Tarihte külhan olarak kullanılan Beyoğlu’ndaki alanı sanat mekanına dönüştüren Selçuk Demirci ve Nuri Görsev, misafirlerine “Size ayrılan sürenin henüz başındayız” diyorlar. 18 Aralık’ta açılışı yapılacak 350 metrekareden oluşan mekanda sahne, sanat atölyesi, müzik stüdyolarının yanı sıra kafe de bulunuyor.
· Külhan: Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak.
İstanbul Beyoğlu yeni sanat mekanına kavuşuyor. Culter, uzun süredir devam eden hazırlıkların ardından Hacı Mimi Külhani Sokak’ta 18 Aralık’ta yapılacak açılış ile faaliyetlerine başlayacak. Tarihi semte yeni bir soluk getirecek mekanda tiyatro oyunları, performans gösterileri, kişisel veya kolektif sergiler, tasarım, sinema ve müzik gibi birçok sanat alanı meraklılarıyla buluşacak. Eğitim projelerine de önem verilecek mekanda ayrıca oyunculuk, grafik tasarım ve yaratıcı yazarlık gibi eğitim programları açılacak, farklı alanlarda atölyeler ve workshoplar da düzenlenecek.
Mekanları fikirler zenginleştiriyor
Misafirlerine “Size ayrılan sürenin henüz başındayız” diyerek seslenen Culter’ın kurucu ortakları ve sanat direktörleri Selçuk Demirci ile Nuri Görsev, kuruluş aşamasında tam 3 kez tekrar görüp inceledikleri şu anki mekanlarının ilginç bir tarihe sahip olduğunu anlattılar. Tarihte bir hamamın külhanı olarak kullanılan ve günümüz restorasyon fikrine uygun olarak yeniden tasarlanan bu mekan ilk bakışta yeterli gelmese de mekanın büyüsünün tercih yapmayı kolaylaştırdığını söylüyorlar. Sanatın her durumda ve şartta yapılabileceği gibi mekanları da fikirler ve düşüncelerin zenginleştirdiğinin altını çizen Demirci, “Bu projenin felsefesinde de amacımız dönüştürmek ve değiştirmekti. Eğer hedefimiz doğru ise buna tam da bu noktadan başlayabilir ve inancımızı kendimize ispatlayabilirdik. Bu yüzden denedik” dedi. 350 metrekareden oluşan merkezde sahne, sanat atölyesi, müzik stüdyolarının yanı sıra kafe de bulunuyor.
Tarihi yapıyı koruduk
Mekanın tarihte bölgedeki hamamın külhanı olarak kullanıldığını anlatan Demirci, sahnenin iki adet büyük ocağın üzerine konumlandığını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada bizim için en önemli nokta tarihi değerleri koruyabilmek ve bunun yanında bu yapıyı herhangi bir şekilde deformasyona uğratmadan çağımıza ve kendi modelimize uyarlayabilmekti. Günümüzde özellikle Türkiye’de her zaman karşılaştığımız tarihi değer katli ve/veya orijinal esere sadık kalamayan restorasyon örneklerinden biri olmak istemedik. Tüm bunların yanında da kitlemize mekanımızın bu özelliğini en iyi biçimde sergilemek istedik. Uzun çabalar sonunda sahnemizi ve seyirci alanımızı tarihi esere hiçbir zarar vermeden ocakların üzerine kurduk. Böylece hem yapıyı koruyabildik hem de tarihi bir nebze yaşatabildik. Bu durum projelerimizdeki perspektif farkı yaratma çabamıza da oldukça yardımcı oluyor.”