“Rüya Mağaraları” üzerine Serina Haratoka ve Denizhan Özer ile söyleşi

"Bu bir ruhani iyileşme turu gibi koşmaya veya telefonlara yapışmaya gerek duymadan deneyimde izleyici değil oyunun bir parçası olarak izlerini bırakmaları hepimize çok iyi gelecek diye düşünüyorum."

0

Serina Haratoka’nın “Rüya Mağaraları” adlı sergisi Tokatlıyan Han’da izleyiciyle buluşuyor. Hanın beşinci katında sanatseverlerin karşısına çıkan sergi, açılışında geniş bir izleyici kitlesini ağırladı. Sanatçının antik çağların renk terapisi ritüellerinden, mitolojik hikayelerden, Doğu felsefelerinden ve modern psikanalistlerin metinlerinden ilham aldığı, Denizhan Özer küratörlüğündeki sergi; doğum, mağara, tünel ve ayna metaforlarıyla anlatılabilecek, ruhsal bir keşif deneyimi sunmayı amaçlıyor. Sergi 24 Ocak 2025 tarihine dek sanatseverleri ağırlayacak.

Sevilay Uğurtan: Geçtiğimiz günlerde alıştığımız sergilerden farklı bir yerde duran, izleyiciyi sıra dışı bir deneyime davet eden “Rüya Mağaraları” serginizle sanatseverlerle buluştunuz. Sergi fikri nasıl filizlendi merak ediyorum?

Serina Haratoka: On yılı aşkın süredir dünya üstünde uzun yıllar varlığını sürdürmüş kadim medeniyetlerin iyileşme ve iyileştirme tekniklerini araştırıyorum bu araştırmaların doğrultusunda mitoloji sanat tarihi arkeoloji gibi farklı bilimleri irdeleme fırsatı buldum. Yaptığım seyahatlerden aldığım eğitimlerden renk terapisinin binlerce yıldır insanın hem ruhani hem fiziksel rahatsızlıklarını tedavi etmekte kullanıldığını öğrendim bu benim için yola çıkışın ilk anahtarlarından biri oldu. Bugünün dünyasına baktığımızda sosyal medya tarafından sürekli manipüle edilen başka insanların hayatlarını başka insanların duygularını devşirerek oluşturduğumuz sahte kimliklerle aslında ruhumuzun zihnimizin kalbimizin bizden ne istediğini odaklanmadan bize nasıl dikte ediliyorsa öyle yaşıyoruz. Ben de bu medeniyetlerin yolculuğunu bir parçası olmak için izleyiciyi de o yolculuğa dahil etmek için böyle bir sergi veya bir çağdaş sanat deneyimi yaratmak istedim.

Yaptığım okumalar da sıkça gördüğüm mağara metaforu bu yolculuğun mekansal olarak en büyük sembolü oldu. Onun çerçevesinde renklerin, aynalarla yüzleşmenin, bir yeniden doğuş hikayesinin parçası olmanın, Anadolu’nun ana tanrıça kültürüyle yola çıkarak kadının yumurtlama döngüsünün eski medeniyetlerce ne kadar gizemli ne kadar kutsal algılandığının altını çizmek istediğim bir mekana odaklandım. Ve yavaş yavaş kendi travmalarımdan kendi eksikliklerimden kendi hayallerimden kendi rüyalarımdan yola çıkarak böyle bir ruhani dünya yarattım diyebilirim.

Serina Haratoka

Sevilay Uğurtan: Sergi hazırlık süreci uzun bir zamana yayılıyor sanırım, nasıl geçti, nasıl şekillendi kurgu?

Serina Haratoka: Yaklaşık on yıllık bir eğitim ve okuma süreci, dört yıllık bir üretim süreci, uzun seyahatler, uzun eğitimler ve bol çalışma bu mağara yolculuğunun ortaya çıkmasına vesile oldu.

Üretim sürecinin yoğunluğunun dışında doğru mekanı istediğim yerde bulmak teknik olarak tam olarak hissettirmek istediğim duyguyu malzemeyle yakalamak zihinsel hazırlık aşaması kadar uzun ve meşakkatli bir süreç oldu.

Bu konuda Tokatlıyan Han müthiş bir şans oldu. Beyoğlu’nun kalbinde olması, üst katta olmak ve kamusal bir alanda olmak benim ilk günden beri inatla tutunduğum kriterlerdi.

Yağlı boya işlerin yaklaşık bir ila iki sene arasında kuruma süreleri var dolayısıyla onları ortaya çıkarmak dışında onların olgunlaşmasını bu dünyayla paylaşılabilir hale gelmesini beklemek başka bir eğitim süreci oldu benim için diyebilirim.

