Doğadan İlham Alan Sanat: Pelin Toğrul Söyleşisi

"Doğa benim ilham aldığım ana başlık. Bunun sebebi de günden güne binalarla grileşen yaşamlarımız."

0

Doğanın estetiğini ve özgünlüğünü eserlerine yansıtan sanatçı Pelin Toğrul, kendine has üslubuyla dikkat çekiyor. Duvar sanatı eğitimini tuvallere taşıyan Toğrul, doğadan aldığı ilhamı benzersiz kompozisyonlarla buluşturuyor. On yıllık kurumsal kariyerinin ardından iç mimarlık eğitimi alan ve son olarak Bodrum Sanat Fuarı’nda (BAF) sanatseverlerle buluşan sanatçıyla, sanat yolculuğu, eserleri ve fuar deneyimi hakkında konuştuk.

Sevilay Uğurtan: Kurumsal hayattan sanata geçiş süreciniz nasıl oldu? Bu değişim sizi nasıl etkiledi?

Pelin Toğrul: Koç Üniversitesi son sınıfta Enka İnşaat’ta ilk kurumsal deneyimime başladım. Daha sonra Milli Reasürans ve Tat Gıda’da farklı tecrübeler edindim. Yaptığım işin beni tatmin etmemesi ve yaratıcı bir işle ilgilenmek istediğim için LaSalle College’de İç Mimarlık eğitimi almaya karar verdim. Burada sanata geçişimi başlatmış oldum. Mezuniyetimden sonra kızımın dünyaya gelmesi sebebiyle bir süre ara vermek zorunda kaldım. Ne zaman ki kızım okula başladı işte o sırada iç mimarlıkla ilgili ne yapabilirim diye araştırmaya başladım. Duvar sanatı eğitimi almam beni sanatla bütünleştirdi. Her yeni çalışmam beni daha çok heyecanlandırmaya başladı. Kontrplak üzerine çalışmalarım fazlalaşınca tesadüfen gördüğüm bir karma sergiye katılıp katılamayacağımı öğrenmeye çalışırken bir anda kendimi sanatın içinde buldum ve o günden beri de yeni kompozisyonlar yaratıp paylaşmak beni çok daha fazla motive ediyor. Yaratmanın ve geleceğe bir şeyler bırakabilecek olmanın düşüncesi bile bana seçtiğim yolun doğru olduğunu kanıtlıyor.

Sevilay Uğurtan: Duvar sanatı eğitiminizi tuval çalışmalarına nasıl adapte ettiniz? Bu geçişte karşılaştığınız zorluklar ve keşfettiğiniz yeni imkanlar neler oldu?

Pelin Toğrul: Duvar sanatı eğitimi aldıktan sonra eğitimcimizin bize ilk söylediği hemen duvarda başlamayıp önce kendimizi kontrplak üzerinde denememiz, elimiz tamamen alıştıktan sonra karar verip duvarda uygulamamızdı. Benim çalışmalarım da bu şekilde ortaya çıktı. Her yaptığım çalışmada yeni bir tablo oluştuğu için bunun farklı bir sanat yaklaşımı olabileceğini düşündüm.
İlk başladığımda kendimi özgür bırakamamam bence en büyük zorluktu. Eskitme çalışmalarıyla başladığım için ilk çalışmalarımda genelde aynı renkleri kullanıyordum. Kendimi özgür bırakmayı ve mutlak bir doğru olmadığını farkettiğim zaman eskitme çalışmalarımdan farklı kompozisyonlara geçtim. Polyester ve elastik esnek aplik objeleri çalışmalarıma dahil ettim. Son dönemlerde ise daha canlı renklerle doğanın güzelliklerini gerçekçi olarak resmetmek hoşuma gidiyor.

Sevilay Uğurtan: Eserlerinizde doğa temasını sıkça kullanıyorsunuz. Doğanın sizin sanatınızdaki rolü nedir ve bu temayı nasıl keşfettiniz?

