Tekrar herkese merhaba! Bu ay yine Gergedan dergisinin Sürrealizm Özel Sayısı ile ilgili makale dizimizde kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk 2 makalemde derginin bu özel sayısını ve içeriğini özet olarak tanıttıktan sonra şimdi de derginin bu özel sayısının belki de en önemli bölümünü mercek altına alacağız birlikte.
İçinizde Sürrealizm’e öyle ya da böyle aşina olmuş ve özel ilgi duymuş olanlarınız herhalde derginin en önemli içeriğinin Andre Breton’un kaleme aldığı ve Ragıp Ege tarafından Fransızca aslından Türkçeye çevrilen 3.Manifestosu olduğunu tahmin etmiştir. Bu 3.Manifesto’nun diğer bir ismi de İngilizcesiyle “Prolegomena To a Third Surrealist Manifesto or Not” veya dergide yer alan Türkçe çevirisiyle “Bir üçüncü Gerçeküstücülük Manifestosu ya da Başka Şey için Ön Kavramlar” şeklindeki ismiyle de bilinmektedir.
Tabii ki sizlere söz verdiğim gibi Breton’un 1924 yılından başlamak üzere yazdığı 3 adet Manifesto’yu da sizlere İngilizce versiyonundan birebir çevirerek yazacağım. Bunlar için ayrı bir makale dizisi düzenleyeceğim. Ancak bu işe bu makalede girişmek yerine önce 3.Manifesto’nun kısa ve öz bir analizini beraberce yapacağız.
Breton, 3.Manifestosunda biraz da Sürrealizm gibi bir akımı başlatarak, bu akımın temel manifestolarını yazarak bu akımın öncülüğünü yapmanın beraberinde getirdiği mücadelelerin etkisi sonucu yaşadığı yıpranmışlıkların etkisiyle yaşadığı kırgınlıkların sonucu biraz da içerlemiş bir dille kaleme aldığı bu manifestosunda kullandığı dilin burukluğu adeta her paragrafta hissedilmektedir. “İnsanın gücü ne denli büyükse, sınırları da o denli dar çizilir; kimileri de bıkmak bilmez etkinlikleriyle katılırlar bu uğraşa; söz konusu insanı yıkıp yok etmek için en çetrefil yollara başvurmaktan geri durmazlar.” Şeklinde yazdığı bir o kadar anlamlı ve aynı zamanda da buruk sözler daha manifestonun ilk paragrafında karşımıza ilk satırlarda çıkmaktadır. Breton’un burada kendi üzücü yaşanmışlıklarından örnek verdiğini ve bir çeşit veryansın içinde bulunduğunu anlamak hiç de zor değildir.
Bu eleştirel dil paragrafın devamında boyutunu arttırmakta ve kuşbakışı boyutta daha büyük bir resmi de beraberinde eleştirmekte olduğunu ortaya koyar cümlelerle devam etmekte: “Yakın tarihimizde bu savı doğrulayacak kanıtlar bulmak güç değil: bir dolu şarlatanla kalpazan, Robespierre’in, Saint Just’ün ilkelerini nasıl bir ikiyüzlülükle kendilerine bayrak yapabiliyorlar; Hegelci öğreti, hem sağcı hem solcu işgüzar yandaşlarının elinde nasıl parçalanmış; Marksçılığın içindeki bölünmeler ne boyutlara ulaşmış; Katoliklerle gericiler, Rimbaud’yu nasıl şaşılası bir güvenle kendi oyunlarına alet etmeye çalışıyorlar. Daha da yakınlara gelelim; Freud’un ölümü, ruhçözümsel düşüncelerin geleceğini belirsizlik içine düşürmeye yetti; bir kez daha bir ölüm, özgürleştirmeye yönelik örnek bir aracın, bir baskı aracına dönüşmesi tehlikesini doğurdu.“ şeklinde devam eden ve bu uzun eleştirel cümlenin hemen arkasından eleştirilerinin diğer bir ucunu Gerçeküstücülüğe de doğrultarak bir çeşit özeleştiri yapan paragrafları okuyoruz. Bu doğaldır çünkü gerçekten sağlam bir temele dayanan rasyonel düşünce ve sanat hareketleri, bir noktada her zaman özeleştiri yapabiliyorsa sağlıklı şekilde devam edebilme şansı bulurlar.
Daha sonra kendisini her şeye muhalif olarak gördüğünü ve bunu bir ilkesel niteliğe dönüştürerek “Karşıtlık ilkesini” benimsediğini ilan eden paragrafları okuyoruz. Breton’da bütün bu düşüncelerin gelişmesi çok doğal çünkü sizlere defalarca belirttiğim gibi Sürrealizmin kurucu kadrosunda sonradan oluşan kişisel anlaşmazlıklar, üye sanatçıların her birini tıpkı Dali gibi kendi köşesine çekilmeye yöneltmişti. Bir noktaya kadar beraberliğin “Ortak Sanatsal Dil” sebebiyle beraberce devam ettiği kadro yaşanmakta olan kişisel anlaşmazlıkların tolerans eşiğini aşmasıyla herkes kendi köşesine çekilmeye başlamış, ve nihayetinde Breton’u bu buruk dille kaleme aldığı 3.Manifesto’yu yazmaya itmişti.
Nitekim, her ne kadar ağır bir eleştirel dil kullansa da Manifestosunun en sonunda; “Yeni bir söylem mi? Bir seraptan kaynaklandıklarına mı inandırmamız gerekir bu yaratıkları, yoksa görünür kılınmalarına yardımcı olmamız mı?” diyerek belki de biraz da alegorik bir dille, Manifestosunun içeriğinde eleştirel bir dille vurguladığı temel sorunun aslında yeni bir söylemi meydana getirmekte yaşanan bir doğum sancısı değil de, görünür olamamakla, görünür kılınamamakla, görünür hale gelememekle ilgili yaşanan bir sorun olduğunu da vurgulamaktan çekinmiyor Breton. Bu eleştiri de geliyor günümüz Çağdaş Sanat Camiasının Sürrealizme yönelik uyguladığı genel boykota kapak gibi bir cevap oluyor.
Gelecek ay Gergedan dergisi inceleme dizimiz eğlenceli ve keyifli bir incelemeyle devam ediyor, gelecek aya kadar sanat ile kalın!
Can Emed