Bir taraftan yıllar önce zihnimde kurduğum enstalasyonları hikayenin bütünsel bir parçası olarak ortaya çıkarmak da ayrı bir süreç oldu. Hazırlık süreci bu kadar uzun olunca ve zihnimde bütünsel olarak her detayı kurgulayınca büyük titizlikle uzun süre çalışarak hayalimdeki gibi bir dünya yaratabildim. Bu süreçte küratörüm Denizhan Özer’in sabrı ve benim tüm kurgularımı olumlu şekilde değerlendirip gerçekleştirmek için bana verdiği desteğin değerini de söylemeden edemeyeceğim.

Sevilay Uğurtan: Deneyime, etkileşime, birebir iletişime geçmeye çok açık bir sergi. İzleyicilerden nasıl yorumlar geldi?

Serina Haratoka: Gördüğüm kadarıyla izleyiciler alana ulaşınca minik bir şok duygusu yaşıyorlar. Çünkü bu alışılagelmiş bir sergi değil öncelikle karanlık bir alana girmek şaşırtıyor, bahsettiğim gibi ruhani bir deneyim gibi. Ruhsal ve duygusal derinliğe inmeye hazır olan izleyici zaten kolaylıkla yolculuğun bir parçası oluyor, bir taraftan da renklerin yoğunluğu ışığın ve gölgenin kullanımı ruhani derinlik peşinde koşmayan ama görsel olarak bir arayış içinde olan insanları da zannediyorum oldukça tatmin etti en azından geri dönüşler şimdilik böyle oldu. Genellikle izleyici bir iz bırakmak istiyor. Aynalar, sırlar sütunu ve yazı defteri bu konuda yardımcı duraklar oldu.

Sevilay Uğurtan: Henüz ziyaret etmeyenlere notunuz nedir?

Serina Haratoka: Öncelikle normal bir sergi ziyaretinden daha fazla zaman ayırırlarsa bence deneyimi bir bütün olarak tamamlamış olurlar. İstediğim ilk olarak bilinmezde bir tur atmaları. Sonra her mağarayı ve tüm yolcuğu anlattığım bir videomuz var, onu izlemeleri. Toplam 26 dakika sürüyor. Ve sonrasında daha anlamlanmış halde sergiyi bir daha gezmelerini istiyorum. Bu bir ruhani iyileşme turu gibi koşmaya veya telefonlara yapışmaya gerek duymadan deneyimde izleyici değil oyunun bir parçası olarak izlerini bırakmaları hepimize çok iyi gelecek diye düşünüyorum.

Sevilay Uğurtan: Küratör olarak sürecin büyük bir kısmına siz de tanıklık ettiniz. Serginin kürasyon sürecini nasıl ifade edersiniz?

Denizhan Özer: “Rüya Mağaraları” sanatçı arkadaşım Serina Haratoka’nın projesiydi. Serina neredeyse 10 yıldır bu konu üzerine düşünen iş üreten bir sanatçı. Bundan 4 yıl önce bir başka iş için atölyesine gittiğimde bana bu projeden bahsetti. Açıkçası benim de ilgimi çekti ve projeye başladık. Projeye başladık derken düşünsel anlamda serginin mesajının ne olacağı, teknik olarak neler yapılabileceğini ve nasıl yapacağımızı konuştuk. Yani ben yaklaşık 4 yıldır diğer işlerimi yürütürken bir yandan da bu projeyi düşündüm. Her ne kadar düşündüm desem de esas düşünce ve gelişim süreci sanatçıya ait. Sergi iyice geliştikten sonra mekan arayışına başladık.

Çeşitli yerleri düşündük ancak ya bağlantı kurduğumuz az sayıda kurum projenin derinliğini anlayamadı ya da sunulan mekanlar sanatçının aklındaki kriterlere uymadı. Serina, İstiklal Caddesi’nde olan, kamusal ama bir o kadar da sakin bir alan istiyordu. Özetle uygun bir mekanı uzun süre bulamadık. Tabii bu durum biraz moral bozucu olsa da biz umudumuzu kaybetmedik ve en son olarak Serina’ya Tokatlıyan Han’ın beşinci katını gösterdiğimde çok beğendi ve hemen yönetimle ilişkiye geçerek Tokatlıyan Han’da bu sergiyi yapmak için izin aldık.
Beşinci kat, Tokatlıyan Han’da hiç kullanılmayan bir yer olduğu için kullandığımız her yeri sergi konseptine göre yeniden tasarlayarak işe başladık. Boyanmasını istediğimiz yerler boyandı. Bazı noktalara mekansal dokunuşlarla alçıpan duvarlar yapıldı. Sonra uzun süre elektrik işleri ile uğraştık. Tamamen yeni elektrik tesisatı çekildi, spot rayları, spotlar, neonlar, sigortalar, prizler vs yaptırıldı, doğru ışığı yakalamak için birer birer her eser üzerinde titizlikle çalışıldı. Daha sonra perdeciler işe dahil oldu, koridorlar ve pencereler metrelerce perde ile kaplandı ve günlerce temizlik yapıldı. Yıllardır kullanılmayan bir mekanın insan sağlığına uygun bir sergi alanına dönüştürülmesi ciddi bir çalışma gerektirdi. Bu süreçte sanatçı sergi alanında enstalasyonları tamamladı, eserler nakledildi ve sergiyi kurmaya başladık. O süreçte bazen bir müteahhit, bazen bir mimar, bazen bir işçi gibi çalıştım. Tabii bunlar haricinde serginin yazısını yazdım, baskı işleri vs kısacası zorlu bir süreçti ama çok zevkliydi.

