69 yazında İstanbul’un garip bir mekânında elindeki süt kovalarıyla bir evin zilini çalan sütçü Bryan Adams, kapıyı açan beş çocuk sahibi Sana Aşk Şiiri Yazılmaz Neriman’a son derece samimi bir ifadeyle, “Beyninin içine girip bana nasıl baktığını görmek istiyorum” der… Ve şöyle bir karşılık alır Sana Aşk Şiiri Yazılmaz Neriman’ın dudaklarından: “Bugün sadece iki litre istiyorum…”
Önce toprak
Sonra duvardaki çatlaklar
Şimdi yüzdeki kırışıklıklar
Göz
Alın
Ne varsa sustular
Yolunu bulmuş geliyor su
Boşluklar tedirgin
Çeperler gergin
Her adımda bir başlangıç
Diğerinde bir son
Bedenlere tutunmuş
Aralara sıkışan ruhlar
Hayat verir
Su
Alır hayat
Suyun dolduğu yerde rüya
Rüyanın başladığı yerde bilinç
Bilincin bittiği yerde gerçeklik
Ve yeryüzündeki tüm katmanlar:
Açın gözlerinizi
Yükselsin ruhlar
Haddinden fazla griyse yaşadığınız yer, griye karşı bir bağışıklık kazanıyorsunuz. En çok da beyninizdeki gri hücreler seviniyor buna. Kendilerini tanımlamaları için renk skalası kataloglarında harcanan boşa zamanlardan kurtuluyorlar her şeyden önce. Hücreleriyle konuşan var mıdır bilinmez ama, kapalı bir kutu içinde her canlının kendini tanımlayabilmesi, bir yere koyabilmesi için, baz alabileceği bir şeyler olmalı etrafta. İmkânlar çok kısıtlı ve her taraf fazlasıyla kapalı oysa. Bu da yetmezmiş gibi, yeşil bir orman, mavi bir deniz, keza gök, hepsi de had safhada kafa karıştırıcı olabilir pekâlâ. Sırf bu yüzden, griyi seçkin kılan, arada kalmışlığı bir yana, seçilecek hiçbir yanı olmamasıdır. Ordadır ve yeterince fazladır.
Griyle en çok örtüşen materyallerden biri de floresan ışığıdır. Bunlara bir de 657’ye tâbi, gri üniformalı memurlar eklenince, estetiğine doyum olmaz bir ortam çıkar ortaya. Öyle ki, bu üçgen içinde ablukaya alınan gri hücreleriniz tam bir zevk denizi içinde bulurlar kendilerini. Görevli memura uzatılan kâğıttan herhangi bir malzeme, aslında bu görünmez zevk ayininin olmazsa olmazlarından biridir. Uzatan, şapşal suratlı bir işgüzar, uzatılansa, iki gün önce mevta olmuş bir donuk surattır. Fakat gelin görün ki; enerji akışını sağlayan aradaki o kâğıt parçası, tüm şapşallığı, donukluğu ve ölümü söker alır, fırlatır boşluğa. Sizin memura aval aval, memurun da size şehla şehla bakmasını sağlayanın gri hücreler olduğu anlaşılır işte tam da bu noktada. Siz karşınızdakine vurulmuş sansanız da kendinizi, aslında gri hücrelerin gözlerinizde vuku bulmuş orgazmıdır tüm olup biten. Kâğıt parçasında yazılanlarsa, onların genetik kodlarından başka bir şey değildir. Ve kim tahmin edebilir ki; pigmentlerine ayrılmış gri hücre spermlerinin bir lekeden ziyade, bir çıktı hâlinde anlamlı bir kodlamaya dönüşeceğini?
İşinizi görür, dışarı çıkarsınız. Az önce yaşadığınız ve bilinçaltına iş diye kakalanan şeyin aslında kamulaştırılmış ve iplerinizi tutanlarca meşrulaştırılmış bir becerilme ayini olduğunu hiçbir zaman hatırlayamayacak olsanız da, üreyip üreyip yaşamaya devam edersiniz. Ve dışarıda sizi bekleyen hayat yine gridir. Kaçış yoktur griden. Hem niye kaçasınızdır ki? Havada, karada ve hatta suda sizi bekleyen daha önemli bir şey de yoktur üstelik. Gri balinanın tekiyle bir münasebetiniz varsa, onu bilemem tabii. Çünkü bu, hiç mübalağasız takdir edilesi ve saygı duyulası, inanılmaz bir ilişki biçimi ve de seçimidir. Neden mi?
Gri balina, her tarafı gri hücre kaplı, yeryüzündeki tek yaratıktır da ondan. Ve bu durum, kendisini gezegendeki tartışmasız en zeki ve mikrometrekare başına en fazla zevk fışkırtan yaratık hâline getirir. Onla sağlanacak bir ten uyumu, içinizi titreten bir kontak ve gezintiye çıkmış parmaklar eşliğinde dudaklarına uzanacak buseli bir dokunuş, sizi bir anda dünyanın en şanslı insanı kılabilir. Gri hücre yumağı bir devle sevişmenin ne kadar zekice ve ne kadar delirtici olabileceğini asla tahmin edemezsiniz. Bir defa, öpeceğiniz her pigment tam bir zekâ küpüdür. Üstelik su yatağı denen o uçsuz bucaksız mukoza deryası, sizin o dev cüsse altında un ufak olmanızı sadece engellemekle kalmaz, size yedi yıldız rahatlığı ve konforu da sağlar. Üstelik gri azmanı sizden sıkılırsa, onu planktonlarla aldatmakla bile tehdit edebilirsiniz. Ki bu, hiç isteyeceği ya da tercih edeceği bir şey değildir. Ve tüm bunlar, hayalinizde bile göremeyeceğiniz yaşam formunun kapılarını ardına kadar açar da bir daha kapatmaz size. Yaşadığınız şey, tam bir kâbus olsa da.
Yukarıda dile getirilenler, yaşadığınız yerin gri olmasının size sağladığı binlerce şeyden sadece birkaçıdır. Alışkanlıklarız, bastırılmışlıklarınız ve yıkanmış beyinleriniz altında, etrafta deniz olsun ya da olmasın, bu her zaman böyledir. Çıkış zor gibi görünse de, çıkışı isteyip hayal edebilmek çok daha zordur aslında. Ve grisi dururken, geri zekâlı görünmeyi kimse istemez…
Kenan Yaşar