Netflix’te yakın zamanda “Jimmy Savile I Bir Canavarın Portresi” belgeselini izlemiştim.
Aradaki toplumsal fark her şeyin özeti aslında:
İngiltere’de halkın hiçbir şey bilmeden çok sevdiği hatta yardımsever kimliği ile ön planda olan bu toplumla iç içe olan adamı kahraman ilan ettiği bir isim olan Jimmy Savile, bu büyük gücün arkasına saklanıyor, delil yokluğunda pedofili ve tacizle geçen bir ömür yaşıyor. Biraz şüphelenip araştıranların bir şey bulamadığını iddia ettikleri bir ortam bahsettiğim. Buna rağmen onca unvan, şan-şöhrete rağmen şahıs öldükten sonra bile, kurbanlar adına gerçeğin peşini bırakmayanlar var ve sonunda gerçeği tüm çıplaklığı ile ispat edebiliyorlar. Toplum da bu gerçeklerle yüzleştiğinde yapması gerekeni yapıyor; isme verdikleri itibarın yerini nefret ve kızgınlık alıyor.
Gelelim Türkiye’ye… Burada bilenlerin bile susmadığı onca iddianın havada uçuştuğu, davranışlarıyla da bunu destekleyen bir Mehmet Ali Erbil var.
Ne iddialar takip edildi, adli bir hale getirildi; ne bunu dikkate alıp toplum nezdinde itibarı düşürüldü.
Ve sonuç bugün sahnede Melike Öcalan’a sarf ettiği iğrenç sözler oldu; medyamız da bunu “Mehmet Ali Erbil’in esprisi kızdırdı!” şeklinde verdi.
Etik var ya; işte o toplum mühendisliğine en çok medyadan başlar, algı yönetiminde o kadar iyidir ki medya, bir bakmışsınız tüm toplumu ahlaksız yapmış.
Jimmy Savile öldükten sonra bile ortaya çıkan suçları nedeniyle bir şekilde cezalandırılırken, bizde Mehmet Ali Erbil gibilerin yaşarken bunca açıklamalara, suçlamalara ve gördüklerimize rağmen bunun yaptırımını ve ayıbını hissetmemesi de toplumun içine düştüğü dejenerasyonun en büyük örneği aslında.
Yaptırım uygulamadığımız cezasız her konu yeni suçlularını yaratırken, eski suçluyu da daha cesaretli hale getirir.
Ezcümle: Aslında hak ettiğimizi yaşıyor ve hak ettiklerimizce yönetiliyoruz. Ahlak bireysel başlar; topluma, hatta inanmayacaksınız ama politikaya bile yansır.