Doğanın bir parçası olduğunu unutan ya da kabullenmek istemeyen insanın ona hükmetme arzusu, dengenin bozulmasına neden olurken bu arzunun sonuçları, yüzümüze pek çok kez çarpıyor. Doğa – insan ilişkisi, baştan yanlış kuruluyor, doğanın edilgen olarak, özne olmayan biçimde ve akılla kültürün karşısında konumlandırılmasına dikkat çeken Val Plumwood’un ifade ettiği gibi insanın doğa üzerindeki tahakkümü, yalnızca etik değil, aynı zamanda politik bir sorun haline geliyor (Plumwood, 2004, s. 13, 24). İnsan merkezli yaklaşımların doğayı ikincilleştirmesinin dünyayı getirdiği ve getireceği noktanın ayırdına varılması ise çeşitli kuram ve çözümlerin geliştirilmesine yol açtı. Ekoköy kavramı çerçevesinde üretilen fikirler, bu minvaldeydi. Robert Gilman’ın 1991 yılında yayımlanan makalesinde ilk kez kullanılan ekoköyün tanımında altı çizilen, insan faaliyetlerinin zararsız bir biçimde doğayla bütünleşmesinin gerekliliği, literatürü varsıllaştıracak sonraki çalışmaların da temel savı haline geldi.
Ekoköyler üzerine akademik çalışmalar devam ederken edebiyattan sinemaya çeşitli disiplinlerde kurgulanan anlatılarda insanın doğayla kurduğu ilişkiye farklı bir perspektiftle yaklaşıldı. İlk kısa filmi Köksüz, 2017’de izleyiciyle buluşan Ali Cabbar’ın bu yılki İzmir Kısa Film Festivali’nde Ulusal Kurmaca kategorisinin finalistlerinden olan Bahçeler Put Kesildi filmi, hem ekoköyleri temel alan anlatısıyla hem konusunu ele alış biçimiyle festivalin dikkat çeken filmlerinden biri oldu. Yıllardır gitmediği köyüne babasının vefatı nedeniyle dönen Yusuf (Beran Soysal), kendini hiç beklemediği bir mücadelenin içinde bulur. Özellikle bağımsız sinema ve postmodern edebiyatta yakın dönemde sıklıkla işlenen bir tema olan baba – oğul ilişkisi, çatışması, biteviye anlatıla anlatıla özgünlüğü olmayan bir konuya dönüşmüşken Ali Cabbar, bu temayı çok farklı bir mesele üzerinden ele alıyor ve Bahçeler Put Kesildi’de babadan bir erkeklik krizi, bunalımı ya da benzeri bir çatışma değil, doğayı tahakkümü altına alarak bundan kazanç sağlayan zihniyete karşı verilen mücadele tevarüs ediyor.
Bir jeotermal şirketi, Yusuf’un babası Abdullah’ın yaşadığı köydeki tarım arazilerini satın alarak açacağı kuyulardan elektrik üretmeyi planlamaktadır. Köyde Abdullah ve Gülserenler dışında herkes, tarım arazilerini şirkete satarken teklif edilen yüksek meblağlara rağmen iki kişi ikna edilememiştir. Yusuf’u bu konuda ilk uyaran da Gülseren’dir. Konunun ayrıntılarını ısrarı sonucunda çocukluk arkadaşı Mustafa’dan öğrenen Yusuf, amcası Ahmet’in de bu işin içinde olması nedeniyle babasından kalan tarım arazilerini Ahmet’e devretmekten vazgeçer. Yusuf’un önünde iki yol vardır: Ya Ahmet’in tehditlerine boyun eğip vekâletnameyi imzalayacak ya da babasından kalan mücadeleyi sürdürecektir.
Yetkin kısa filmlerin – kısa öykü türünde olduğu gibi – on beş, yirmi dakika içinde meselesini anlatırken izleyiciye birtakım ipuçlarıyla beraber doldurması gereken boşluklar da bıraktığını görürüz. Nasıl ki Sevgi Soysal’ın bir buçuk sayfalık bir öyküsü ya da Ferit Edgü’nün birkaç tümcelik öyküleri, çok katmanlı okumalara olanak tanıyorsa nitelikli kısa filmlerde de bu gücü bulabiliyoruz ve Ali Cabbar’ın Bahçeler Put Kesildi filmi, bu güce sahip bir anlatı sunarken izleyiciye sorgulayacağı, meseleyi tartışacağı alanlar açıyor. Sözgelimi, filmde gördüğümüz Jonathan Dawson ve Nursel Duruel’in kitaplarını metinlerarası ilişkiler bağlamında okumak mümkün. Dawson’ın Ekoköyler’inde Robert J. Rosenthal’den yaptığı alıntıda şöyle bir tespit var: “Ekoköyler, yeni ve özel bir amaç için bir araya gelmiş bilinçli topluluklardır. Dünyayı etkileyen çevre hareketinin en önünde yer alır ve yapılarında şu iki önemli gerçeği taşırlar: En nitelikli yaşam biçimi, insanların birbirine destek olduğu küçük topluluklarda gelişir ve sürdürülebilir bir yaşamın yolu geleneksel hayat şekillerinin yeniden canlandırılıp iyileştirilmesinden geçer” (akt. Dawson, 2014, s. 15). Babasının kitaplığında yer alan ve arasında Yusuf’un çocukluk fotoğrafı bulunan bu kitabın genelinde öne sürülen savın, karakterin anlatının sonunda vereceği kararı etkileyeceği düşünülebilir mesela ya da Duruel’in kitabındaki “Ölüm Aralarında Kaldı” ve “Nereye” öykülerindeki genel ve yan temalardan filmin hem temel meselesinin hem bir yan anlatı olarak karşımıza çıkan Yusuf – Gülseren ilişkisinin yorumlanmasında yararlanılabilir ve söz konusu metinlerle kurulan ilişkilerdeki dizge değişikliği, filmin anlamlandırılmasında farklı bakış açıları geliştirilebilmesini sağlar.
Önceki filmleri Köksüz, Apartman ve Madun ile dikkat çeken Ali Cabbar, Bahçeler Put Kesildi filminde meselesini yalın biçemi ama bir o kadar da güçlü anlatımıyla ele alıyor ve izleyiciye yalnızca olay takibiyle yetinmemesi gereken nitelikte bir anlatı sunuyor. Filmlerinde irdelediği konuları göz önünde bulundurduğumuzda Bahçeler Put Kesildi, Ali Cabbar’ın suya sabuna dokunmayı tercih eden genç kuşak yönetmenlerden biri olarak adını sıklıkla duyacağımızın da sinyallerini veriyor.
Dawson, J. (2014). Ekoköyler: Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları. Çev. Deniz Dinçer. Sinek Sekiz Yayınevi: İstanbul.
Gilman, R. (1991). “The Eco-village Challenge”.https://www.context.org/iclib/ic29/gilman1/.
Plumwood, V. (2004). Feminizm ve Doğaya Hükmetmek. Çev. Başak Ertür. Metis Yayınları: İstanbul.