Yapay zekâ teknolojileri, sanat dünyasında giderek daha fazla yer edinirken, sanat tarihçileri ve teknoloji uzmanları arasında hararetli tartışmalara yol açıyor. Geçtiğimiz yıl İngiltere’de bir araştırma ekibi, yüz tanıma teknolojisini kullanarak “de Brécy Tondo” adlı anonim bir tablonun Rönesans ustası Raphael‘e ait olduğunu iddia etti. Bu iddia, sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı.
Nottingham Üniversitesi’nden Christopher Brooke ve Bradford Üniversitesi’nden Hassan Ugail önderliğindeki ekip, tablodaki Madonna figürünü Raphael’in diğer eserleriyle karşılaştırdı. Sistine Madonna adlı eserle %97 benzerlik bulduklarını açıklayan araştırmacılar, iki tabloda da aynı modelin kullanıldığını ve eserlerin kesinlikle aynı sanatçıya ait olduğunu öne sürdü.
Ancak bu keşfin heyecanı uzun sürmedi. Yaklaşık sekiz ay sonra, İsviçreli yapay zekâ şirketi Art Recognition, kendi modelini kullanarak tablonun %85 kesinlikle Raphael’e ait olmadığını iddia etti. Şirketin kurucusu Dr. Carina Popovici, “İki sonuç arasındaki büyük farkın en basit açıklaması, modellerin esasen farklı sorulara cevap veriyor olmasıdır.” diyerek bulgularını savundu.
Bu tartışma, yapay zekânın sanat eserlerini yorumlama yeteneği konusunda şüphecileri ikna etmekten çok uzaktı. Aksine, teknolojinin sanat dünyasına girmesiyle ilgili daha geniş tartışmaların bir yansıması oldu. Yapay zekâ şimdiden müze sergilerini ve bienalleri kürate ediyor. Peki, geçmiş sanatı inceleme ve değerlendirme şeklimizi de değiştirebilir mi?
Uppsala Üniversitesi’nde dijital beşeri bilimler profesörü Amanda Wasielewski, “Yapay zekânın veya makine öğreniminin bir sanat tarihçisinin yerini alabileceğini düşünmüyorum.” diyerek daha pragmatik bir yaklaşım sergiliyor. Wasielewski, yapay zekânın arşiv veritabanları ve koleksiyon yönetimi yazılımları gibi alanlarda zaten kullanıldığını belirtiyor ve ekliyor: “Bunlar insanların yerini almayan, sadece işimizi biraz daha kolaylaştıran pratik uygulamalar.”
Öte yandan, bazı uzmanlar yapay zekânın sanat tarihine eski yaklaşımları geri getirebileceğinden endişe ediyor. Wasielewski, makine öğrenimi sistemlerinin biçimsel analiz ve örüntü tanıma konusunda çok iyi olduğunu, ancak bunun sanat eserlerinin daha geniş bağlamlarını göz ardı edebileceğini vurguluyor.
Cambridge Üniversitesi’nden Leonardo Impett ve UC Santa Barbara’dan Fabian Offert gibi araştırmacılar, yapay zekâ modellerinin sanat tarihi çalışmalarına yeni boyutlar katabileceğini savunuyor. Örneğin, Diego Velazquez‘in “Las Meninas” tablosunu analiz eden bir model, 20. yüzyıl fotoğraflarıyla beklenmedik kompozisyon benzerlikleri ortaya çıkardı.
Ancak Offert, bu modellerin sınırlamalarının da farkında olunması gerektiğini vurguluyor: “Bu yeni nesil modellerle gerçek sanat tarihi çalışmalarına yaklaşıyoruz, ancak bu modellerin eğitildiği verinin ne olduğunu da sorgulamalıyız.”
Sonuç olarak, yapay zekânın sanat dünyasındaki rolü hala tartışmalı bir konu. Teknoloji hızla ilerlerken, sanat tarihçileri ve teknoloji uzmanları arasındaki diyalogun artması, bu alandaki gelişmelerin daha sağlıklı bir zeminde ilerlemesini sağlayabilir.