Son günlerde radyo programlarımda da en çok çaldığım isimlerden biri Gökçe Kılınçer.
Albümünün çıkış şarkısı, Yeliz’in yıllarca tüylerimizi ürperten yorumuyla dinlediğimiz Yalan’ı…
“Kalbimde İzi Var” albümünü tamamıyla dinlediğim an bu albümü konuşmamız gerektiğini düşündüm. Önce, 2014’te çıkardığı teklisi “Aşk Beni Bulunca” yakaladı beni. Diğer favorim “Bilmece” oldu. Ve Ajda Pekkan coverı “Ne Tadı Var Bu Dünyanın.” Defalarca dinlemeye doyamadım.
Geçmişten çıkagelmiş gibi tanıdık ama bir o kadar yeni bir ses Gökçe Kılınçer!
Hem coverları hem de kendi besteleriyle içimizi bu kadar ısıtan, özlediklerimizi bulduğumuz bu albümün hikâyesi neydi? Nouvart için, Gökçe ile bir araya geldik ve kendisine sorduk.
-Uzun zamandır Londra’da yaşıyorsun ve kendi kurduğun stüdyoda müzik çalışmalarını sürdürüyorsun. Türkiye’de albüm çıkarmak için bu zamana kadar neden bekledin?
Müziksel bir altyapıdan gelmeyen biri için, müziksel olgunluğa erişmek zaman alan bir şey. Şarkı yazma ve söyleme ihtiyacım her zaman vardı ama bu şarkılara, içlerinde evinde hissettirecek kıyafeti bulmak için zaman harcadım diyebilirim. Sound olarak neyi sevdiğimi keşfetmek, müzikte kendimi bulmak için zaman harcadım diyebilirim. Mesela crunch gitar mı seviyordum yoksa daha temiz tonlar mı? Daha temiz tonlar kullanırken daha mutluydum örneğin. Davulda nasıl bir sound istedim? 90’ların davul soundundan mutsuzdum. Deneyip yanılarak ruhumu en çok yansıtan her ne ise onu aradım, hala da aramaya devam… Bu hep böyle olacak sanırım. Yaptığım herhangi bir şey içime sinene, ben doğru olduğunu hissedene kadar bekleme taraftarıyım.
Bir ayağım her zaman Londra’da olacak. Memleketimi ne kadar çok seviyorsam, orayı da o kadar çok seviyorum. Oradaki kültürel zenginlik benim en büyük ilhamım. Geleceğin toplumu olarak görüyorum orayı. Bir gün her yerde gerçekleşecek, yalnızca biraz daha zaman lazım. Orada çok sevimli müziksel birlikteliklerim var, müziği birlikte çalarak öğrendiğim çok değerli dostlarım var. Her iki tarafta da mümkün olduğunca aktif olmak isterim.
– Gelelim herkesin hayran kaldığı tarzın ve sounduna… Gerçekten plak dinliyormuş tadı veren fakat yepyeni şarkılar dinlemek bizim açımızdan büyük keyif. 45’liklerin, dönemin ruhundan eser bırakılmadan yapılmış yeni aranjelerle bize sunulmasından sıkıldığımız bir zamanda, sen çıkageldin! Senin açından denenmemişi denemek riskli değil miydi?
Risk alıp almadığım üzerine düşünmeyi bile düşünmedim işin doğrusu. Müziğim benim DNA’mdan bağımsız değil.
– Şarkılarının sözleri çok beğeniliyor. Ama en çok konuşulan konu düzenlemeler. Kullandığın enstrümanlarla, düzenlemelerinle aslında müzikal bir zekâ sergiledin. Şarkıları daha önce defalarca kaydettiğini duydum. Bu son halini almasında başkasının yardımı oldu mu?
Şarkıları defalarca kaydetmek müziksel bir olgunluğa ulaşmak için. Bunun sonu olmasa bile belli bir doygunluğa ulaşana kadar yapmak önemli bence. Tam olarak ne istediğini anlayabilmek için… Şarkıların sözlerini altyapılarından ayırmıyorum. Sözler ne kadar değerliyse altyapılar da aynı derecede değerli, ikisi bir bütün. Ömrü bir mevsimden uzun olan müzikler yapmak hayalimdir.