Pelin Toğrul: Doğa benim ilham aldığım ana başlık. Bunun sebebi de günden güne binalarla grileşen yaşamlarımız. Hepimiz bir yandan doğayla bir bağ kurmaya çalışırken yanından geçtiğimiz bir ağacı bile görmezden gelebiliyoruz. Plazalarda, rezidanslarda yaşayıp bir yandan da bir hayvan beslemek istiyoruz. Aslında hepimiz doğayla huzur buluyoruz ve bu huzuru daha fazla hissetmek için doğaya daha fazla özen göstermeliyiz çünkü farkına varmadan yok ediyoruz. Yanımızda duran ağacı, üzerinde cıvıl cıvıl öten kuşları, denizdeki balığı, ormanlardaki değişik canlıları, bizden kat ve kat büyük ağaçları incelemiyor, farketmiyoruz. Ben doğaya karşı farkındalığımızı artırmamız, her geçen gün binalarla grileşen dünyamızı renklendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sadece binalaşma değil, yangınlar, deniz kirliliği, hayvanlara karşı yaklaşımlar, nesli tükenen hayvanlar bunların hepsi geleceğimizi karartıyor. Küresel ısınmayla iklimler değişiyor. Biz bunların farkına varmıyoruz ya da umursamaz davranıyoruz. Hepsi aslında bizim doğaya karşı yaklaşımımızın sonucu. Ben bu öğelerle doğaya dikkat çekmek istiyorum.

Sevilay Uğurtan: Antoni Gaudi’nin Casa Batllo’sundan esinlenerek oluşturduğunuz hayvan evleri serisinden bahseder misiniz? Bu projeyi geliştirme fikri nasıl ortaya çıktı?

Pelin Toğrul: Antoni Gaudi’nin sanat ve mimariyi birleştirmesi her eserinde beni çok etkiledi. Casa Batllo, 2013 senesinde Barcelona’ya gittiğimde ziyaret ettiğim bir eser. İç mimariyle ilgilendiğim bir dönem olduğu için her detayı beni ayrı etkilemişti. Dışarıdan ayrı güzel ve etkileyici, içeriye girdiğinizdeyse büyülü bir yerdi benim için. Keşke bütün binalar bu kadar özenle yapılsa, bizi başka dünyalara götürse, sanatla ve doğayla bütünleştirse. Bu projeyi onun bakışıyla doğa ve yaşamı birleştiren bir mimari olsa düşüncesiyle yapmaya başladım. Doğayı yok ederek inşa ettiğimiz gri binalarımızı diğer canlıların yaşam alanlarını andıran bir mimariyle birleştirsek biraz daha kendimizi doğanın içinde hissedebiliriz belki.

Sevilay Uğurtan: Çalışmalarınızda dokunsal deneyimi önemsediğinizi görüyoruz. Sanatın bu boyutunu eserlerinize katma fikri nasıl gelişti ve izleyici tepkileri nasıl oluyor?

Pelin Toğrul: Dokunarak hissetmenin daha güçlü bir duygu oluşturduğunu düşünüyorum. Mümkün olsa, tüm duyularımızı kullanarak bir eseri incelemeliyiz düşüncesindeyim. Doku çalışmaya başladığım zaman bunu bizzat deneyimledikten sonra izleyicileri de çalışmanın içinde hissetmeleri için dokunmaya davet ettim. İlk başta sadece sözel olarak davet ediyordum ama artık sergilerde açıkça büyük harflerle yazıyorum. Tepkiler çok güzel, herkes dokunma derken benim dokun dememe şaşırıyorlar tabii ki. Çok değişik tepkiler alıyorum. Bazısı belirtmeme rağmen hala çekiniyor, bazısı “yazıyı görüp geldim, ben dokunarak hissetmek istiyorum tabloları” diyor, çocuklar çok mutlu oluyor, bazı sanatçılar ise “ama ya diğer eserleri de dokunarak hissetmek isterlerse” diye tedirgin oluyor. Ben kendi açımdan duyuların daha fazla insana hitap ettiğini ve bu deneyimle birlikte bir bütünlük sağladığına inanıyorum. Şahsen ben de yaptığım ve baktığım eserlerde bu duyguyu hissetmek istiyorum.