Sevilay Uğurtan: Sergi çok boyutlu bir yapıya, birçok disiplini barındıran bir yaklaşıma sahip. Siz bir küratör olarak bu kurguyu planlarken nelere dikkat ettiniz?

Denizhan Özer: “Rüya Mağaraları” derinliği olan bir konsept. Sanatçı ilginç ya da gizemli olsun diye bu ismi koymadı. Sergi insanın iç dünyasına hitap eden, düşüncenin gücünü, duyumsal algılamayı harekete geçiren bir sergi ve bu onun içinden gelen yaratma isteğinin bir dışa vurumu. Hiç kimse gördüğü sanat eserinde onu ortaya çıkartan sanatçıdan daha yakın değildir. Her ne olur olursa olsun yapıt sanatçının kendine göre kurguladığı, içinde kendi duygu ve düşüncelerinin yer aldığı bir olgudur. Sanatçı bizim gündelik yaşam içinde bakıp ta göremediğimiz ya da görmekten kaçındığımız bazı detayları, arka planları gören kişidir. Ben de serginin küratörü olarak sanatçıyı çok iyi tanıdığım halde onu dinledim. Onun net istemlerini anladım ve ortak akılla bu işi çözdük. Bir küratör iyi bir sergi yapmak istiyorsa sanatçıyı tanımanın haricinde iyice dinlemeli onu anlamalı. Bende onu yaptım. Yani kurgu ortak akılla oldu.

Sergi üzerinde çok düşündük. Sergi konsepti “Rüya Mağaraları” olduğu için rüyasal bir alan ve mağaralar yaratmamız gerekiyordu. Yani sergiye gelen herhangi bir kişi düş dünyasının içine girsin, bilinç altı ile hesaplaşsın, bilinç dışının etkilerini görsün istedik. Bu durum ilk bakışta içinde gezinilen enstalasyonlarda hissedilmese de işin içine girildikçe rüya mağaralarında bulunan bir özellik. Anlatımda sanatçının birbirine bağlı odalarda (mağaralarda) oluşturduğu yerleştirmenin önemi büyüktür. Burada tünelleri, mağaraları, rüyasal mekanları, doğumu, özelliklede ayna metaforu üzerinden yansımaları görmek kendi gizlendiğimiz yerde kendimizi görmektir. Aslında tüm yapıtlarda sanatçı bize ayna tutarak içinde bulunduğumuz, gün geçtikçe renksizleşip, aynılaşan kaotik dünyayı bizi Jung’un mağara metaforuna götürerek anlatmaktadır. Bunu da birbirine bağlı koridorlarla, odalarda ki enstalasyonlarla ve resimlerle, müzikle, sesle, koku ve bazı yazılarla anlattığımızı düşünüyorum.

Sevilay Uğurtan: Peki seçki Tokatlıyan Han ile nasıl bir bağlantı kuruyor?

Denizhan Özer: Serginin Tokatlıyan Han’da olması çok iyi oldu. Şu anda orada bildiğim kadarıyla 35 sanatçının büyüklü, küçüklü atölyesi var. O atölyeler orada olduğu ve bina İstiklal Caddesi üzerinde bulunduğu için sanat çevresi tarafından bilinen, çok gezilen bir yer. Ayrıca eskiden orada Pera Palas gibi bilinen lüks Tokatlıyan Oteli varmış. Sonra orası iş hanı olmuş, şimdi de sanatçıların üretim alanı. Yani yaşanmışlıkların olduğu bir yer. Gerek geçmişle kurduğu bağlantı, gerek bugün sanatçı atölyelerinin orada bulunması, gerekse binanın yapısının bizim isteğimize uygun olması nedeniyle sergi Tokatlıyan Han ile sanki kendiliğinden bir bağlantı kurdu ve seçkimiz de iyi bir şekilde yerleşti.

24 Ocak tarihine dek sergiyi ziyaret edebilirsiniz.

Önceki İçerikZamanın Duygusal Ritmi: Nostalji ve Modernizmin Dansı
Sonraki İçerikAltın Küre’de “The Brutalist” ve “Emilia Pérez” Rüzgârı
Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments