Quasimodo, Rahip Claude Frollo’nun bir yetim olarak alıp hristiyan iradesinde büyüttüğü, Esmeralda’nın ebedi aşığı, kilisenin zangoçu ve tabi hepimizin bildiği lakabı ile Notre Dame’ın Kamburu’nun zıttı ile kaim olan ebedi hikayesi…
Victor Hugo’nun ölümsüz eserini elbette hepimiz ya okumuş ya da ismini duymuşuzdur. Fransa’nın imparatorluk döneminde geçen “tanrı, insan , akıl, duygu ve yanılsamanın” bir tezahürünü ortaya koyduğunu söyleyebiliriz; evet bir yanılsama kötülüklerin ve çirkinliklerin yükseldiği bir dünyada kambur olanın ve aksak birinin “Çirkinler Kralı” olarak ilan edildiği bir dünya. Tanrı’yı da unutmamak lazım sonuçta evreni ve yedi diyarı yarattı sonra kenara çekilip piposunu yakıp dünyayı seyrettiği oyunla beraber aşikar oluyor.
Oyunun toplamda beş kişinin ekseninde döndüğünü söyleyebiliriz: Hikaye anlatıcı veya dış ses, Quasimodo, Esmeralda, Tanrı ve Fransa Kralı Charles. Asmalı Sahne’nin kıymetli oyuncusu Muharrem Uğurlu’nun tek kişi olarak bütün karakterleri canlandırdığı bu oyunda karakter geçişlerinde ve her karakterin maskesinde o karakteri sanki başka biri seslendiriyormuş gibi hissedeceğinizi kesinlikle söyleyebilirim.
Quasimodo oyunun ana karakteri olmasının yanı sıra ismini ona Rahip Frollo vermiştir, bu isim “eksik , tamamlanmamış” manasına gelmektedir. İşte tam burada oyunumuzun ana temasına ulaşabileceğimizi söyleyebilirim. Fiziksel eksikliği olan bunu görmezden gelip eksiklerini elinde olmayanlarla avutan birinin hikayesi biri demişken Quasimodo’nun değil hepimizin hikayesi insanlığın hikayesi. Tanrı, vakur ve en yüce bir şekilde edasını takınarak sesleniyor zangoca; Esmeralda, merhamet ve duyguların en temizi ile; Kral Charles’a gelirsek kendi halkının kötülüğünü bizim zangoç ile karşılayıp etrafı avutmaktır.
Sahneye baktığımızda ise ışıklarla beraber o hikayeye tüm seyircilerin yakından daldığını söyleyebilirim. Başkalarını bilmem ama oyun esnasında Muharrem Uğurlu hangi maskeyi takacak ve o maske ile nasıl bir karakter olacak diye heyecan ve büyük bir meraktan kendimi sakınmadım diyebilirim. Her maskede farklı bir ses, bir karakter, bir benlik… Büyük bir ihtişamla Muharrem Uğurlu’nun oyunun karakterlerini oynamadığını tam anlamıyla yaşadığını söyleyebilirim. Oyunun seyircisi olacaksanız kesinlikle ayaklarındaki ve ellerindeki detayları kaçırmamanızı tavsiye ederim.
“Siz bir güneş ışığı, bir çiğ tanesi, bir kuş cıvıltısısınız. Bense ne insana ne hayvana benzeyen, sert ayaklar altında çiğnenmiş ve çakıl taşından daha şekilsiz korkunç bir yaratığım“ diyen Quasimodo’ya iyi kulak vermeliyiz. Hayatın içinde varoluşumuzu sorgularken, kusurlarımızı örtbas etmeye çalışsak, elimizde olmayanları elde edince başkaları tarafından kabul göreceğimizi düşünsek ya da bizi poh pohlayan isteklerimizi veripte aslında kendi çıkarlarını düşündüklerinin farkında olup yaşadığımızı gördüğümüz bir dünya olsa nasıl olurdu? Koltuklarınızı kesinlikle önceden tutun çünkü bu güzel oyun tüm bu sorularınıza yanıt olacak diyebilirim. İşin özü ise kusurları kabul etmek ve nevi şahısların bunlarla hem hal olduğunu görmek diyebilirim. Bizi biz yapanları unutmamak için kusurlardan kaçmayalım.
Merak etmeyin bir varoluş felsefesinin tartışmasında değiliz. Oyunla bir serüvene çıkıpta aidiyet dediğimiz o hazineye ulaşmak için hep beraber yürüyebiliriz.
– Hey! Quasimodoo!
— Buyrun lütfen.
– Orada bekliyor musun, çan kulesinde yani?
— Hayır, ben ordayım sol yanında ama uzun zamandır farkında değilsin.
Yağmurlu bir Ekim günü bu güzel oyunu bizlere sunan Asmalı Sahne tiyatrosuna sonsuz teşekkür ederim. Oyunu ise yaşayan Muharrem Uğurlu’nun karşısında ceketimi saygıyla iliklediğimi söyleyebilirim.
Esenlikler,
Talha Tarık Taşören