Maan-Uygar Yüzereroğlu, bu yıl yayınladığı “Yüzüstü” isimli albümüyle cazın sınırlarını genişletiyor. Kendi şarkılarının yer aldığı bu albümde, Uygar’ın şahsına münhasır üslubu dikkat çekiyor. Bu özgün albümün prodüktörlüğünü adından sıkça bahsettiren Şevket Akıncı üstlenmiş. Bize de albümü dinlemek düşüyor.
1) Neden mahlas kullandın ve neden Maan ismini seçtin?
Uygar Yüzereroğlu: Maan eski Türkçe’de “birlikte” demek. Albümdeki parçaların tamamının söz müziği bana ait. Fakat müzik tek başına ürettiğin bir şey değil. Yazdığım şarkılarda annemden dinlediğim sanat müziğinden etkiler var. Uzun yıllar caz ve klasik vokal dersi aldım, Randy Esen’in ve Filiz Özay’ın bana katkısı büyük. Sonra prozodi ve ifade konusunda seninle ve Elif Çağlar’la yaptığımız seanslar… Prodüktörüm Şevket Akıncı tüm aranjmanları Cansun Küçüktürk’le birlikte yaptı, onlarsız bu albüm olmazdı. Albümdeki müzisyenler de parçalarda ne hissettilerse onu çaldı, Şevket’in tarzla ilgili verdiği genel yön dışında önlerine herhangi bir nota konmadı. Her şeyden öte hayatıma dokunan, duygu dünyamı şekillendiren, en sevdiklerimle birlikte geçen anlardan doğan sözler, melodiler bunlar. Maan ismi buradan geliyor.
2) Şu an piyasadaki şarkı yazarlarından çok daha farklı bir sound’da müzik yapıyorsun. Kimlerden ilham aldın?
U.Y.: Müzik yazarken hiçbir zaman birine benzeme ya da popüler bir tarza yaklaşma derdim olmadı. Parçaların birçoğunda bilinçli olarak belirli bir forma sadık kalmadım. Başı sonu birbirinden farklı; nakaratı, yükselip patlaması olmayan, beklentilere belki çok uymayan parçalar. Daha serbest, bilinç akışına yakın, içe dönük, bana dair sözler, melodiler bunlar. Bu malzemeden yola çıkarak sound konusunda belirleyici kişi prodüktörüm Şevket Akıncı oldu. Kendisi yaptığı albümlere imzasını atan bir müzisyen. Onun müziğinde başka pek bir yerde duymadığım yoğun, çok katmanlı, derin, gitgide daha da derinleşen, beklentilerin dışına çıkan, şaşırtan, heyecanlandıran, zaman zaman zorlayan; ama beni tamamen içine çeken bir şey var. Onunla saykodelik, elektronika, ambient tarzlarda dolanan bir albüm konuştuk. Sonra birlikte müzik dinlediğimiz seanslar oldu; örneğin David Sylvian, David Bowie, Thom Yorke, The Tiger Lillies, Beck, Explosions in the Sky konuştuğumuz isimlerden. Bunlar dışında art-pop’tan drone’a, post-rock’a; Endonezya ritimlerinden çağdaş klasik müziğe farklı birçok etki var albümde. Dolayısıyla tek bir etkiden çok, Şevket en başta ilhamın kendisi demek en doğrusu.
3) Söz yazımındaki özgünlük dikkat çekiyor. Sence nereden kaynaklanıyor bu özgünlük?
U.Y.: Dediğim gibi pek bir forma bağlı kalmamak ve akışa bırakmakla ilgili sanırım. Şarkı yazarken net olmaya, anlaşılmaya çalışmıyorum. Başta müzik geliyor ve beraberinde bir duygu. Sözler ona göre şekilleniyor. Sözlerimin bir hikayesi oluyor genelde; ama bu hikaye tamamen bir imge, sembol ya da bir duygu etrafında şekillenebiliyor.
4) Bu aralar kimleri dinliyorsun?
U.Y.: Kaybına çok üzüldüğüm Johann Johannsson. Başka… Farklı farklı şeyler; Olafur Arnalds, High Plains, The Cinematic Orchestra, Kimbra, Tuğçe Şenoğul, Gevende, Ceylan Ertem, Ah! Kosmos.
5) Ufukta yeni projeler yeni albümler var mı?
U.Y.: Biraz radikal bir kararla albüm yayınlanırken Lüksemburg’a taşındım. Dolayısıyla uzaktan lansman biraz çetrefilli oldu, lansman sonrası da yine biraz ağır ilerliyor. Fakat albüm benim için tamamen kişisel bir proje, senin de dediğin gibi özgün bir iş. Herkese ulaşacak, çok beğenilecek diye bir şey yok. Acelesi de yok. Küçük de olsa albümü kendi kitlesine ulaştırabilir miyim diye çaba sarf ediyorum. O yüzden dijital platformlar dışında, parçaları Müzik Hayvanı üzerinden ücretsiz indirmeye de açtık; isteyen dinleyebilsin diye. Bir de konser konuşuyoruz, fakat albümün sahneye uyarlanması gerekiyor. Parçaların daha akustik uyarlamaları da düşündüğüm şeylerden. Yeni parçalardan önce önümdeki işler bunlar.