İzleyiciyle buluşmadan evvel gerçekleştirilen ön gösterimler bir etkinlikten ziyade ilgililer özelinden toplumun geri kalanının bir yansımasını taşır. Hedef kitlenin filme gösterdiği reaksiyon toplumun nasıl bir tepki vereceğine dair temel izlenimleri ekibe yansıtması bağlamında son derece önemlidir.
Filmin ana karakterlerinden Cemil Yıldırım (Ali Sunal) orta yaşlarında sergilediği imajla andropoz etkilerini hissettiren, güce tapan ve maddesel idealleri doğrultusunda hareket eden bir karakter olarak göze çarpıyor. Bu ideallerini gerçekleştirebilmek için ata toprağı olan Ortanca’dan milletvekili adayı olmuş olsa da bölgenin görünen sorunlarını irdelemek yerine vaatleri ile halkın duygusal boşluklarına dokunmayı hedefliyor. Bu hedefini ve gücünü göstermesinde en az kendisi kadar halktan ve ihtiyaçlarından kopuk bir yaşam süren eşi (Doğa Rutkay) ise kurduğu Çikolata Yemeyen Çocuk Kalmasın derneğiyle kocasının meclise yürüyüş sürecini inorganik bir aile tablosu ile süsleyen bir karakter…
Cemil’in eşi aynı zamanda kılık-kıyafeti, toplumsal olarak ayrıştırıcı tavırları, sosyal yaşam ve iletişim kopukluklarıyla modern bir Marie Antoinette imajı çizerken aynı zamanda aralarındaki ilişkinin modern toplumların ortak sorunu olan tükenmişliğe rağmen çıkarlar doğrultusunda ortak paydada ilişkilerini sürdürdüklerini görüyoruz.
Film iktidar hassasiyetlerini, siyasal ilişkileri, çıkarlar doğrultusunda kurulan dengeleri oldukça başarılı bir şekilde işliyor. Topluma karşı sağlıklı bir aile portresi çizen Yıldırım ailesi aslında yaşadıkları tükenmişliği dış ilişkilerle kurdukları yeni heyecanlarla bastırmaya çalışıyor. Cemil’in sosyal medya asistanlığını yürüten Gözde (Ege Kökenli) ile kurduğu romantik ilişkinin Bodrum’da yapılacak bir tatil kaçamağının aslında itiraflara, ittifaklara ve siyasal değişimlere kadar uzanacak bir örgünün başlangıcında yer alması da oldukça dikkat çekici bir unsur olarak senaryoda yer alıyor.
Cemil’in eşinin de aynı uçağa binmesi ile Bodrum’a hareket eden uçakta bir anda pamuk ipliğine bağlı düzenlerinin giderek sarsıldığı ve türbülansa girdiğini görüyoruz. Burada kontrolü yüksek adrenalin altında kaybeden Cemil kısa sürede işleri çözülmesi zor bir düğümün içerisine sürüklemiştir. Burada meydana gelen itiraflar sarmalının ardından kaçırılmış halde havada bulunan uçağın içinde siyasal ve toplumsal manipülasyonların başlaması, reddedilenlerin desteklenmeye, itirafların açıklanmaya, başbakan ile de pazarlığa uzanan bir sürecin devamını görüyoruz.
Sürecin hassas dengeleri uçakla beraber sürekli süzülürken ibre bazen Cemil’in lehine bazen de aleyhine oluyor. Bu dengelerin değişiminde onu diri tutan önemli unsurlardan biri olarak eşi gözüküyor. Eşi tıpkı bir mentor gibi Cemil’in imajını ve siyasal kariyerini kurtarma uğruna yoğun bir çabaya girişiyor. Yapılan taktiksel hamlelerin içinde elbette kendi ekonomik ve siyasal düzeninin de devamlılığı arzusu var. Bunun sürdürülebilirliği için gösterdiği mücadeleyi de izlerken görmemiz son derece mümkün…
Siyasal mücadelenin içinde Cemil belki de yıllar içinde toplum olarak alıştığımız siyasal manevralar ile meşru bir zeminde kendine güvenli bir liman arayışına giriyor. Başlangıçta desteklediği Ortanca’daki termik santraline bile bu uğurda karşı çıkıp bir anda keskin bir muhalefete dönüşmesiyle siyasal olarak farklı bir çizgide yürümeye başlıyor. Tabii burada samimiyetten en başından beri olduğu gibi yine oldukça uzak olduğunu da belirtmeliyim.
Cemil’in yaşadığı değişim aslında siyasal karakterinin altında rant ve çıkarları uğruna insanın ne derece değişebileceğini gözler önüne seriyor. İnsan köşeye sıkıştığında eteğindeki taşları da döküyor, kabuğunu da değiştiriyor. Yeter ki çıkarlarını kurtarabileceği, savunabileceği bir çıkış yolunu hissetsin…
Duygusal krizlerin siyasal krizlerle bütünleştiği Hava Muhalefeti aslında hem duygusal hem de siyasal problemlerimizi bizlere gösteriyor. İkili ilişkilerin giderek metalaştığı dünya düzenini işlemesinin yanında bireysel çıkarların oy uğruna toplumun taleplerinin göz ardı edildiği düzeni güldürerek yansıtma mücadelesi filmin belki de en önemli noktası olarak göze çarpıyor.
Son yıllarda sayısı giderek azalan politik güldürü filmleri bağlamında Hava Muhalefeti yeni bir başlangıç için izleyenleri selamlıyor. Ali Sunal bu film ile babasından kalan Zübük gibi bir mirası temel almış durumda. Üstelik Chaplin’in de dediği gibi mizaha en çok ihtiyaç duyan toplumun alt kesimini de yakalayabilecek, onların da sorunlarını işlemiş bir yapım…
Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü’nü yüksek lisans tezi olarak Kemal Sunal 1998 yılında tamamlamış, akademik çalışmasında 1970’lerin, 1980’lerin, 1990’lı yılların sosyal ve ekonomik halini de aktarıp sosyolojik durumumuzu da izah etmiştir. Bu bağlamda Ali Sunal’da günümüz koşullarını iyice irdelemiş, dönemin şartlarına ve toplumun güldürü olarak ihtiyacı olan hissi hiciv ile birleştirerek izleyicilere hazırlamıştır. Cemil Yıldırım tarzı ve argümanlarıyla modern bir Zübük olma özelliği taşıyor.
Hava Muhalefeti verdiği mesajlar, duygusal ve siyasal problemlere değinmesi ile izleyiciyi salonlara davet eden bir çalışma olarak dikkat çekiyor.
İzleyicisi çok, irdeleyeni bol olsun…