Sanat mimarlığa yardım edebilir mi?
Cevap; evet…
Kanıt, Şubat 2019 ayı içerisinde Alicante Üniversitesi Politeknik Yüksek Okulu profesörlerinin Javier Sánchez Merina ve Joaquín Alvado’nun planladıkları çalıştay kapsamında mimarlık öğrencileri tarafından hazırlanan projeler. Alicante Üniversitesi mimarlık bölümü öğrencileri yeni dönemlerine büyük çoğunluğunu 20 farklı milletten Erasmus öğrencilerinin oluşturduğu sınıfa Portekizli sanatçı, profesör ve araştırmacı Samuel Silva’nın verdiği “İstemsiz Mimari Çalıştayı” eğitimi ile başladılar. Kanıtlar öğrencilerin hazırladıkları yeni projelerde yer alıyordu.
Profesör Javier Sánchez Merina tarafından Alicante Üniversitesi’ne davet edilen Samuel Silva, Portekiz’deki Porto Üniversitesi Güzel Sanatlar Okulu’nda bir akademisyen, araştırmacı ve sanatçı. Orada istemsiz heykel fikrinden yola çıkan bir projesi var. Silva, istemsiz heykellerin “kamusal alanda var olan ve insanların şehri kişiselleştirmek için yaptıkları farkında olmadan şehirde bıraktıkları izler olduğunu” söylüyor ve ekliyor; “çünkü şehir bitmemiş bir şey, eksik bir şey. Köpek kakası kalıntıları ya da sakız kalıntıları, sokakların ortasına atılan kağıtlar ve malzemeler, hiçbir şeyin olmadığı yerler, markalar, logolar, her şey mimari eserlere dönüştürülebilir. Bu sadece bakış açısını değiştirme meselesidir ve bununla birlikte gerçeklik de dönüştürülür.”
Silva, mimarlara “farklı şeylere bakmanın bir yolu ve sanatsal bir metodolojiyle mimari bir proje hakkında nasıl düşünüleceğini” anlatmak üzere Alicante Üniversitesi’ne geliyor. Öğrencilerin bu fikri temel alan projeler üretmesini sağlıyor; “Yeteneklerin gelişebilme fikri büyüleyici, şimdi yapacakları şey bu şeyleri mimari projelere dönüştürmek.”
Tam da bu noktada şimdi sizi tanıştıracağım genç mimar adayımızın projesinden söz ediyor profesör Silva.
“Sokağa atılan sakızın mimari bir projenin temeli olabileceği fikri, bugün çalışmalarını sunan Türkiye’den gelen öğrencinin projesinden, sakız size o kent ve orada yaşayan insanlar hakkındaki bilgilerin ne kadarını verebilir?” Türkiye’den gelen öğrencinin yani Gökalp’in projesini detaylandırarak anlatıyor. Konuya ilişkin okumayı aşağıdaki linkten yapabilirsiniz.
İşte profesör Silva’nın söz ettiği projenin sahibi genç mimar adayımız Gökalp Kumdakcı. Sevgili Gökalp İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümü III. Sınıf öğrencisi 1998 İstanbul doğumlu. Hayalindeki tek meslek mimarlık olmuş ve üniversite tercihine sadece mimarlık bölümlerini yazmış. Üç yıldır İTÜ mimarlık fakültesindeki öğrenimine başarılı bir şekilde devam ediyor. Öğrenci değişim programı kapsamında şu anda Alicante Üniversite’sinde. Daha şimdiden 20 ülke, onlarca kent gezmiş bir gezgin aynı zamanda. Gökalp ile profesör Silva’yı, istemsiz mimariyi ve projesini konuştuk, söz verdiği üzere Nisan ayı içerisinde buluştuğumuz İbiza Adası’nda…
Bu ilginç proje için kentte nelerin niçin peşine düştün?
“Hocalarımızın daveti üzerine üniversitemize gelen profesör Samuel Silva önce bize bir sunum yaptı. Kendi çalışmalarını anlattı. Bir çalışması şöyle; sokakta bir ateş yanıyor ve bir adam bu ateşi söndürmeye çalışıyor. Şehirde istemeseniz de bir olayın parçası olabilirsiniz meselâ İstemeden de olsa rastladığınız küçük bir yangına müdahale ederek ayağınızla ateşi söndürmeye çalışabilirsiniz. Bu sırada şehirde kalıcı izler bıraktığınızın farkında dahi olmayabilirsiniz.
