Uyumayı sevdiğim için yorganımın altından çıkmıyorum sandılar. Halbuki o kadar ağır geliyordu ki bedenime kalbim, taşıyamadım. Üzgün olduğum için ağlıyorum sandılar. Oysa kusuyordu gözlerim, anlatamadım. Karnım aç değil diye yemek yemiyorum sandılar. Yuttuğum sahteliklerden yer kalmamıştı midemde, konuşamadım. Evet, bazen bir şeyleri yapamadım. Bazen insanların gözlerinin içine bakamadım, karşılarında oturamadım, dinliyormuş gibi yapamadım anlattıklarını. Belki de tam cümlelerinin ortasında ayağa kalktım, işim çıktı sandılar. Halbuki olduğum yerde saydım, ruhumu deniz seviyesinde bıraktım ve deniz seviyesi rakı şişesinin kapağıyla başlar. Ruhum ay kadar çıplak ve ben ruhuma ayın baktığı deniz kadar uzaktım.
En büyük uzaklıkların tadına hep rakı şişesinde baktım. Yediğim en tuzlu meze gözyaşlarımken her duble sonunda kahkahalar attım. Ama bıkmadım her gecenin sonunda benim olmayan hesapları da ödemekten. Çünkü kendimi bildim bileli rakı masasının bir yerlerindeydim ben ve çalan son şarkı da muhtemelen senin cenazen. Bir akşam yine içerken anlatacak çok şeyim var diye cümleye başlayıp şehrin tüm katillerinin susturucuları ağzıma takılmışçasına yutkundum ve belli belirsiz bir nefesle her şey yolunda dedim içimdeki tüm kalabalıklara. Daha kendime dürüst olmaya cesaretim yokken nasıl güvenip de konuşacaktım ki yürüyen karanlıklara? Yalnızlıkla aramızda bir şeyler var gibiyken tarif etmeye çalıştıkça basitleşen birkaç duygu da yok değil kuytularda. İçimde durduğu gibi de durmuyor bu duygular nasıl şişede durduğu gibi durmuyorsa masada. Farkında olmak mı iyi, olmamak mı kolay bilmiyorum ama farklı bir şeyler var senin bardağında. Sırf merakımdan birçok kez tadına baktım, kana karışan hayalleri kurutacak kurşunu sıktım ve sen masadan kalkamadın.
Kalkamayacağını bildiğin her rakı masası ya senin intiharın ya da içindekilerin katliamıdır aslında. Bu yüzden rakı içmenin cezası idam, her rakı içenin ruhu gizli bir suç zanlısıdır. Her kalp ağrısı suça teşvik, masaya oturan herkes aynı suça ortaktır. Masayı kurduran mutluluklarsa bile eğer o gece, kalbinde yazılan son, mutlaka trafik kazasıdır. Son hatırladığın anın ise bir sonraki gecenin suça ortaklığının kanıtı. Mevzu içmek değil, sarhoşluğa yenik düşüp kaza yapmak değil, hele ki kazaya sebep olmak hiç değil. Mevzu masaya oturmasını bilmek, kalkmaya cesaret edebilmek. Küçük küçük yudumlarla büyük büyük konuşup, son yudumdan önce tüm geceyle yüzleşebilmek ve belki de her seferinde geceyi aynı cümle ile bitirebilmek. Dört beş sene önce henüz yirmi yaşındayken bana ‘Şu söyleyeceğimden bir gram şüphem varsa rakının yanında peynir yemek nasip olmasın ki, iyi ki vardın, nasıl olursa olsun iyi ki olacaksın.’ cümlesiyle geceyi bitirten bir adam vardı, hala birkaç dakikamın hakkını verir her rakı masamda. Belli ki rakı yine garanti ama peyniri riske bağlamışım o aşkıma. Bu yüzdendir kiminle ne zaman nerede oturursam oturayım, biliyorum ki aynı hikayeler birbirini takip edecek kadehleri masaya her vuruşumda.
