Birinci sezonun 11. Bölümünde ilk olarak duymaya başlıyoruz Bella Ciao (Çav Bella olarak yanlış olanını biliriz) şarkısını. Eski bir radyoda çalan Bella Ciao ilk olarak İtalya’da partizan çiftçiler tarafından söylenmiş, savaşın bitmesiyle birlikte dünyada özgürlüğün sembolü şarkıların arsında yerini almıştır. Fakat konumuz bu değil. Fazla da dağılmamamız lazım çünkü dünyanın en büyük soygununu gerçekleştireceğiz öyle değil mi?
Ne diyorduk; eski bir radyoda çalan Bella Ciao şarkısı ile Moskova nihayet toprağa kavuşur. Bu özgürlüğe giden yolda ilk en önemli adımdır. Zira sadece Moskova’nın değil soygunun içinde bulunan Tokyo, Berlin, Rio, Helsinki, Oslo, Nairobi, Denver hepsinin sinirleri bozulmaya başlamıştır. Çünkü 16 kişi onlardan kurtulup kaçmışlardır. Çünkü Profesör ortada yoktur. Çünkü her yerde olduğu gibi bu soygunda da aşk işleri bozmakta ve sarpa sardırmaktadır. Çünkü Stockholm sendromu baş göstermiştir. Çünkü dünya devletleri tarafından resmileştirilen para basma meselesi kaybedecek hiçbir şeyi olmayan sabıkalı suçlular tarafından yapıldığında “soygun” damgası yenmesine sebebiyet verecektir.
Daha sıralayayım mı? Ama bu kadar yeter. Zira yazılacak birçok başka mesele var La Casa De Papel hakkında.
Darphane
La Casa De Papel, yani kağıt evi. Kağıt para basılan yer anlamında da kullanılıyor İspanya’da. Ama biz darphane diyeceğiz. Alex Pina tarafından İspanya’daki Antena 3 kanalı için yapılan 2 Mayıs 2017’de ilk kez yayımlanıp iki parçaya bölünmüş tek sezonluk bir dizidir aslında. Fakat dizi dünyada öyle bir fenomen haline dönüşür ki; sezon sezon yayınlanmaya başlar.
Ekranda ilk olarak Tokyo’yu görürüz fakat perde arkasında tüm bu büyük soygunu planlayan Profesör vardır. Yukarıda isimlerini zikrettiğim (Profesör tarafından konulan takma isimlerdir bunlar elbet) Berlin, Rio, Helsinki, Oslo, Nairobi, Denver, Moskova; Profesör tarafından titizlikle seçilmiş sabıka kayıtları olan eski suçlulardır. Profesör’ün planı İspanya Kraliyet’ine ait darphanede şimdiye kadar kimsenin aklına gelmeyen bir soygun yapılması yönündedir. Ne olursa olsun bu soygun başarılacak ve her bir karakter bundan sonraki yaşantılarına zengin ve özgür olarak devam edeceklerdir.
Soygun tüm ayrıntılarıyla Profesör tarafından anlatılır, gerekli tatbikatlar yapılır ve soygun başlar. Tabii bu sırada polis teşkilatının eli armut toplamıyordur. Derhal gerekli önlemler alınır. Teşkilatın en iyi dedektifi (ve tabii ki en güzeli) bu zorlu soyguna son vermesi için görevlendirilir.
İlk etapta soyguna son verilmek amaçlı harekete geçilir fakat Darphane’de başka dolaplar dönmektedir. Kimsenin tahmin etmeyeceği şekilde başka bir plan yapmıştır Profesör. Bir kere soyguncular kırmızı tulumları ve ressam Dali’yi andıran maskeleriyle sıra dışılardır gerçekten. Yüzlerini polise deşifre etmemekle beraber, rehinelere deşifre edeceklerdir elbet. Bunlar asıl konudaki önemsiz ayrıntılardır. Asıl konu İspanya Kraliyet Darphanesi’ndeki paralardır.
Basılı paralar değil ama basılı olmayan paralar!
Darphane Mantığı ve Soygun Literatürü
Profesör’ün hedefi halihazırda basılı olan paralar değildir. Çünkü adı üstünde darphane olan bu mekanda devlet eliyle para basımı yapılmaktadır. Profesör ellerde değişiklik yapıp devlet elini şahısların eline çevirir. Legal olan iş böylelikle illegal olmuş olur. Fakat Profesör’e göre yaptıkları iş suç değildir aslında. Suçsa eğer “Neden devletler yaparken de suç değildir ki?” Öyle değil mi ama! Bu yüzden halk onları bu işin sonunda kesinlikle kahraman ilan edecektir. Kimseyi öldürmezlerse eğer.! Rehine ya da polis kimseyi öldürmemeleri gerekmektedir.
Tabii ki planda sapmalar olur Tabii ki yaralanmalar, ölümler, kavgalar başlayacaktır. Çünkü bu büyük bir soygundur. Devletler kişiler üzerinden temsil edilir. Devletlerin yaptıkları işler ve birbirleriyle olan bağı, kavgası, gürültüsü, çekişmesi, ortaklıkları vb… ne varsa Tokyo, Berlin, Moskova, Rio, Nairobi, Helsinki, Oslo, Denver kişileri üzerinden vücut bulur. Aşklar da işin içine girince belirlenen zamanlarda kaymalar başlar. İhanetler söz konusudur. Av ve avcı yer değiştirir. Tıkırında olmasa bile önüne geçilemeyen bir soygun söz konusudur.
Ve Profesör tüm bu olayların üstünde kişi olarak tüm ekibi ve emniyet birimini yönetir. Zaten dünya için de böyle konuşulmaz mı hep? Lider gibi gözüken kişiler yönetmez, asıl yöneten ama hiçbir şekilde görmediğimiz kişi veya kişiler vardır diye. Profesör tam da böyle biridir. Tüm planları yapan, bu planları yürürlüğe koyan ve yöneten kişi olarak son derece akıllı ve karizmatiktir.
3. Sezon Başlarken
La Casa De Papel içinde bazı mantık hataları barındırsa da çok kısa bir sürede tüm bölümleriyle fenomen oldu. Bunun nedeni dizinin çok iyi bir akış yakalamış olması hiç şüphesiz. Sürükleyicilik açısından bir senaryoda kullanılması gereken tüm akıcı özellikler; sosyal konumlar, birbirinin zıttı karşıt karakterler, aşk, çatışma, mücadele her şeyi kullanan La Casa De Papel tabii ki çok geniş kitleler tarafından izlenecekti.
Berlin yaşıyor mu? Herkes buna kilitlenmiş durumda. Yaşıyorsa dengeler nasıl değişecek? Dedektif Raquel Murillo ile Profesör arasında neler olacak? Tokyo ile Rio devam etseler ne güzel olur, değil mi?. Fakat asıl önemli olan İstanbul diye bir karakter olacak mı? Dizinin şimdiye kadar tartışması hiç kesilmeyen konusu bu idi. Dizinin yazarı ve yapımcısı Alex Pina geçtiğimiz haftalarda bu deli eden tartışmaya son noktayı koydu.
“İstanbul karakteri gündemimizde hiç olmadı. Bir ara Ankara konuşuldu ama böyle bir karakter olmamasına karar verildi.”
Ne diyelim; Çav Bella…Çav Bella… Çav…Çav…Çav…!!!