Heavy Metal tarihimizin efsane grubu Dr. Skull ile 80’li yıllardan, efsane albümlerine ve heyecanla beklediğimiz konserlerine kadar her şeyi konuştuk.
– Dr. Skull, Heavy Metal tarihimizin en büyük gruplarından biri. Öncelikle sizi tanımak isteyen yeni kitleler için, Dr. Skull’ın hikâyesinden biraz bahseder misiniz?
Dr. Skull: Seksenlerin başında Lise müzik grubu olarak bir araya geldik. Milliyet Yarışmasında derece aldıktan sonra, önce Alper, daha sonra Baştepe, Ersöz ve son olarak da Mustafa, sırayla Tıp Fakültesine girdik. Böylece ilk konserlerde kullandığımız “Skull” adını “Dr. Skull” ile değiştirdik. İngilizce şarkılarla kaydettiğimiz iki albümden sonra Baştepe Amerika’ya gitti. Gruba katılan Serdar ile Türkçe sözlü üçüncü albümü yaptık. Birkaç konserde daha çaldık ama sonrasında herkesin kendi işinde yoğunlaşması gereken bir zaman geldi. Grup kavgasız dövüşsüz dağılmış oldu.
– Razor’ın Mayıs 2017’de gerçekleşen Ankara konserinde bir sürpriz yapıp, onlarla birlikte sahne aldınız. Sahneye çıkmanız, sizi bilen ya da bilmeyen hemen herkeste o gün büyük bir heyecan yarattı. Siz neler hissettiniz; tekrar sahnede olmak nasıl bir duyguydu?
D.S.: Çok heyecanlıydık. Kendiliğinden gelişen bir durumdu. Razor birebir aynı ve hatasız çaldığından bizim için de zor olmadı. Bunca yıl sonra hala bu kadar sevildiğimizi görmekten çok mutlu olduk, biraz da şaşırdık aslında.
– 80’li yıllarda kurulmuş ilk Heavy Metal gruplarımızdan birisiniz ve bu bağlamda bir öncü sayılırsınız. Dilerseniz, sizi biraz o yıllara götürelim: İlk konserinizi 1985 yılında Ankara’da bir sinema salonunda vermiştiniz. O günlere dönüp baktığınızda, neler hissediyorsunuz? Ve dönemin Rock Müzik ortamı hakkında neler söylemek istersiniz?
D.S.: Güzel günlerdi. İyi insanlarla tanıştık. Güzel anılar kaldı; biraz da toymuşuz, bazı şeyleri abartmışız. Bugün sokakta gördüğünüz kişilerden hangisinin Rock dinlediğini anlayamayabilirsiniz; o günlerde tek tek seçebilirdiniz, bariz ve aykırı bir tarz vardı. Bir de sanırım çok kalabalık değildik, herkes birbirini tanırdı.
– Art arda çıkardığınız üç albümle (Wory Zover (1990), Rools 4 Fools (1992), Hershey Yolunda!? (1994)), Türk Rock Tarihi’nde bir Heavy Metal efsanesi olarak derin izler bıraktınız. O günlere döndüğünüzde ve bunları tekrar tekrar dinlediğinizde, neler hissediyorsunuz? Ne derece ve nasıl bir etkileri var sizde?
D.S.: Çok keyifli bir süreçti, çok hevesliydik, çok emek ve zaman harcadık. Bazı teknik hatalar var mutlaka, ama o günün gerçekliğine ait şeyler. Şimdi hepsini kusursuz çalıp bugünün şartlarıyla yeniden kaydetsek aynı ruhu yakalayamayız. İnsanın çocuğuna karşı hisleri gibi; yaramazlıklarına rağmen, matematikten kalsa da çok seviyorsunuz.
– Dr. Skull, tür olarak Heavy Metal’e yakın dursa da, Rock müziğin sınırlarını zorlamış bir grup; Hard Rock’tan Punk’a, hatta Blues’dan Swing’e uzanan derin bir müzikal çeşitlilikte gidip gelen çizginiz ve bunu saksafon, armonika gibi çeşitli enstrümanlarla, gayda gibi çalınan gitarlarla zenginleştiren tınınız sayesinde büyük bir fark yaratıp ön plana çıktı. Birbiri ardına çıkardığınız ve birbirinden başarılı üç albümle de bunu ziyadesiyle kanıtlamış oldunuz; peki, tüm bunlar hakkında neler söylemek istersiniz?
D.S.: Teşekkür ederiz. İçimizden gelen, dinlemekten hoşlandığımız müziği yaptık, hepsi bu.
