Sakarya’nın Akyazı ilçesinde doğan Özgür Baba, kendine has üslubuyla “Cura” adlı geleneksel enstrümanı kullanıyor ve eski mistik ozanların şiirlerini deyiş, nefes ve ilahi olarak çalıyor ve söylüyor. Küçük yaşlarından beri yollarda olduğu için dünyanın çok çeşitli müzikleriyle ve müzisyenlerle tanışma fırsatı oldu. 2003- 2013 arası 10 yıllık bir süreci Hindistan‘da geçirdi. Uzun yıllardır göçebe yaşamayı tercih eden Babaji, ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşıyor ve dolaşıyor. O bir Hak Aşığı ve bu Aşk’ını hissettiği ve hissettirdiği şarkıları çalmayı ve söylemeyi seviyor. Biz de Özgür Baba’yı daha yakından tanımak için kendisine sorularımızı yönelttik.
– Merhaba Öncelikle Özgür Baba’yı biraz tanımak isteriz, kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Özgür Baba: Merhaba, bu soruya Yunus Emre’den bir alıntıyla giriş yapayım. Ete kemiğe büründüm, insan suretinde göründüm. Yani… Yollar, yıllar, seyyahlık, curam, tanıştığım ve bana öğretmen olan öteki benler ve yakalandığım kaçınılmaz aşk… Hikaye uzun yani ama kısaca hamdım, piştim, oldum ama söz bakışı bulandırır deyip kendimi burada, sukut diyarına çekeceğim bir süre… Ne diyelim, ben uslanmaz bir ozanım.
– Sizi, “Çay Taşı” isimli videonuzla tanıdım ve çok etkilendim, bu çalışmadan ve hikayesinden bizlere bahseder misiniz?
Ö.B.: Çay Taşı anonim bir eserdir, müziğini ise sevgili dostum Ömer Çakıroğlu yapmıştı, bu parçayı ilk kez sevgili dostum Tuncay Korkmaz’ın ‘Mızıkçı Melodiler’ albümünün yapım aşamaları sırasında dinlemiştim. Sevgili dostum Ömer Çakıroğlu, bu parçayı daha sonra kendi çıkardığı ‘Kalenderi Can’ albümünde de kullandı, o albümün lansman konserinde onlara eşlik etmiştim ve sonrasında hissettiğim şekilde okumaya başladım, hala da severek okuyorum. Sevgili dostum Ömer’e buradan sevgiler ve teşekkürler, o şarkı onunla ortaya çıktı ve yeniden hayat buldu.
– Curanızla, doğa ve mistisizminin ruhunu bizlere en derinden hissettiriyorsunuz. Bunun sırrı nedir bizimle paylaşmak ister misiniz?
Ö.B.: Kayıt ve çekimlerin doğada yapılması tabii ki önemli etken… Curamdan yaşanmışlıkların tınısı geliyor ve siz de bunu görüyor ve hissediyorsunuz. Evet mistisizm ya da ruhaniyat, öyle bir hayat yaşıyorum ve duygularımı sizlere curamın tellerinden çıkan nağmelerle ulaştırıyorum. Ben şifalandım sizin de şifalanmanızı istiyorum. Umarım bir faydası olur insanlığa.
– Doğa sizin için çok önemli ve bizimle doğa hakkında hissettiklerinizi paylaşmak ister misiniz?
Ö.B.: Doğada yaşamaya başladığımda anladım ki bizler, yani insan suretine bürünmüş bu bedenler ve ruhlar, topraktan, çimenden, ağaçtan, dağlardan, derelerden, kuşlardan ve burada saymakla bitiremeyeceğim daha birçoğundan uzak ve kopuk olursak bir şeyler hep eksik kalacak, onları görmeye, koklamaya ve dokunmaya ihtiyacımız var. Çay Taşı klibinin altında okuduğum yorumlarda bunu görüyorum. Şehirlerde beton asfalt ve 4 duvar arasına sıkışmış insanlarımızın doğa özlemi ve çaresizliği… Doğada yaptığımız çekimleri mesaj kaygısıyla yapmadık bu arada, aklımıza bile gelmedi doğrusunu söylemek gerekirse.
– Müziğin en doğal haliyle ve büyük ruhla bizleri yolculuğunuza dahil ettiniz. Ve dünyanın birçok bölgesinde bunu yapıyorsunuz. Genel olarak aldığınız yorumlar nasıl?
Ö.B.: Genel olarak aldığım yorumlar hep iyi yönde ve motive edici oldu. Farklı tarzlarda müzik yapan müzisyenlerle birlikte oldum ve bu da benim müzik algımın gelişmesine faydalı oldu ama ben yine de kendimi iyi bir enstrümantalist olarak görmedim hiçbir zaman ama kendi tınılarım ve ritmim oluştu diyebilirim.