“Küçük Yangın (2016) Hiçbir şeyin olmadığı yerlerde şeyleri aramaya devam et.”
İstemsiz mimariye neler dahil olabilir? Otoparklarda yer tutmak için insanların koydukları nesneler. Örneğin; plastik bir kasa, taş, tahta, sopa ve sokaktaki benzeri görüntüler. Her şey şehrin istemsiz mimarisine dahil.
Sonra başka bir çalışmasını gösterdi. Bir kitaptan söz etti. O kitapta yazar bir parka birkaç gün boyunca bakmış ve sürekli notlar almış. Görülmüş ki yazarın yazdığı şeyler aynı yere bakıyor olmasına rağmen sürekli değişmiş. Yazar ilk başta genel şeyleri görürken zaman içerisinde detayları görmeye başlamış. Anlattıkları çerçevesinde herkesin sınıftan sadece kalem kâğıt alarak çıkmasını, telefon ile ilişkisini kesip okulun herhangi bir köşesine gitmesini ve bir saat boyunca bakıp ne gördüğümüze dair notlar almamızı istedi. Sonra herkes sınıfa gelip gördükleri ile ilgili seçtiği bir cümleyi okudu ve neden o cümleyi yazdığını açıkladı.
Sonraki ders için çalışma olarak “Herkes gitsin görünmeyen bir şeyi görsün ve göstersin,” dedi. Üniversiteden eve yürürken aklımda sürekli bu çalışma konusu vardı. Çocukken hep yere atılmış sakızlar ve bıraktığı izler dikkatimi çekerdi. Yerdeki sakızların çok fazla olduğunu düşünürdüm. Şimdiye kadar da kimse gelip bana bunlarla ilgili bir şey söylememişti. Önce yolumun üstündekileri inceledim epey fazla sakız izi vardı.
Bizden istenen görünmeyeni göstermekti. O gece ve ertesi gün boyunca zemine düşmüş, atılmış onlarca sakızı saatlerce fotoğrafladım. Fotoğrafları çekerken bir şeyler daha fark ettim, istemsiz mimariden bahsedilmişti, bu sakızların hepsinin farklı karakteristik özellikleri vardı. Şekil, boyut, renk, sertlik gibi. Ve bunlar aslında biraz üzerinde düşünüldüğü zaman ilk bakışta rastgele gibi geliyor. Çok fazlasının fotoğrafını çekince şunu fark ettim şehrin kalabalık bölgelerinde daha siyah renkte kuruyorlar. Çok kişi basıp geçtiği için kararıyorlar. Ama kıyıda köşede kalmışsa daha açık renkte kuruyorlar. Bunun gibi onlardan şehir hakkında daha fazla bilgi alabileceğimi düşündüm. O yüzden onların dikkatini çekip bunun bir bilgi kaynağı olabileceğini göstermek istedim. Kentin çok farklı yerlerinde farklı karakteristiğe sahip olan sakızların fotoğraflarını çekip bir araya getirdim. Böylece insanların farkındalık ve merak duygularını harekete geçiren bir çalışma hedefledim. Her bir sakızın kendine göre bir hikayesi vardı.
Sakızlar, gündelik hayatta çoğu zaman varlığını bile unuttuğumuz, fark ettiğimizdeyse hayatımıza ufak bir tat ya da hareket katsın diye ağzımıza attıktan birkaç saat sonra da kurtulmak istediğimiz ufak şeylerdir. Peki sakız gibi önemsiz görünen ancak hayatımızın parçası olan bir şeyden kente dair bir şeyler öğrenebilir miyiz?
Çiğnenmiş sakızlar her yerdeler çünkü sakız çiğnendikten sonra yere atılırsa yere yapışıyor ve yapıştığı yerden sökülmesi çok zor oluyor. Yere yeni düşmüş olan çiğnenmiş bir sakızın üzerine basmak yeni bir hikayenin başlangıcı oluyor, yıllarca yerinde duracak ve kentte olan her şeyin bir parçası olacak yeni bir kent tanığı ortaya çıkıyor.
