Tiyatro, her zaman bir duygu paylaşımı ve düşünce yolculuğu olmuştur. Ancak “Miyav“, bu deneyimi yalnızca bir hikaye anlatımının ötesine taşıyarak, duyusal akım tiyatrosunun bir manifestosu niteliğinde karşımıza çıkıyor. İnsanın ve hayvanın duygusal dünyalarını bir araya getiren bu oyun, evrensel temaları modern bir perspektifle işleyerek seyirciye hem içsel bir yolculuk hem de eğlenceli bir deneyim sunuyor.
Tatlı Tesadüflerden Gelen Anlatı Gücü
“Miyav”, yalnızca sahne performansı değil, bir sanat estetiği örneği olarak değerlendirilebilir. Oyun boyunca duyusal akım tiyatrosunun temel unsurları öne çıkıyor: karakterlerin derinlemesine işlenmiş duygusal dünyaları, metaforlarla bezenmiş anlatı yapısı ve izleyiciyi hikayenin bir parçası haline getiren interaktif sahneler. Özellikle Minnoş ve İbrişim adlı kediler, sadece hikayeyi destekleyen unsurlar değil, oyunun anlam katmanlarını zenginleştiren temel metaforlar olarak işlev görüyor.
Burcu Görek’in kaleminden çıkan “Miyav”, onun sahne sanatlarına çok yönlü bakış açısının bir yansıması. Görek, hikayeyi katmanlı bir yapıya oturtarak, bireysel yalnızlık ve toplumsal bağlanma gibi evrensel meseleleri mizahi bir üslupla harmanlıyor. Kedilerin, insan yaşamına dair metaforik bir işlev taşıması, oyunun hem eğlenceli hem de düşündürücü olmasını sağlıyor. Salih ve Sinem’in hikayelerine eşlik eden kediler, yalnızca birer anlatıcı değil; aynı zamanda karakterlerin dönüşüm süreçlerinde yol gösterici figürler.
Görek’in dramatik anlatımındaki en çarpıcı unsur, tesadüflerin insan yaşamındaki dönüştürücü etkisini güçlü bir şekilde vurgulaması. Oyun, kaderin ince dokunuşlarını yansıtan bu yaklaşımıyla, seyirciyi yalnızca izleyici konumunda bırakmayıp bir düşünce sürecine davet ediyor.
Gelelim Miyav sahnesindeki oyuncuların performanslarına. Her biri, sahneyi yalnızca bir mekan değil, bir duygu haritasına dönüştürmeyi başarmış.
Defne Kar, sahnede hem oyuncu hem de anlatıcı rolüyle izleyiciye çok boyutlu bir deneyim sunuyor. Özellikle ses taklitlerinde gösterdiği ustalık, karakterlere farklı boyutlar katıyor. Oyun sırasında, kedilerin diyaloglarını ve farklı karakterleri canlandırırken ses tonu ve ritmiyle duyguları etkili bir şekilde iletiyor. Ayrıca, yönetici ve lider kimliğiyle sahnede izleyiciyle güçlü bir bağ kurarak, anlatıcı rolüyle hikâyeyi derinleştiriyor. Defne’nin performansı, yalnızca sahneye hükmetmekle kalmıyor, aynı zamanda izleyiciyi hikâyeye dahil eden dinamik bir yapıya sahip.
Erdi Kökerer, sahnedeki performansıyla adeta oyunun kalbini oluşturuyor. Karakterinin komik ve dokunaklı yönlerini ustalıkla harmanlayarak, hem dramatik hem de mizahi unsurları birleştiriyor. Erdi’nin doğal sahne duruşu ve güçlü varlığı, izleyiciye hem neşeli anlar hem de derin duygusal çıkışlar sunuyor. Performansında, enerjisini ve samimiyetini izleyicisine aktarırken, aynı zamanda karakterinin içsel çatışmalarını ince ince işliyor. Erdi Kökerer, sadece fiziksel değil, duygusal bir liderlik sergileyerek, izleyicinin karakterle güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor. Bu yönüyle oyunun temposunu etkileyip, tüm sahneye hakim bir atmosfer yaratıyor.
Tara Haçikoğlu, canlandırdığı karakterin içsel çatışmalarını güçlü bir şekilde sahneye yansıtarak, izleyicinin hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkmasını sağlıyor. Tara, sıcak ve samimi bir ifadeyle, karakterinin yaşadığı zorlukları ve sevinçleri etkileyici bir biçimde aktarırken, sahnede gösterdiği duygusal derinlik, oyunun temasına mükemmel bir şekilde hizmet ediyor. Onun performansı, sadece teknik becerilerle değil, karakterin ruhunu doğru bir biçimde sahneye taşıyan güçlü bir anlatıcılık becerisiyle de dikkat çekiyor. Tara Haçikoğlu, sahneye kattığı enerjisiyle hem izleyiciyi etkiliyor hem de tüm oyunun duygusal akışını yönlendiriyor.
Zeynep Güngör, karakterindeki zarif dengeyi, hem güç hem de kırılganlık arasında inşa etmesiyle dikkat çekiyor. Sahnedeki her hareketi, içsel bir çalkantıyı yansıtan duygu geçişlerini ustalıkla yansıtıyor. Zeynep, karakterinin yaşadığı yalnızlık ve zorlayıcı hayat mücadelesini, incelikle işleyerek izleyicinin empatisini kazanıyor. Sinem’in yaşamındaki zorluklarla barışma sürecini, büyük bir içsel derinlik ve samimiyetle sahneye taşırken, her sahnede bu karakterin duygusal evrimini izleyicinin gözünde canlı tutuyor. Zeynep Güngör’ün performansı, Sinem’in bir yandan güç ve direncini sergilerken diğer yandan hayata tutunma çabasını etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor.
“Miyav” yalnızca dramatik yapısıyla değil, müzikal unsurlarıyla da dikkat çekiyor. Oyun boyunca kullanılan melodiler, karakterlerin duygusal iniş çıkışlarını destekleyerek hikayeyi tamamlayan bir atmosfer yaratıyor. Minnoş ve İbrişim’in sahnelerinde kullanılan yumuşak tınılar, yalnızca bir duygusal zemin oluşturmakla kalmıyor; aynı zamanda seyirciyi kedilerin dünyasına taşıyan bir köprü işlevi görüyor.
İlk kez Zorlu Sahnesi’nde izlediğim “Miyav”, hem teknik detayları hem de özgün anlatım yapısıyla sahne sanatlarında yeni bir dönem başlatıyor. Oyunun izleyiciyi bir hikaye anlatıcısından öteye taşıyarak, empati ve duygu yüklü bir deneyime davet etmesi, onu klasik tiyatro eserlerinden ayıran temel özelliklerinden biri. Kediler, burada yalnızca hikayeyi zenginleştiren karakterler değil, aynı zamanda modern insanın doğayla ve kendisiyle olan ilişkisini sorgulatan güçlü metaforlar olarak karşımıza çıkıyor.
“Miyav”, tiyatronun yalnızca bir eğlence değil, aynı zamanda bir düşünce ve his aracısı olduğunu bir kez daha hatırlattı. Burcu Görek’in derinlikli yazımı, oyuncuların güçlü performansları ve duyusal akım tiyatrosunun etkileyici unsurları bir araya gelerek izleyiciye güzel bir deneyim sunuyor. Eğer hayatın içindeki küçük ama anlamlı detaylara bir pencere aralamak istiyorsanız, “Miyav” tam da aradığınız oyun olabilir.
Tekin Kaya