Bir kitap okudum. Öyle ki, hikâyesinden ziyade zaman-boyut algısı ile o ana ışınlandığımı hissettiğim, karakterlerin hiçbiri ile olay örgüsü içinde özdeşlik kurmadığım hâlde, sanki ortamlarda varmışım gibi, kitaptaki ana karakter Devin’in o uykusuzluk ve içme hâlini dahi dibine kadar bünyemde hissettiğim bir kitap.
Bazı filmler ve kitaplar vardır ki; izleyene de, okuyana da onu yaşatacak kadar canlıdır; kahramanlarıyla özdeşlik kurar, başladığın şey sona erene dek de, onları içinde hisseder ve yaşatırsın. Özdeşlik kurduğun kahramanın gelip senin içine yerleşmesidir aslında olan; seni alıp kendi ortamına sürüklemesi söz konusu değildir çoğu kere. Bazıları ise sadece seyrettirir; yakınlaştırmaz, seyirci bırakır seni.
Stalker’in en büyük başarısı ise; ne karakterleriyle özdeşlik kurdurarak ne de uzakta tutarak, okuyucuyu hikâyenin geçtiği ortamlara dâhil edebilmesi bence.
Burada hemen belirteyim ki, aynı gün içinde, bir solukta okuyup bitirdiğim kitaplardan biri oldu Stalker. Sanki kitapta bir solucan deliği vardı ve ben okumayı bırakırsam kapanacaktı, boyutları birleştiren o kapı. O yüzden de bu yazıyı okuduktan sonra, kitabı eline almak isteyenlere şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; vaktinizin bol olduğu ve kitaba ara vermek zorunda kalmayacağınız bir zaman diliminde okuyun kendilerini; pişman olmayacaksınız.
Okurken bol miktarda hissedeceğiniz baş dönmesi ve bulantı için yapabileceğiniz bir şey yok; onu yaşayacaksınız. Çünkü şimdi fark ettim ki, o his aslında solucan deliğinin ta kendisi.
Bırakma; bırakırsan evren dışı kalır, bilmediğin bir paralel evrende bulursun kendini!
Geçmişte proje ve organizasyonlar nedeniyle sık sık Ankara’ya gider, uzun uzun kalırdım orada. Yani bahsi geçen meydanların 90’lı yıllardaki hâllerini gayet iyi biliyorum aslında. Ve artık kitap sayesinde, 2010 demlerini de bildiğimi düşünüyorum. Meydandaki mendilci çocuktan ben de mendil aldım ve bir heves çaldığı Çav Bella’yı keyifle dinleyip, çocuğun başını okşadım. Şuna eminim ki, hikâye kahramanları ötesinde bir yerlerde kendim olarak içindeydim hikâyenin.
Hayatım boyunca hiç gitmediğim eSkiyEni’ye gitsem mesela, “Evet, burayı daha önce görmüştüm,” diyecek kadar biliyorum ortamını… Gerçeküstü algısıyla beni oraya da sürükledi kitap; hatta o değişmeyen playlist’lerini dinlerken ezberleyenlerden olduğuma da eminim artık. Bu arada konu şarkılara gelmişken belirtmeden geçmeyeyim; Stalker, olay örgüsünün içinde yer alan şarkıları ile de zengin bir kitap. Üstelik kitabın sonuna eklenen şarkı ve film listesi de muhteşem bir detay.
Ne düşünüyorum biliyor musunuz?.. Gerçeküstü algıyı sağlayan bu kitabı gelecekte tekrar okuyup, kitaptaki zamana gitmişimdir belki. Bugünüme de o yüzden tanıdık geliyor olmalı ki, hiçbir yabancılık çekmiyorum. Ve aslında o meydanlarda toplanıp, hep bir ağızdan “Hector!” diye bağıran binlerce kişi de Stalker okuyucularından, yani bizlerden başkası değildir.
Olamaz mı? Neden olmasın?!
Yazar | Ufuk S. Yüksel |
Yayınevi | Aya Kitap |
Yayın Tarihi | Temmuz 2019 |
Türü | Roman |
Sayfa Sayısı | 160 |