– Zamane dervişi tarzı olarak tanımlanıyorsunuz ve kendinizi “Tatlı Su Dervişi” olarak tanımlıyorsunuz bildiğim kadarıyla, bu konu hakkında bizimle neler paylaşırsınız?
Ö.B.: Yıllar önce bir arkadaşımın bana yaptığı bir yakıştırmaydı bu, o zamanlar hoşuma gitmişti ve mail adresi olarak kullanmıştım. Aslında o adresi hiç kullanmadım sadece vardı. Bugün yaşadığım hayatı herhangi bir kategoriye sokmak istemiyorum, ben isimlendirmem, başkaları yaparsa da bakar geçerim sadece, çok önemli olduğunu düşünmüyorum.
– Gidip gözlemlediğiniz ve en çok müziğin sesini hissettiğiniz ve etkilendiğiniz yer neresi oldu?
Ö.B.: Hiç şüphesiz Hindistan.. Benim hayatımdaki yeri ve önemi çok büyüktür, oraya ilk gidişim hint ritimleri ve enstrümanları üzerine çalışmak amaçlı olmuştu ve orada uzun yıllar yaşadım, müzik yaptım. Hindistan’da müzik kutsaldır ve müzisyenlere de saygı duyulur. Hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biri herhalde oraya gitmek olmuştur çünkü beklentimin çok çok ötesinde şeyler edindim. Şükran doluyum.
– Elif’in Hecesi isimli bir bölümünüz var, orada hem kendiniz hem de birçok dostunuza yer veriyorsunuz. Bu sayfanızdan da bahseder misiniz?
Ö.B.: Elif’in Hecesi’ni çok sevdiğim ve güvendiğim kardeşlerim oluşturdu. Konsept, sizin de görmüş olduğunuz gibi tek plan çekimlerden oluşuyor, gayet sade ve gösterişsiz. Sayfada gördüğünüz müzisyenler birbirini tanıyan, birbirini seven, güvenen, bir araya gelmek için hiç bir fedakârlıktan kaçınmayan insanlardır. Sayfa belirtildiği gibi bir dost arşividir. Yakında müzisyenlerin artacağı ve videolarında çoğalacağı müjdesini verebilirim sizlere.
– Sizi genelde doğanın yeşilliğinde, elinizde enstrümanınızla müzik yaparken izliyor ve takip ediyoruz. Peki bundan sonraki planlarınız neler olacak?
Ö.B.: Sanırım doğada olmaya devam edeceğim ama bu şehirlere gitmeyeceğim anlamına gelmesin. Planlı yaşayan biri değilim, yapsam da uyamam zaten, genelde akışa bırakırım her şeyi, su akar yatağını bulur.
– Kuan ve Von gibi gruplarda var size yakın tarzlarda çalışmalar yapan, bu isimleri nasıl buluyorsunuz ve elbette bizlere önereceğiniz isimleri de öğrenmek isteriz?
Ö.B.: Kuan, arkadaşlarım olduğu için söylemiyorum çok sevdiğim ve takip ettiğim bir grup. Yaptıkları inanılmaz güzel, düzenlemelerle birçok parçayı daha geniş kitlelerin keyifle dinleyebileceği bir hale getirdiler. Hint ve İran müziğinin üstadlarını dinledim yıllarca. Mandolin Srinivas, Zakir Hussain, Bismillah Khan, Shujaat Khan ve Shakti grubu, Kayhan Kalhor, Nusrat Ali Fateh Khan gibi isimler var mesela doğu müziğinden sevdiğim ve dinlediğim. Bizden Erkan Oğur, Neşet Ertaş aklıma ilk gelen vazgeçilmezler. Jazz ve Blues da sever ve dinlerim, düzenlemesi iyi yapılmış güzel çalınmış her şeyi dinleyebilirim ama tabii ki duygu olarak bana bir şeyler söyleyebilmeli.
– NouvArt ekibi olarak bu söyleşi için size teşekkür ediyoruz. Son olarak bu satırları okuyan dostlarımıza neler söylemek istersiniz?
Ö.B.: Müzik bir şifa aracıdır, iyileştiricidir, birleştiricidir. Sazımın tellerine dokunduğumda oradan çıkacak seslerin dinleyenlerime şifa olmasını, onlara kapı açmasını dilerim. Benim müzik yapmaktaki yegane amacım budur, böyle biline. Sevgiler, saygılar.
Gökhan Toker