2005 yılında İsveç hükümeti tarafından verilen uluslararası çocuk edebiyatı ödülü olan Astrid Lindgren Anma Ödülünü kazanan Philip Pullman, çocukların ihmal edilen ihtiyaçlarına değindi: Sanat, edebiyat ve müzik.
İşte Philip Pullman’ın bilgece bir üslupla yaptığı konuşması: “Çocukların sevgiye, yiyeceğe, temiz havaya ve oyun oynamaya ihtiyacı olduğu kadar sanata, öykülere, şiirlere ve müziğe de ihtiyacı var. Eğer bir çocuğa yiyecek vermezseniz bunun onda yol açtığı zararı çok kısa sürede görürsünüz. Eğer çocuğun temiz hava almasını ve oyun oynamasını engellerseniz, oluşacak zararı çok kısa sürede olmasa da yine fark edersiniz. Eğer çocuğa sevgi vermezseniz, onda oluşacak zararı birkaç yıl göremeyebilirsiniz, ancak bunun onda yol açtığı zarar kalıcı olacaktır.
Fakat çocuğa sanattan, öykülerden, şiirden ve müzikten bahsetmez, bunları ona vermezseniz bunun yol açacağı zararı yüzeysel bir bakışla görmeniz o kadar da kolay değildir. Ancak bu durum, çocuğun zarar gördüğü gerçeğini değiştirmez. Bakıldığında vücudu yeterince sağlıklıdır, koşup zıplayabilir, yüzebilir ve iştahla yemek yiyebilir ve diğer tüm çocuklar gibi çok fazla gürültü de yapabilir, ancak her şeye rağmen bir şeylerin eksik olduğunu sezersiniz.
Bazı insanların sanatın hiçbir türüyle karşılaşmadan büyüyüp yetiştiği, buna karşın kusursuz bir şekilde mutlu olduğu, iyi ve değerli hayatlar yaşadığı, evlerinde kitaplarının olmadığı, tablolara çok önem vermediği ve müziğin amacını kavrayamadığı doğrudur. Pekâlâ, olsun! Ben böyle insanlar tanıyorum; hepsi iyi komşular ve faydalı vatandaşlar.
Ancak diğer insanlar, çocukluklarının ya da gençliklerinin, hatta belki de yaşlılıklarının bir kademesinde, daha önce hiç hayal etmedikleri türden bir şeyle karşılaşırlar. Bu, onlara ayın karanlık yüzü kadar yabancıdır. Bir gün radyoda şiir okuyan bir ses duyarlar veya açık penceresinden piyano sesleri yayılan bir evin önünden geçerler, ya da birinin duvarında çizilmiş çok özel bir afişe rastlarlar ve bu imgeler, pek çetin ama aynı zamanda da yumuşak bir darbe vurur onlara, onların başını döndüren bir darbedir bu. Kimse onları buna hazırlamaz. Bir dakika önce bu konuda hiçbir fikirleri olmamasına rağmen, bir anda büyük bir açlıkla dolu olduklarının farkına varırlar, kalbini parçalayacak ölçüde çok tatlı ve çok lezzetli bir şeye duyulan bir açlıktır bu. Adeta ağlarlar, bu tamamen yeni ve tuhaf deneyimle birlikte kendilerini hem üzgün hem mutlu, hem yalnız hem de kalabalıkta hissederler. Ve bu yüzden radyoyu daha yakından dinleyebilmek için her şeyi göze alır, piyano ezgilerini biraz daha dinleyebilmek için pencerenin etrafında oyalanırlar. Artık gözlerini o afişten alamazlar. Bunu istediler, açlıktan ölecek bir insanın yiyeceğe ihtiyaç duymasına benzer şekilde onların da buna ihtiyacı vardı ve onlar asla bunun farkında değildi. Hatta hiçbir fikirleri yoktu bu konuda.
İşte bir çocuk için de böyledir; müziğe, resme ve şiire ihtiyacı olan çocuk onlarla ancak şans eseri karşılaşır. Eğer bu ‘şans’ olmasaydı, çocuk onlarla hiç tanışmamış olabilirdi ve bu durumda bütün yaşamını farkında olmadan kültürel bir açlıkta geçirmiş olurdu.
Kültürel açlığın etkileri belirgin değildir, bir anda ortaya çıkmaz, rahatlıkla görünmez.
