Kıyıların en sakini sana çıkmıştı
Yıldızla çizilmiş bir gecede
Ölü denizi dinleyesin diyeBütün boyutlar için kâfiydi
Suya dokunması elin
Ne kadar his varsa birer birer
Geçirgen kapılarında hissedildiği
Ve bunu anlamış gibi
Çıkmıyordu sudan elinEn çok da bu geceleri sevdin
Ve en çok da bu gecelerde sevdin:Ölü yıldızlarıyla ölü bir deniz
Yalnızlığı solmuş bir ay
Ve çıplak ayakların el koyduğu sığ sularSonrası kimin umurunda
Giderse gitsin martılarÇoğu kere geceyi, denizi
Ve yalnızlığı sevmek için
Bir bahanedir aşk…
Ne kadar sonsuz sayıda tek tek küfrettiğimi hatırlamıyorum bile, o mendebur gecede. Hatırladığım tek şey, Tek ve Tek Sonsuzluk Paradoksu’nu çözmesi için üzerimden çıkartıp, Big Bang beyinli kerkenezlere fırlattığım. Şöyle ki:
Suya yazılmak, suda suretimi görmek istediğim anlarda üzerine taş atmam yeterli olsa da, suyu da taşı da bulamadığım zamanlar oluyor, toprağa hava atarak teyemmüm yapıyordum. Arta kalan zamanlarda da, ev kirasını gecikmeli de olsa almaya gelen ev sahibine gecikmesinin hesabını soruyordum.
Yaşam tarzım beni dünyaya dâhil eden sperm ve konak sahibi büyüklerimin midesini bulandırsa da, herhangi bir tarzım, hatta yaşamım olmadığını göstermek ve kanıtlamakla geçiyordu tüm yaşamım. Şimdi denilen şeyin az önce sona eren şey olduğunu önce kendime, sonra tüm oksijen paylaşımcılarıma itiraf ettikten sonra da, bulduğum ilk uçucuya atlıyor, evrenin uzak köşelerine yakınsak bir yolculuğa çıkıyordum.
Yıldızların doğumunun insan ya da herhangi bir canlınınkinden farksız olduğunu anlamam birkaç ışık yılına mâl olsa da, evrenin rahim ağızlarının ne denli heybetli olduğunu görmek beni benden alıyor, beni bana geri verecek beni gidi benilere veryansın ediyordum. Her yerinden yaratım fışkıran evrenimizin baştan aşağı dişil olduğuna tanık olmak, diğer bütün tanıklıkları sönük bırakıyordu aslında. Yakıtını tüketip ölmek üzere olan bir yıldızın galaksideki mumları söndürüp, giderayak romantik bir hava yaratma çabasından öte bir şey değildi aslında bu. Çok çabuk tükenen yıldızlara galaksi genelinde ağustos böceği diye taşak geçilmesi de ayrı bir sorunsaldı tabii. Yakıtını mecbur kalmadıkça asla kullanmayan, hatta kendi gezegenlerini bile yakıt ve ısınma amaçlı haraca bağlayan, cimrinin şahı ve karınca kılıklı yıldızlarsa gerçek anlamda birer nefret kaynağıydı tüm evrende ve tek tek her galakside.
Siktir olup gidin eskiler! Ki siktir olup gidebileyim…
Kenan Yaşar