İlk kadehinde yalnızsındır çünkü o kadehten en az bir yudumun rezervasyonu yapılmıştır çoktan. Gözler kaçırılsa da bilirsin, o yudum senin değildir, çok şey vardır yarım kalan ve asla konuşulamayan. Kaç yaşında ve nerede olursan ol, o bir kadehin sahibi bellidir ve kazanır gözlerini ilk kaçıran. Her rakı içişinde masan ne kadar kalabalık olursa olsun tek başına kalırsın daha ilk yudumdan ve kaybeder sigarasını ilk yakan. Ben sana görmek isteyip de cesaret edemediğin daha nicelerini de anlatırdım sigaran yalnızlığını söndürmeseydi ateş çıkar çıkmaz çakmaktan.
İkinci kadehinde dürüstsündür çünkü o kadehten en az bir yudumun yalanı yaşanmıştır çoktan. Yalanlar yanı başında otursa da bilirsin, önemli değildir, daha kritik anlar vardır akılda kalan. Sebebi ne olursa olsun masanın, hangi mutluluklarla beslenirse beslensin muhabbetler, gözleri dolduracak olan gerçekler bellidir ve kazanır ikinci kadehi hızlı bitirip konuşan. Başlar pişmanlıklar son kelime ağızdan çıktığı an ve kaybeder bir sonraki muhabbeti açamayan. Ben sana bilmek isteyip de soramadığın daha nicelerini de anlatırdım birbirimizi yeterince duyabiliyor olsaydık yan masadaki kahkahadan.
Üçüncü kadehinde mutlusundur çünkü o kadehten en az bir yudumun sahte kahkahası atılmıştır çoktan. Yalnız olsan, yalanlarla otursan da bilirsin, en zor anlar atlatılmıştır daha masa hazırlanırken mutluluğunu gölgede bırakan. İçine içine aksa da bazı üzüntülerin, çığlıklar biriktiriyor olsa da boğazın mutlusundur o masada oturmaktan ve kazanır bir sonraki kahkahasını atmak için sabırsızlanan. İçinde heyecan birikmeye başlar gecenin devamı için ve kaybeder bu kadehte neşesini gün yüzüne çıkaramayan. Ben sana duymak isteyip de kulaklarını tıkadığın nicelerini de anlatırdım bilmiyor olsaydım neyin geleceğini ardından.
Dördüncü kadehinde kafan karışıktır çünkü o kadehten en az bir yudumun çıkmaz sokağında kalmışsındır çoktan. Artık aklına bir bir gelen ve o kadar da mutlu olmayan hatıralarını kontrol edemeyeceğini bilirsin, kaçınılmazdır eriyen buzlarda boğulman. Kalbindeki her sokak aynı binada birleşse de, her yolu biliyormuşçasına koşarken bacakların titrese de şaşırmışsındır artık ne düşünüp ne hissedeceğini ve kazanır kafa karışıklığını bu kadehle sınırlandıran. Birbirinden bağımsız cümleler kurulur, konuların devamlılığı kalmamıştır ve kaybeder son yudumunda herkesin kaçtığı konuyu açan. Ben sana istediğin yere hiçbir zaman çıkmayacak olan sokakların nicelerini de anlatırdım acılarınla yüzleşebiliyor olsaydın eğer korkmadan.