Yere sakız atmanın binlerce sebebi var ve bu sebepler aslında toplumdaki eğitim, ekonomi gibi bazı konuların durumlarına işaret olma potansiyeli taşıyor. Ayrıca sakızların konumları, şekilleri, yoğunlukları, renkleri, zemin ile olan ilişkileri gibi bazı etkenler de sakızların daha derin bir bilgi kaynağı olmasına yol açıyor çünkü sakızların bu özellikleri asla tamamen rastgele olarak oluşmuyor. Örneğin kütüphane gibi insanların içeride sigara içemediği ancak sakız çiğneyebildikleri bir yerin kapısının önündeki sigara içilebilir alanın zemininde binlerce çiğnenmiş sakıza rastlamak mümkün. İkinci olarak çok insanın geçtiği sokaklardaki sakızların renklerinin, daha az insanın geçtiği sokaklardaki sakızların renklerine göre daha siyaha yakın olduğunu söylemek mümkün. Bunun sebebi, çok insanın geçtiği bir sokakta yere atılan sakız kuruyup sertleşene kadar üzerine boş olan sokaktakinden çok daha fazla insanın basıyor oluşu ve bu şekilde sakızdaki kirlenme miktarının da fazla oluşudur. Üçüncü bir örnek olarak da bir yöne doğru uzamış bir sakız örnek olarak gösterilebilir. Böyle bir sakızın varlığı sadece birinin gününün kötü geçtiği anlamını taşımaz, aynı zamanda bu sakız bölgenin ikliminin yere düşmüş bir sakızı eritebilecek sıcaklıklara ulaştığının bir göstergesidir.
Sonuç olarak kentin her yerinde bulunan bu önemsiz görünen noktalar birer kent DNA’sı parçası gibi algılanabilir. Bu sakızların sakladığı potansiyeli yeterince okuyabiliyor olmak kenti ve insanlarını anlamak konusunda çok büyük bir kaynak olarak kullanılabilir.”
İstemsiz mimari örneği olarak şehirde görünmezi gösterme çalışmaları. Gökalp Kumdakcı projesi.
Fotoğraflar: Gökalp Kumdakcı, ilk fotoğraf dışında hepsi Alicante kentinden.
Venedik’ten bir örnek
Yere atılmış bir sakız, üzerine bastınız yere yapıştı, aynı zamanda ayakkabınızın izi de sakızla birlikte kentte bir iz bıraktı. Ve yeni bir hikâye başladı.
Her bir sakızın bir hikâyesi var, peki ya sanatın mimari projelere katkısı?
Görünmeyeni göstermek…
Ne çok iz var kentte, çok fazla basılmış zil tuşları en çok diş hekimine gelinmiş, yerdeki boya izi, kapnın kilidini açmak çok kolay olmamış zorlama izleri var, yere atılmış bir dondurma çubuğunun bıraktığı iz ve kentteki ayak izlerimiz buna insanlar dışındaki diğer kent sakinlerinin bıraktığı izler de dahil.
Sonuç olarak çalıştay yerel basında da ilgi görüyor ve bizim genç mimar adayımızın projesinden de bahseden haber aşağıdaki şekilde yer alıyor İspanya’da.
Gökalp projesini sunuyor…
Ne keyifli bir çalıştay değil mi? Herkes çok eğleniyor.
Bu linkteki haberi okuduğunuzda İspanyolca bilmeseniz dahi orada Türkiye’den bir öğrenci ve ilginç projesinden söz edildiğini fark edeceksiniz. Sevgili Gökalp’e bunun için bir teşekkür borçluyuz, yaratıcı projesi ile ülkemizin adından böyle güzel söz ettirdiği için.
Kendi adıma daha önce hiç ilgilenmediğim bir konuda mimar adayımızdan hiç duymadığım bir kavram öğrendim ve sizlerle de paylaşmak istedim; “istemsiz mimari”.
Başarıları daim olsun, umutlanmak için gençlerimize güvenmemiz için ne çok sebebimiz var. Gökalp Alicante Üniversitesinde verilen mimarlık eğitiminden bir workshop örneği paylaştı aslında bizimle. Mimarlık eğitimi konusunda dünyadaki gelişmelerden haberdar olmamızı sağladı.
Öyleyse yaşadığımız kentlerde hiçbir şeyin olmadığı yerlerde şeylerin peşine düşmeye, görünmeyeni görmeye…
Söyleşi tarihi: 8 Nisan. 2019 / İspanya