İş yaşamına dair her ayrıntı önemli. Ailemizle geçireceğimiz vakitten çaldığımız, sosyal yaşamı pas geçmek zorunda kaldığımız, hobilerimize vakit ayıramadığımız sıkıcı saatler olarak algılanan bir iş ortamı özel hayatımızı da kabusa çevirir.
Özellikle de çalıştığımız sektörün ihtiyaçları, çalışma dönemleri bu noktada belirleyici olmakta. Yoğun mesaileri ve tatil zamanlarını bile işimize ayırdığımız zamanları düşünürsek; huzuru çevremizden çok kendi içimizde aramayı bilmek, bilmiyorsak da öğrenmek durumundayız.
Söylemesi kolay da nasıl olacak bu? Öncelikle yaptığımız işin iyi yönlerini görmek gerekir. Hatta dışarıda bir yerlerde yerimizde olmak için can atan birilerinin var olduğunu bilmek de önemlidir. Yapılan iş ne olursa olsun, iş süreçlerini iyileştirmek, iş yaşamına olumlu bakışımızı yansıtmak hem kendimize olan güvenimizin artmasını sağlar hem de takdir edilen sonuçlara ulaşmamızı… Zincirin halkaları gibi iç içe geçmiş olan iç ve dış motivasyon faktörlerini bir arada kullanmayı alışkanlık haline getirdiğimizde, iş yerinde geçen saatleri keyifli hale getirmek için bir başlangıç yapmış oluruz. Üstelik bunu yaparken her kademeden çalışma arkadaşımızı da işin içine katabilir ve böylece bu olumlu bakışı, suya atılan taşın yarattığı etki misali çevremize de yansıtabiliriz. Her sabah içten bir gülümsemeyle söyleyeceğimiz “günaydın” karşımızdakinin gününü aydınlattığı kadar bize de ışık verecektir. İyimserlik ve olumlu bakış bulaşıcıdır; üstelikte faydasını hissetmeye başladığımızda tüm yaşamımızı sarıp sarmalar.
Bu kadar kolay mı bunu başarmak? Üstelikte sevmediğimiz bir işte çalışmaya çalışıyorsak… Sevmediğimiz bir işi şartlar uygunsa değiştirmek elbette tercih edilen bir çözüm olurdu ama buna gücümüz yetmiyorsa ya da bir süreliğine idare etmek zorundaysak, mutlu olmak ya da olamamak bize; bizim bakışımıza bağlı.
Değiştirilemeyen şeyleri kabullenmek ve zorluklardan fırsatlar olarak bahsedebilmek gerçekten bir beceridir hem de öğrenebileceğimiz bir beceridir. Mesela hoşlandığımız detayları iş yaşamına taşımakla işe başlayabiliriz. Keyif veren bir saksı çiçeği, belki de bir akvaryum dolusu balık hatta iş yerimizin ortamı müsaitse kedimiz, köpeğimiz, su kaplumbağamız bile iş arkadaşımıza dönüşebilir. Keyifle bir şarkının sözlerini mırıldanarak güne başlamak üzere, bilgisayarımızda ya da telefonumuzda bekleyen sevdiğimiz melodiler de gerçekten kurtarıcı olabilir. Zaman zaman içinden çıkılamayacak sorunların kaynağı olarak gördüğümüz ekip arkadaşımız, patronumuz, astımız veya yöneticimiz aslında bize sorunun gerçek kaynağını gösterir; tabi görmek istersek…
Eğer iş veren bizsek; bazı hataların sistemsizlikten kaynaklandığını keşfederek önlem alabiliriz. Eğer biz profesyonel çalışan pozisyonundaysak, sisteme dair öneriler sunarak kariyerimizde önemli bir aşama kaydedebiliriz. Çünkü yaptığımız her yeni öneri, yeni deneyimleri de beraberinde getirir ve yeni teknikler öğreniriz. Öğrendiğimizi biliriz ve her bildiğimiz bizi bir sonraki aşamaya taşır. Üstelik her an yeni bir şeyler arayıp bulmak gerekir ki sürekli tekrarlayan detaylarla işimizi sıkıcı hale getirmeyelim.
Aslında her çaba, her sorunun çözümüne odaklanmak sadece huzurla nefes almak içindir. Oysa bunun bilincinde olmak zaman zaman zor olabilir. Buna rağmen, derin bir nefes alıp, içsel motivasyonumuzu destekleyen her olumlu düşüncenin gücüne inanmak mucizelere yelken açmak gibidir. Bazen rüzgar dursa da yeniden rüzgarı bulana kadar sakinliği korumak ve yeni deneyimlerle donanmak gerekir…
Tuğba Uzüğüten