Müziğini aşkla harmanlayan Ahmet Ertegün’ün kartvizitinde o kadar çok ünlü isim var ki. Mesela parlattığı isimlerden bazıları Led Zeppelin, John Coltrane, Genesis, Rolling Stones… O 2006’da Grammy Ödül Töreni’nde Onur Ödülü’ne layık görülen ve inanılmaz bir hikayesi olan isim.
Başarı hikayesinden öte, bir aşk hikayesidir aslında bu… ‘Aşk’ deyince aklınıza hemen filmlerdeki gibi sonu ağlayan gözlerle biten iki insanın kavuşamaması ya da gözlerindeki sevinçle bizlere umut olan iki insanın kavuşması gelmesin. Bu hayat hikâyesinin kahramanları, diplomat bir babanın oğlu ile müzik… Ve bu hikayenin konusu, müziği aşkla harmanlayan, Atlantic Records şirketiyle başarıya dönüştüren, Led Zeppelin, John Coltrane, Genesis, Cream, Rolling Stones ve nicelerini üne kavuşturan, 2006 Grammy Ödül Töreni’nde Onur Ödülü’ne layık görülen Ahmet Ertegün’ün hayatı…
Ahmet Ertegün, 31 Temmuz 1923 yılında diplomat Mehmet Münir Ertegün ve müzisyen Hayrünnisa Ertegün’ün ikinci çocukları olarak, İstanbul’da dünyaya merhaba dedi. 1920’li yıllarda Atatürk’ün hukuk müşaviri olan Münir Ertegün’ün, İsviçre, Paris, Londra görevleri nedeniyle çocukluğu gezici kuş olarak geçen Ahmet Ertegün, 1934 yılında babasının Washington’a Türk Büyükelçisi olarak atanması ile Amerika’ya ilk adımını attı.
Malum, seçme ya da seçilme hakkımızın olmadığı kurumların başında gelir aile. Ve her çocuğun şansı ya da şanssızlığı ailesi olur ilk adımlarında. Ahmet Ertegün, hayata gözlerini şansıyla açmış aslında. Kendi tutkusunu, başarısını hiçe saymayacağız tabii ki de, ama ailesinin ona kattıklarını görmezden gelmek, belki de Ahmet Ertegün’ün var oluş temellerinin atıldığı aileye en büyük haksızlık olur.
HAYRÜNNİSA ERTEGÜN
Ahmet Bey’in bütün gün plak dinlediğini fark eden Hayrünnisa Hanım, oğlunun doğum gününde mikrofonlu bir plak makinesi hediye eder. İlk anda hediye diye görebileceğiniz o plak makinesi, Ahmet Bey’i plak çalmanın bir basamak üste, kayıt aşamasına attığı ilk adımı olur. Enstrümantal bir müziğin üzerine, kendisi şarkı söyleyerek ilk kaydını gerçekleştirir. İşte bu belki de ünlü bir isim olmasının ilk temelidir.
ROL MODEL, NESUHİ ERTEGÜN
Çocukluğunda, babası ve ağabeyi Nesuhi Ertegün’ü rol model olarak benimser. Caza yönelmesinin temelleri ağabeyine dayanır. Nesuhi Bey’in, ilgi alanı sadece müzik değil, resim ve heykel gibi diğer sanatlara da çok meraklıdır. O dönemde Paris’te yaşayan Nesuhi, Türk entelektüellerinden Abidin Dino ve Fikret Mualla ile yakın dostluklar kurar, çok genç yaşta olmasına rağmen Fransa’nın yüksek entelektüel hayatına girmeyi başarır.
KIVILCIM CAZ KONSERİNDE
Nesuhi, bir gün Paris’te kardeşi Ahmet’i caz konserine götürür. O zamanın plaklarının caz müziğinin gücünü ifade edemediğini fark eden Ahmet Ertegün, canlı performanstan o kadar etkilenir ki, Amerika’ya döndüğünde plaklar toplamaya, caz orkestralarını dinlemeye başlar. Hatta çok az beyazın gittiği Howard Theatre’da düzenlenen gösterilere, her hafta düzenli olarak gider.
Avrupa’da 2. Dünya Savaşı başlayınca, Nesuhi, Amerika’ya gelir. İki kardeş siyahların yaşadığı bölgelerdeki evlerden, müzik marketlerden eski blues ve caz albümlerini toplar. Bu hobi, 15-20 binlik bir koleksiyonlarının oluşmasına, bir yandan da tanınmalarına sebep olur. 1937 yılında Esquire dergisinde çıkan ‘Who collects Jazz’ başlıklı makalede, “Türkiye büyükelçisinin oğullarının caz koleksiyonu var” diye yazılır.