Sevilay Uğurtan: İç mimarlık geçmişinizin şu anki sanat pratiğinize nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Pelin Toğrul: Kompozisyon yaratmamda, renklerin birbirleriyle uygunluğunda, çalışma içindeki oranları dengelemekte iç mimari eğitimimden faydalandığımı hissediyorum. İç mimarlık ve mimarlığı da birer sanat dalı olarak gördüğüm için estetik açıdan da bana yol gösterdiğini düşünüyorum.

Sevilay Uğurtan: Bodrum Sanat Fuarı’na katılma kararınızı nasıl aldınız ve bu deneyim sizin için nasıl geçti?

Pelin Toğrul: Bodrum Sanat Fuarı’na geçen sene de katılmıştım, tatil bölgesinde bu kadar ilginin olması beni hem şaşırtmış hem de mutlu etmişti. Fuara katılım bu sene de özellikle ilk gün çok yoğundu. Bazı elektrikle alakalı aksaklıklar yaşamamıza rağmen yine de ziyaretçilerin ilgisi yüksekti. Özellikle benim çalışmalarım açısından bakacak olursam çok güzel insanlarla karşılaştım, dokunulabilir çalışmalarım çok ilgi görmesine rağmen bu yaklaşımım yüzünden sanırım bazı sanatçılar tarafından yadırgandı.

Sevilay Uğurtan: Fuarda sergilediğiniz eserler arasında en çok ilgi çeken hangisiydi ve neden? Bu ilginin nedenini nasıl yorumluyorsunuz?

Pelin Toğrul: Dokunulabilir olması sebebiyle standa gelen herkes tüm çalışmalara ilgiyle baktı, onları inceledi ve hissetti. Gözlemlediğim kadarıyla en ilgi çeken deniz altında yüzen deniz kaplumbağaları ve dev deniz kabuğuydu. Bu ilginin kullandığım teknikle daha gerçekçi olmasından, canlı renkleriyle ilgi çekmesinden ve aslında her zaman inceleme fırsatı bulamadığımız deniz canlıları olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Sevilay Uğurtan: Bodrum Sanat Fuarı gibi etkinliklerin Türkiye’deki sanat ortamına katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pelin Toğrul: Dediğim gibi bir tatil beldesinde fuarın bu kadar ilgi görmesi aslında sanatın yerinin ve zamanının olmadığının göstergesi. Bir de bence fuarların farkı, insanların kendilerini daha serbest hissedip farklı teknik ve çalışmaları bir arada inceleme fırsatı bulabilmeleri. Toplumumuzda galeri ve sergileri gezmek için sanatı bilmek, anlamak gerektiği gibi bir algı var. Bu algı fuarlar sayesinde kırılıyor diye düşünüyorum. Hiçbir baskı olmadan özgürce çalışmaları izleyebilmek insanlara zaten sanatı anlatmaya, sorgulatmaya yeter. Sanat herkes için farklı şeyler ifade edebilmeli.

Sevilay Uğurtan: Gelecekte sanatınızı hangi yönde geliştirmeyi planlıyorsunuz? Yeni projeleriniz veya denemek istediğiniz farklı teknikler var mı?

Pelin Toğrul: Uyguladığım sıva tekniğini çok seviyorum, bunun sebebi de benim de dokunarak hissetmenin farklı olduğunu düşünmemden ve daha gerçekçi bulmamdan kaynaklı. Gelecek çalışmalarımda yine bana huzur veren doğa üzerine çalışıp bu dokunma ve gerçekçilik hissini geliştirmek istiyorum. Gravür kazıma tekniğini çalışmalarımda deniyorum, belki bu yönde yeni bir proje oluşturabilirim. Son zamanlarda kişisel bir sergi açma planım var bunun üzerinde çalışıyorum, bir de kasım ayında IAAF İstanbul fuarına katılacağım. Farklı çalışmalarımı buralarda izleyicilerle buluşturmayı planlıyorum.

Önceki İçerikBurcu Ünlü Ekim’de Londra’da
Sonraki İçerikİnan(ma)mak ve Anlat(ma)mak Üzerine: “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”
Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments