Kulak çubuğunu bir ucundan sokup
Diğerinden çıkaran kadın
Hep karışırdı nedense kulaklarla sokaklar
Dört noktası vardı Galatasaray’ın
Ve bozuktu dörtyol ağzı
Tünele de dalabilirdin
Nuri Ziya’ya da uzayabilirdin pekâlâ
Hazır dörde bölünmüşken ve inlerken ağız
Titrerdi biraz Ara Kafe, az biraz da 45’lik
Biri kapardı cerayanına fotoğrafları
Biri çoktan küfelik
Eve mi dönüyordun ne
Henüz evden çıkmamışken
Birden karışır ve gidip gelirdi kafan
Sigaran var mı’lar, cigaran var mı lan’lar arası
Bulmuştun kendini sonunda
İki Nevizade atımı bölünen kişiliklerinde
Aramıyor ve teklemiyordun oysa
Nevi şahsına müstehcen ve Gizli’ydi Bahçe’n
Kenan Yaşar