Duygular soyut kavramlar olmalarının yanında kişileri somut yanıtlara götürmeleri durumunda bu değişimin hayatın içinde mutlak bir karşılığı vardır. Sevgi, aşk ve ilişkiler insanlar arasında geçmişten günümüze evlilik bağının meydana gelmesi ve bu bağın siyasal, dini ve toplumsal olarak kutsal bir bağ olarak görülmesini, meselenin sanat alanında her zaman değerlendirilecek bir konuya dönüşmesini sağlamıştır. Süregelen bunca zamanın içinde her ilişkinin, her evliliğin kendine dair bir ritminin olması evliliklerin hala çiftler için bir dönüm noktası olduğunu göstermektedir.
Geçtiğimiz günlerde Profilo Kültür Merkezi’nde izlediğimiz “Roma’da Bir Cinayet” oyunu modern zaman ile geleneksel bağlar arasında gelgitlerin içinde bizleri bir aşkın, komedinin, itirafların ve en önemlisi bir cinayetin yolculuğuna davet etmişti.
Yedi tepeli şehirlerden biri olan ve tarih boyunca kıymetini yitirmemiş Garp dünyasının gözbebeği, imparatorluğa isim vermiş, Rönesans’ın filizlerinin atıldığı Roma şehrinde evlilik arifesinde olan genç bir çift olan Tevfik ve Melis bu kültürel geleneklerin içinde tarihsel dokusuyla cezbeden şehrin Türk konsolosluğunda ilişkilerini ölümsüzleştirmeyi hedeflemektedir. Tevfik’in babası Hakkı Eroğlu ise başarılı bir boşanma avukatı olarak oğlunun söküğünü erkenden dikmenin, bu işi en başından durdurmanın planlarını yapmaktadır. Melis’in annesi Bendegül ise kızında ve kendisinde bulunan şatafatın altında yatan boşluğu kızının evliliği ile doldurma planları yapmaktadır.
19. yüzyıl sonrası sanat ve edebiyat alanındaki üretimlerde sıklıkla gördüğümüz evlilik teması özellikle Batılılaşma serüvenlerimizde önemli yer tutmaktadır. Konuların içinde de sıklıkla aldatma, genç eş, kaçırılma, kavuşamama, itiraflar, yalanlar gibi birçok duygu içerik içine eklenmiştir. Bu duyguları kimi zaman yoğun hissederken kimi zaman ise daha yumuşak geçişlerle de olsa hissetmekteyiz. Bu bağlamda oyunun dekor kısmında da gerek tablolar gerek de diğer aksesuarlar antika temasıyla Batı dünyasının tarihsel doku kaynaklarını koruma hassasiyetini işlemiştir. Dekor ve ışıklandırmada emeği geçenleri de bu bağlamda kutlamak gerekmektedir.
Araf kısmı olarak değerlendirdiğim bölümde Hakkı Eroğlu ile Bendegül’ün birbirleri ile mücadeleleri, gerçekleştirdikleri duygusal ittifak ve herkesin gerçekleşecek evlilik özelinde kurduğu planlar ortaya çıkmaktadır. Oyunun bu bölümünde oyuncuların gerek konsantrasyonları gerek de performanslarıyla izleyiciyi diri tuttuklarını söylemeliyim. Oyunun içinde seyircinin diri tutulması oyunun devamlılığı için son derece önemlidir. Tevfik’in saf gönül bağı ve Melis’e boyun eğişi, Melis’in aceleciliği ve sırları, Hakkı’nın erilliği ve gönül işleri, Bendegül’ün Hakkı’ya olan tutumu ve çocukların evliliğini gerçekleştirme arzusu arasında kazanan – kaybeden, haklı – haksız, dürüst – yalancı gibi ikilemlerin arasında seyirci arafta kalarak Roma’da düğünün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair şüpheler yaşamaya başlıyor.
Macera olarak ele alacağım kısımda ise oyuna sonradan dahil olan nikah memuru Füruzan akışın içinde taraf olmaktan çok belirleyici unsur olma özelliğini hissettiriyor. Füruzan’ın oyuna dahil olması ve planını büyük bir ustalıkla harekete geçirmesi oyun içindeki aksiyonu arttırmakla birlikte aynı zamanda intikam ve itirafların başlangıcı için gerekli kırılmayı tetikliyor.
“Roma’da Bir Cinayet” oyununda başta oyunun yazarı Elçin Güler, yönetmen Kubilay Penbeklioğlu, oyuncular Çiçek Dilligil, Kubilay Penbeklioğlu, Melek Şahin, Dilara Mücaviroğlu, Burak Uyanık ve emeği geçen tüm ekibi kutluyorum… Oyunun sonunda Çiçek Dilligil’in teşekkür konuşması son dönemde hepimizin ortak hislerini özetlemesi bakımından da oldukça önemliydi. Sanatın birleştirici gücünün böylesi günlerde büyük bir ihtiyaç olduğunu da düşünürsek oyunun izleyici ile buluşmasının kıymeti net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Yakın zamanda izleyiciyle buluşacak her sanat atılımının zorlukların aşılmasında toplumu besleyeceği kanaatindeyim.
Unutulmamalıdır ki sanat birleştirici, bütünleştirici ve iyileştirici bir güçtür. Yeter ki sanatı dikkate alalım…