Ve dediğim gibi, bazı insanlar, iyi insanlar, nazik arkadaşlarımız ve diğer yardımsever vatandaşlar bunu asla deneyimlemezler; onlar bu deneyimden yoksun bir şekilde kusursuzca tamamlanmışlardır. Dünyadaki tüm kitaplar, tüm müzikler ve tüm tablolar birdenbire kaybolabilseydi, bir şeylerin yolunda olmadığını hissetmezlerdi, bunu fark etmezlerdi bile.
Fakat bu açlık bir sürü çocukta var ve çoğunlukla bu açlığın giderilmesi adına hiçbir şey yapılmamış çünkü bu açlık hiç uyanmamış, hiç fark edilmemiş. Dünyanın her bir tarafındaki bir sürü çocuk, ruhlarını başka hiçbir şeyin yapamayacağı şekilde besleyen ve doyuran tüm bu şeylere olan açlığı sebebiyle manen ölmeye devam ediyor.
Bizler her çocuğun beslenme, barınma, eğitim görme, tıbbi tedavi alma gibi hakları olduğunu doğal olarak söylüyoruz. Fakat şunu da bilmeliyiz ki her çocuğun kültürü deneyimleme hakkı da vardır. Ve hikâyeler, şiirler, resimler ve müzikler olmazsa çocukların manen açlıktan ölebileceğini de çok çok iyi bilmemiz gerekir.”
Bu konuşma, Philip Pullman tarafından 2012 yılında, uluslararası çocuk edebiyatı ödülü olan Astrid Lindgren Anma Ödülü’nün onuncu yıldönümü kapsamında kaleme alınmıştır.
Çeviri: Halil GEDİZ
Kaynak Metin:
Philip Pullman: “Children need art and stories and poems and music as much as they need love and food and fresh air and play.”
Wise words from Philip Pullman, who received the Astrid Lindgren Memorial Award in 2005: Children need art and stories and poems and music as much as they need love and food and fresh air and play. If you don’t give a child food, the damage quickly becomes visible. If you don’t let a child have fresh air and play, the damage is also visible, but not so quickly. If you don’t give a child love, the damage might not be seen for some years, but it’s permanent.
But if you don’t give a child art and stories and poems and music, the damage is not so easy to see. It’s there, though. Their bodies are healthy enough; they can run and jump and swim and eat hungrily and make lots of noise, as children have always done, but something is missing.
It’s true that some people grow up never encountering art of any kind, and are perfectly happy and live good and valuable lives, and in whose homes there are no books, and they don’t care much for pictures, and they can’t see the point of music. Well, that’s fine. I know people like that. They are good neighbours and useful citizens.
But other people, at some stage in their childhood or their youth, or maybe even their old age, come across something of a kind they’ve never dreamed of before. It is as alien to them as the dark side of the moon. But one day they hear a voice on the radio reading a poem, or they pass by a house with an open window where someone is playing the piano, or they see a poster of a particular painting on someone’s wall, and it strikes them a blow so hard and yet so gentle that they feel dizzy. Nothing prepared them for this. They suddenly realise that they’re filled with a hunger, though they had no idea of that just a minute ago; a hunger for something so sweet and so delicious that it almost breaks their heart. They almost cry, they feel sad and happy and alone and welcomed by this utterly new and strange experience, and they’re desperate to listen closer to the radio, they linger outside the window, they can’t take their eyes off the poster. They wanted this, they needed this as a starving person needs food, and they never knew. They had no idea.
That is what it’s like for a child who does need music or pictures or poetry to come across it by chance. If it weren’t for that chance, they might never have met it, and might have passed their whole lives in a state of cultural starvation without knowing it.
The effects of cultural starvation are not dramatic and swift. They’re not so easily visible.
And, as I say, some people, good people, kind friends and helpful citizens, just never experience it; they’re perfectly fulfilled without it. If all the books and all the music and all the paintings in the world were to disappear overnight, they wouldn’t feel any the worse; they wouldn’t even notice.
But that hunger exists in many children, and often it is never satisfied because it has never been awakened. Many children in every part of the world are starved for something that feeds and nourishes their soul in a way that nothing else ever could or ever would.
We say, correctly, that every child has a right to food and shelter, to education, to medical treatment, and so on. We must understand that every child has a right to the experience of culture. We must fully understand that without stories and poems and pictures and music, children will starve.
Written by Philip Pullman for the tenth anniversary of the Astrid Lindgren Memorial Award in 2012.