– Dr. Skull denilince ilk akla gelen şeylerden biri olan, maskotunuz Vehbi’den de söz etmemek olmaz herhâlde. Vehbi’nin ortaya nasıl çıktığını ve hikâyesini kısaca anlatır mısınız?
D.S.: Anatomi dersine çalışmak için mezarlıklardan çalınmış kemik setleri bulunurdu o yıllarda. Büyük sınıflardan alınırdı. Vehbi Alper’in çalışma setindeydi. Saçma sapan konuşan bir politikacının adını vermiştik. Ama muhtemelen bir kadın kafatası, hala da bizimledir.
– Şahsen bir Heavy Metal müzisyeni olarak itiraf etmeliyim ki, büyük bir hayranınızım sizin… 90’lardan bu yana müziğiniz her zaman derinden etkilemiştir beni. Ve tam da şunu sormak isterim bu noktada: Türk Rock Tarihi’ne altın harflerle geçen pek çok efsane grup son birkaç yıl içinde tekrar bir araya geldi. Devil, Mavi Sakal, Akbaba, Witchtrap ve Asafated bunlardan ilk akla gelenleri. Belki de bir araya gelmesi, bunlardan daha fazla beklenen, hatta dört gözle beklenen bir grup oldunuz siz; bunu gerek arkadaş çevremden gerekse dışarıdan edindiğim izlenimlerden rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle şartların hiç de kolay olmadığı, o zor zamanlarda nitelikten ödün vermeyen ve giderek parlayan bir grup olarak neler hissettiniz ve neler yaşadınız o yıllarda?
D.S.: Bizler bir işe kalkıştığımızda kendimizi ona adayan insanlarız. Dr. Skull hayatımızı tamamen dolduruyordu; kafamızı, ruhumuzu, zamanımızı. Daha sonra herkes kendini işine adadı, sonra da çocuklarına. Tam da dağılmış sayılmayız aslında, sürekli iletişim halindeyiz. Fakat şu anda hiçbirimizin yeniden tek başına Skull’a odaklanma şansı yok. Adet yerini bulsun diye tekrar toplanırsak Skull’a da Vehbi’ye de ayıp olur.
– Peki, Dr. Skull’ı efsane yapan en önemli etkenler nelerdi sizce?
D.S.: Sanırım en önemlisi samimiyettir. Bunun dışında; ilklerden biri olmamızı, müzikten başkaca bir kaygımızın olmamasını veya çok fazla ortalarda olmamamızı sayabiliriz. Bu yüzden “efsane” diyen de vardır, “skull da ne?” diyen de…
– 2007 yılında büyük bir sürpriz yaparak, aynı sahneyi paylaştığınız Dr. Razor ile 24 Ocak 2019 Perşembe akşamı gerçekleşecek olan “Dr. Skull Albümleri Lansman Gecesi”nde yıllar sonra yeniden bir araya gelecek ve genel bağlamda tam 25 yıllık bir hasrete de son vermiş olacaksınız. Hemen herkes büyük bir heyecanla bekliyor geceyi… Peki, siz neler hissediyorsunuz?
D.S.: Muhtemelen herkesten çok heyecanlıyız. Uykularımız kaçıyor. Birçok parçada tek tek Dr. Razor ile birlikte sahnede olacağız; bir ara seyirci ile baş başa da kalabiliriz. 25 yıl sonra hatalarımız olursa lütfen mazur görsünler.
– Razor hakkında neler söylemek istersiniz?
D.S.: Başer, Yetkin, Bora ve Berkay; hepsi çok iyi müzisyenler ve harika adamlar. Onları tanıdığımıza çok seviniyoruz. Onlarla sahneye çıktığımızda söylemiştim; bizim parçalarımızı bizden iyi çalıyorlar ve bizden daha yakışıklılar.
– Hammer Müzik, efsane albümlerinizi CD & LP formatında yeniden bastı ve bildiğim kadarıyla bir imzalama durumunuz da olacak. Açıkçası her açıdan çok heyecanlıyız. Bu konuda bizlere neler söylemek istersiniz?
D.S.: Haluk ve Enis’in yani Hammer Müzik’in yaptığı inanılmaz bir iş, hem de böyle bir zamanda. Hazy Ufuk’un sinema filmi, Razor’ın cover’ları, Herman’ın videoları, PasifAgresif röportajları, Ziya’nın radyo programları, Aptül’ün çizimleri, Tolga Akyıldız ve tabii ki Çağlan Tekil; hep beraber bizi ateşe verdi. Hammer’ın çabaları ile, Prag’daki remastering, Bora ile yaptığımız yeni kapaklar ve Özge’nin Çekya’da bastığı plaklar tam hayal ettiğimiz gibi oldu. Dr. Skull artık huzur içinde yatabilir.
