Turne ve konserlerin sayılarının pandemi sürecinde azalmış olması insanları fiziksel müzik ziyafetinden ayırmıştı. Bu ayrılık sürecinin bitmesi ve devamında birçok topluluğun turne ve konser programlarını açıklamasıyla birlikte insanlar özlem duydukları alanlarda müziğe kavuşmanın mutluluğunu yaşamaya başladı.
Farklı kültürel öğeleri içinde barındıran müzik gruplarının farklı coğrafyalarda dinleyiciyle buluşmalarına tanık olmak bana hep heyecan verici gelmiştir. Geçtiğimiz günlerde Avrupa turnesi kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alan Amerikalı müzik grubu Pink Martini, biz dinleyicilere keyif dolu bir zaman geçirme olanağı sundu.
Yıllar önce Eartha Kitt ile Amerika’ya taşınmış olan “Katibim” ve Yıldırım Gürses’in sesiyle hayatlarımıza kazandırdığı “Aşkım Bahardı” şarkılarının seslendirmelerine şahit olmak çok güzeldi. Bu şarkıların yanında “Je ne veux pas travailler”, “Quizas, Quizas, Quizas”, “Amado Mio” ve “Ninna Nanna” şarkıları repertuarlarında dinleyicilerin beğenisine sunuldu. China Forbes iki saat boyunca sesiyle dinleyicilere müzikal bir ziyafet sundu.
Pink Martini’de beni en çok cezbeden kendisini bir müzik arkeoloğu olarak adlandırması oldu. Farklı coğrafyalardaki müziğe kendi ruhunu da katarak onları modernleştirmesi ama bir yandan da köklerini muhafaza etmesi müziğinde fark yaratmasına olanak sağlıyor. Ülkemizde de bu bağlamda en çok Anadolu Rock’ı seviyorum. Batı ve Doğu müziğini doğru bir şekilde sentezlediğinizde, kendi köklerinize sahip çıkarak yeni üretimler yaptığınızda bunun oldukça değerli olduğunu düşünüyorum. Pink Martini de bence Amerika’da bunu başaran bir müzik grubu… Keza ben de fantastik edebiyatta Günebakan üçlemesini yazarken de Batı edebiyatını taklit etmeden ama değerlendirip esintileri kullanarak modern bir tarz oluşturmayı denemiştim. Bu formülde kendi adıma başarıyı yakalamıştım aynı başarıyı Pink Martini’yi dinlerken de hissettim. Bence bu durum grubu müzik dünyasında ayrı ve özel bir yere taşıyor.
Gülşah Elikbank