EVİNİ İPOTEK ETTİREN DİŞÇİ
Ahmet Ertegün 21 yaşındayken felsefe eğitimi görürken babası vefat eder. Vefat sonrası annesi Hayrünissa Hanım ile kız kardeşi Türkiye’ye döner. Ahmet ve Nesuhi ise Amerika’da kalır. Kardeşler, plak şirketi kurmak ister. Peki ya sermaye? Babalarının yakın dostuna kuracakları şirketi anlatıp borç isteyen kardeşler, daha güvenilir işler yapmaları gerektiği tavsiyesi ile reddedildiler. Sonunda aile dişçileri Dr. Vahdi Sabit’in evini ipotek ettirerek aldıkları 10.000 dolar ile Atlantic Records şirketini, 1947’de New York’da kurarlar.
ÜNLÜLER GEÇİDİ: ATLANTIC RECORDS
Ahmet Ertegün önderliğinde kurulan Atlantic Records’un geçmişinden bugüne klasik, country, caz, rap, pop, rock tarzlarında üne kavuşturduğu sanatçılara baktığınızda, karşınızda öylece baştan aşağıya isimleri yazabileceğiniz bir liste çıkar karşınıza. Tori Amos, Bette Midler, Jimmy Page, Phill Collins, Ray Charles, Chaka Khan, Aretha Franklin, Dire Straits, Bobby Darin, Wilson Pickett, Manhattan Transfer, Sinead O’Connor, Pet Shop Boys, Genesis, Led Zeppelin ve The Rolling Stones gibi isimler bunlardan sadece birkaçı.
Başarıyı yeren, eleştiren bir toplum olmamızdan dolayı Ahmet Ertegün de bu olgudan nasibini alır. Amerika’da yaşamayı tercih etmesinden olsa gerek; kimileri mason, kimileri İngiliz ajanı olarak görür. Ertegün, bu ciddi iddialara 2006 Grammy Ödül töreninde tek bir cümle yanıt verir; ‘Bana bu imkanı tanıyan Amerika’ya ve sevgili öz vatanım Türkiye’ye teşekkür ederim.’
Peki Türkiye’de hiç yaşadı mı? 1961’de Romanya asıllı dekoratör Mica Ertegün ile evlenen Ahmet Ertegün, her yaz üç-dört haftalığına Bodrum’da yaşar.
83 senelik yaşamına büyük başarıları sığdıran Ahmet Ertegün, 2006’da Rolling Stones konserinde kafasını çarpması sonucu ölümüyle ‘Böyle de son olur mu?’ dedirtir. Ancak ne ilginçtir ki son dansını yine aşkla bağlı olduğu müzikle yapmıştır.
BAKIŞ AÇISINDAKİ FARK
Ahmet Ertegün diyor ki: “Şöyle bir kanı var, iyi bir doktor, iyi bir müzisyen, iyi bir yazar, iyi bir bilim adamı, Türk’se ve dünyaca ünlü ise, ‘Aaa bak o adam Türk’müş’ deniliyor. Neden? Ben bu bakış açısını anlayamıyorum. Bu bir kompleksin belirtisi gibi geliyor bana.”
Ne de doğru bir yere parmak basmış. Ertegün’ü, Türklüğünden öte, müziğe duyduğu aşktan filizlenen bir başarı hikayesi nedeniyle saygıyla anıyoruz.
WHAT‘D I SAY
Bu öyle bir hayat ki kitap gibi… İşte 1959 yılında yaşadıklarını ve gördüklerini kaleme alarak “What’d I Say” adlı kitapta toplayan Ahmet Ertegün’ün, kitabının adı daha sonra Ray Charles tarafından şarkı haline getirildi ve büyük başarı sağladı. Ayrıca Ahmet Ertegün, Rock and Roll Hall of Fame Müzesi’nin de kurucusu olur ve başkanlığını yapar. Bugün Cleveland Ohio’daki müzenin ana sergi salonu Ertegün’ün ismini taşır.
“YANILMIŞ OLDUĞUM İÇİN ÇOK MUTLUYUM”
“Atlantic Plak Şirketi’ni kurmamızın sebebi müziklerini beğendiğimiz birkaç şarkıcı ile kontrat imzalamak ve satın almak isteyeceğimiz albümlerini çıkartmaktı. Açıkçası asla çok eğlenceli bir şeyler yaparak para kazanabileceğimi düşünmedim. Yanılmış olduğum için çok mutluyum.”
ÖDÜLLERİ;
1991 yılında Boston’daki Berklee Müzik Okulu’ndan onursal doktora ünvanını, 1993 yılında da Sanat ve Bilim Kayıtları Ulusal Akademisinden (National Academy of Recording Arts & Sciences) bir ödül aldı ve 2000 yılında da ABD Kongre Kütüphanesi tarafından “Yaşayan Efsane” ünvanıyla onurlandırıldı. Haziran 2006’da 40. Montreux Caz Festivali’nin açılış konseri Ertegün onuruna verildi. 2006 Grammy Ödül Töreni’nde Onur Ödülü’ne layık görülen ilk kişi.
Marmara Life