– Dr. Skull için, müzikalitesi bir yana, yıllar geçtikçe üyelerinin her biri de alanlarında önde gelen doktorlardan oluşan bir grup hâline geldi desek, yeridir herhalde. Grup üyelerinin doktorluğun hangi dalında uzmanlaştıklarından söz edebilir misiniz biraz da?
D.S.: Resmen tam kadro Prof. Dr. Skull olduk diyebiliriz. Alper, Ersöz, Baştepe ve Mustafa; sırasıyla Oftalmoloji, Fizik Tedavi, Endokrinoloji ve Onkoloji ile uğraşıyoruz. Serdar ise Kıbrıs’ta, hala müziğe devam ediyor.
– Peki, en sevdiğiniz Dr. Skull şarkıları nelerdir desem… Ne dersiniz? Biliyorum, yanıtı çok zor bir soru bu…
D.S.: Tüm şarkıları Dr. Skull olarak imzalamış olsak da, herkes en çok kendi şarkılarını seviyordur herhalde. Alper: War Is Over ve Way Home; Baştepe: Gate of Brandenburg ve Metal on Metal; Ersöz: On the Road ve Battle diyebilir. Yine de, Musti dahil tüm grubun ortak favorisi, Rules for the Fools’dur. Özetle hepsini severiz aslında, fazlaca ayırt etmeden. Baştepe kendisinin çalmadığı Türkçe albümü de sever mesela.
– Dr. Skull bu konserden sonra da konser vermeye devam edecek mi peki? Açıkçası bunu korkarak soruyorum; çünkü devam etmenizi çok isteyen fanlarınızdan biriyim.
D.S.: Bu buluşma için Baştepe Amerika’dan, Serdar Kıbrıs’tan geliyor. Hepimiz bir süre işlere ara vermek ve sonra da bunu telafi etmek zorunda kalacağız. Biraz önce de söylediğimiz gibi her şeyi bırakıp, yeniden Vehbi’yi hayatımızın merkezine alma şansımız yok. 24 Ocak konserini gecikmiş bir veda olarak düşünelim. Hershey Zamanında!?
– Dr. Skull olarak geçmişte sizi en çok etkileyen ve andıkça heyecanlandıran bir anınızı bizimle paylaşır mısınız lütfen?
D.S.: Ankara’da aynı öğleden sonra peşpeşe iki konser verdiğimiz gün. İki konser için de farklı şarkılar hazırlamıştık. Arkamızdaki sinema perdesinde Fatih Çakmakçı’nın hazırladığı “örülmüş duvar” slaytı gösterilirken çalmaya başladık. Seyirci önce bunu fon olarak algıladı. Şarkı içinde Fatih sahnenin tepesinden slaytları değiştirmeye başlayınca salonda kıyamet koptu. O günler için ciddi bir sürprizdi ve muhteşem bir tepki almıştı. Aptülika’nın çizimleri de eklendi sonra slaytlara. En iyi iki konserimiz olabilir.
– Heavy Metal tarihimizin mihenk taşlarından biri olarak şunu sormak istiyorum son kertede sizlere: Geçmişinden günümüze ülkemizin Heavy Metal ve Rock gruplarını nasıl buluyorsunuz? Genel bağlamda Rock Tarihi açısından nasıl bir yere ve öneme sahibiz sizce?
D.S.: Tek tek isim verirsek unutulanlar olabilir. Bize örnek olan ve beraber yola çıktığımız bütün sıkı adamlara selam göndermek isteriz. Bizim bıraktığımız yerden devam eden müthiş grupları ve müzisyenleri de hayranlıkla izliyoruz. Rock müzik bu ülkenin eksiklerinden biri değil. Bizim de kendimize ait bir rock tarihimiz var ve Dr. Skull’ın bunun bir parçası olmasından gurur duyduk her zaman.
– Sizlerle karşılıklı olarak böylesine keyifli bir röportaj gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşıyorum şu an. Bunun için NouvArt ve şahsım adına ne kadar teşekkür etsem azdır her birinize. Son olarak, konserinizi dört gözle bekleyen hayranlarınıza ve sizi sevenlere neler söylemek istersiniz buradan?
D.S.: Biz teşekkür ederiz. Sizlere konserde “Sen” ile veda etmek istiyoruz (herkesin bu şarkıyı göndereceği birisi olabilir). Bize eşlik ederseniz seviniriz.