Kayıt ve düzenlemeleri Bobina ile birlikte yaptık. Londra’daki stüdyo partnerim. Kendisi çok değerli. Ondan çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum.
– Retro pop akımına öncelik ettiğini söyleyebiliriz. Bu tarzda senden öncesi yoktu ama senden sonra gelenler olacaktır bence. Sen de Türkiye’de yeni bir kulvar açtığını düşünüyor musun?
Müziğimden, müzisyen arkadaşlarım feyz alıyor ise ne mutlu bana. Yaptığım müziğe inancım gönülden. Retro pop tanımını kullanırken, şöyle demiştim. Aslında müziği her ne kadar kutulara sokma taraftarı olmasam da, tanımlamanın kolaylığı açısından, illa ki bir kutuda oturacaksa, benim müziğim en mutlu Retro pop kutusunda oturur.
– Sadece müziğinle değil, sesinin tınısıyla, ruhunla, duruşunla, hatta giyiminden saçına kadar her şeyinle yaşadığımız güne değil de, 60’lara 70’lere aitmişsin hissi veriyorsun. Sen de kendini ruhen o döneme daha mı yakın hissediyorsun yoksa bu sadece bir albümlük proje mi?
Minimal müzik ve güçlü duygulardan hoşlanıyorum. El yapımı müzik ve bir oda dolusu analog ekipmandan hoşlanıyorum. Bir yaz dönemi geçtikten sonra da dinlenilebilecek müziklerden hoşlanıyorum. Duygularımı aktarmak için müziği seçtim, bu yakın zamanda değişecek bir şey değil. Projelerle ilgilenmiyorum. Müziği seviyorsanız sadece keyif aldığınız müziği çalarsınız.
– Albümde beş tane de cover var. Ve seçimler çok şaşırtıcı. En sevdiklerini mi seçtin?
Evet, en çok sevdiklerimi, ruhumla en uyumluları seçtim.
– Hakkında yazılan yorumları araştırdığımda hemen herkesin aynı şeyi istediğini gördüm. Albüm o kadar beğenilmiş ki, bu tarzı koruyarak, hiç değişmeden devam etmeni istiyor şimdiden sevenlerin. Kariyerin boyunca Retro pop mu yapacaksın? Ya bir gün başka bir tarz denemek istersen?
Tek kaygım içimden gelen müziği yaratabilmek, içimden geldiği gibi sunabilmek. Kendin olduğun sürece, sevdiğin müziği yaptığın ve gerçek olduğun sürece bir problem olduğunu düşünmüyorum.
– Mart ayında İstanbul’da ilk konserini verdin. Neler hissettin?
Çok heyecanlıydı. Uzun zamandır stüdyoda bu albüm için çalıştıktan sonra dışarıya ilk adımı atmak tarifsizdi. Hep bir ağızdan şarkıları söylemek şaşırtıcıydı. İlk kez Türkiye seyircisi ile bir araya geldiğimiz bir konserdi. İnsanlara dokunabilmek güzeldi. Konser vermeyi seviyorum, seyircilerle birlikte güzel anlar yaşıyoruz.
– Albümün 10 şarkısı da ayrı başarılı. Yolu uzun belli ama yine de merak etmiyor değiliz… Daha kenarda bekleyen çok besten var mı? Çok ara geçmeden ikinci albüm de gelir mi?
Müzik yapmak benim için bir ihtiyaç, sürekli bir yazıp çizme ya da kayıt etme halindeyim. Zaman konusunda net bir şey söylemek doğru olmaz. Ne zaman hazır olursa o zaman paylaşma taraftarıyım.
– Son olarak dinleyicilerinden gelen bir soruyu iletmek istiyorum. Sosyal medya hesaplarını kendin mi kullanıyorsun?
Evet.
Sana içten cevapların için teşekkür ediyor ve müzik kariyerinde başarılar diliyorum.
Bu güzel sorular için çok teşekkür ederim. Sağlıcakla…
Şeyma Şener