Başlangıcı milattan öncesine dayanan ve renkler dünyasında çıkılan bir yolculuğun asırlar sonra hayatımızın içine yerleşip, “kozmetik” adı altında başlı başına bir endüstriye dönüşmesinin öyküsüdür makyaj…
Mısır’da bitki özlerinden elde edilen boyalarla kadın ya da erkek fark etmeksizin saçların, dudakların, yanakların boyanıp renklendirildiği, gözlere sürme çekildiği, arkeologlarca gün yüzüne çıkartılan bulgulardan da açıkça görülmekteydi. Peki, nasıl oldu tüm bunlar? Makyaj neydi ve zamanla kozmetik adı altında nasıl bir endüstri hâline geldi?
Kısa bir özet geçecek olursak; antik çağlardan çok sonra, özellikle 16. Yüzyılda sahne sanatlarında makyajın yoğun olarak kullanıldığına, yüzleri boyamanın, tiyatro sanatının vitrinine ayrı bir renk ve canlılık kattığına tanık oluyoruz… Bu süreçte kültürel ve sanatsal faaliyetlerdeki gözle görülür artışa paralel bir makyaj kullanımının ortaya çıkışı, yüz ifadelerini belirgin kılması açısından bilhassa kadın oyuncuların performanslarına oldukça olumlu yönde yansımıştır. 18. yüzyılın ikinci yarısında start alıp, 19. yüzyıldan itibaren büyük bir ivme kazanan Endüstri Devrimi’nin getirisi makineleşmenin doğurduğu yeni dünya düzeninden makyaj sektörü de nasibini alacak ve zamanla “kozmetik” adı altında dev bir endüstriye dönüşecektir.
İşin sanatsal, kültürel ve sosyoekonomik boyutu bir yana, gerek kadınlar gerekse erkekler olsun, insan doğasındaki güzel ve estetik görünme arzusunun da, makyaj sektörünün gelişmesinde ayrı bir yeri ve önemi olmuştur. Zaman geçtikçe gündelik yaşamın değişmez bir parçası hâline gelecek olan makyajın yapılma şekli de her zaman için büyük önem taşımıştır. Zira doğru bir şekilde tatbik edildiğinde, bir sanat eserine bile dönüşebilecekken, abartılarla örülü yanlış bir uygulamanın akıbeti tam bir kâbus olmaktadır. Bunun böyle olmaması için de, nasıl bir yöntem ve yol izlemek gerektiğine ve tam da bu noktada makyajın genel bir tanımını yapmakta büyük fayda var: Kusurlu alanların gizlenip, güzel noktaların ön plana çıkarıldığı sanata verilen addır makyaj.
Elbette ki sadece boyamakla bitmiyor iş; olaya anlam yüklemek ve bunu ayrıntısıyla gösterebilmek de gerekiyor. Ne de olsa zaten var olan bir ifade biçimine bir müdahalede bulunmuş ve yeni bir boyut eklemiş / kazandırmış oluyorsunuz… Bana sorarsanız, güzel bir makyajın ana unsuru bakımlı ve temiz bir cilde sahip olmaktan geçiyor. Cildinize ne kadar iyi bakar, onu korur ve temizliğine ne kadar özen gösterirseniz, yapacağınız makyaj da o denli kaliteli olacaktır. İşini layıkıyla yapan hiçbir ressam kirli bir tuvale resim yapmak istemez asla; kir ve boyanın berbat bir alaşım oluşturacağının fazlasıyla bilincindedir zira. Makyaj da bundan farklı bir şey değildir sonuçta; tıpkı resim gibi, temiz ve pürüzsüz bir zeminde sanata dönüşen bir ifade biçimi, bir boyama yöntemidir.
Yazımın başından beri ‘’yüz’’ kelimesini kullanmamaya özen gösteriyorum. Çünkü makyaj, antik çağlarda sadece yüze tatbik edilen estetik bir yöntemken, günümüzde bu durum geçerliliğini tamamen yitirmiş, vücudun (tabii burada vücutla kastedilenin, vücudu baştan aşağı kaplayan tenimizden başkası olmadığını da unutmamak gerek) her noktasına uygulanabilen geniş bir perspektif kazanmıştır. Makyaj sanatında çıkılan yolculukta, vücudun her bölgesi sizin çalışma alanınızdır. O yüzdendir ki yapacağınız kompozisyona göre, vücudun her bir parçasını makyaj alanı olarak rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ve şunu da unutmayın ki, makyaj -belli birkaç teknik dışında- kurallara dayalı bir sanat değildir. Elinizde fırçanız, karşınızda boylu boyunca bir beden… Hayal kurmakta, tasarlamakta ve üretmekte sonuna kadar özgürsünüz.
Size bundan sonraki yazılarımda makyaj dallarını, kullanım alanlarını, uygulamalarını ve ürünlerini anlatacağım. Ağırlıklı olarak kendi alanım olan Sahne ve Plastik makyaj’ını (SFX) aktarırken, diğer makyaj dallarını da (kozmetik) es geçmeyeceğim. Bir sonraki yazıya kadar sanatla kalın. ☺
Hazal Tanrıverdi