Beşinci kadehte kayıpsındır çünkü o kadehten en az bir yudumun yolu sapmıştır çoktan. Yalnızlığın elini bırakmış, dürüstlüğün sınıfta kalmış, kafan karışmıştır artık ve bilirsin, kendini ne kadar bulduysan, bulamadığın bir o kadar da parçan vardır kaybolan. Dağınıksındır, dikkatsiz ve sakarsındır her duyguna karşı, katliamlarını yapmışsındır içinde gece boyu ve bilirsin, herkesi anılarından vurduğun için masanın katili olmuşsundur sabaha kadar aranan. İçilen son kadeh olduğu için bir sonraki adımını düşünmek istemesen de, son kahkahanı nereye koyduğunu hatırlayamasan da inada binmiştir artık kaybolduğun yerde kendini de vurup vurmayacak olman ve kazanır ruhunu herkesten önce ortadan kaldıran. Olmak istemediğin bir haldesindir, nerede olmak istediğini bilsen de nasıl gideceğini çözememişsindir ve kaybeder o gece masadan en son kalkan. Ben sana ortadan kaldırdığım ruhların nicelerini de anlatırdım hatırlasaydım eğer en son hangi masadaydım kendimi kaybedip birkaç kişiyi vurduğum zaman.
Acaba kaç kişiyi vurdum, kaç kişinin beşinci kadehi oldum ve benden habersiz beni de vurdular? Belki de bir yerlerde vurulduğum için bir yanım öldü sandılar. Halbuki kabul etmeyecekleri şeyleri saklamak için bir yanım gömülüydü göğsümde, anlatamadım. Attığım her kahkahada onların yanındayım sandılar. Halbuki ben çok uzun zaman önce kayboldum, birkaç ruhu vurdum, birkaç masada vuruldum, hiçbir çığlığımı duymadılar. Ben rakı masanızdaki beşinci kadehim dedim, inanmadılar.
Ama sen inandın. Sen hep oradaydın, hayata gözlerimi açtığımda da, birileri beni vurduğunda da duymuştun tüm çığlıklarımı, biliyordun kaybolduğumu ve inandın sen bana. Belki de beşinci kadehini bana içtin, benimkiler için sabrettin. Kaçmadın sansürsüz küfürlerimden ve rutinlerime eşlik ettin. Çayı şekersiz içip, rakı yanında su içmediğimi bilirdin. İlk harfimi seninle okudum, salıncaktan ilk kez seninle düştüm, ilk sigaramı da seninle içtim ve tüm gücümle ittirsem de seni, gitmedin. İçimde bir yerlerde yaşadığına emin gibiyim ama ben sana tek bir gün bile duvarlarımı geçme izni vermedim. Kendi içimde kurduğum uçurumlardan hiçbir zaman düşmedin. Fakat ben varlığını kabul etmedim ve hayatının en büyük uğraşı oldum senin. Ne zaman rakı içecek olsan, tüm geceni işgal edecek en kusursuz derdindim, beklenmedik sonlu hikayelerindim.
Her yerde arayıp da bulamadığın ve sonra eski bir pantolonun cebinden çıkan yirmi liranım ben senin. Ezberlemek için günlerce uğraşıp şimdilerde rakamlarının yerini karıştırdığın telefon numarasıyım eski sevgilinin. Sulamayı unutsan da kurumuş dalların arasında rengini kaybetmemeyi başarmış çiçeğinim evinin en kuytu köşesinin. Her şey bitmiş gibi hissettiğin ama bir yanının da her şeyin yeni başladığına inandığı ağustosun son gecesiyim. Gülmek için aklına getirdiğin ama üstüne de bir sürü bahaneler giydirdiğin gözyaşı sebebiyim tüm dertlerinin. Masaya oturmak için bulduğun en süslü bahanen, gece boyu kurtardığın memleket, tekrar tekrar anlattığın anılar, yarım kalmış tüm cümlelerimin ben senin. Ve nerede ne zaman içersen iç, aklından kimi geçirirsen geçir, her zaman beşinci kadehi olacağım tüm rakı şişelerinin. Peki ya sen kimsin?
“İçimdeki sen de beşinci kadeh de benim,
Her beşinci kadehi kendi şerefime içerim.
Kendi ellerimle ruhumu vurup,
Kalbimi rakı şişesine yalnız ben gömerim.”
Gizay Tabanlıoğlu