Geçtiğimiz aylarda sosyal medyamda etiketlendiğim bir video gördüm. Birkaç çocuk elinde muhtelif mutfak eşyaları, New York’da ilk albümüm için Yacouba Sissoko ile duo olarak kaydettiğimiz, daha sonra Selen Gülün’ün “Kadınlar Matinesi” albümü için İstanbul’da tekrar stüdyoya girdiğimiz “Sen ve Ben” isimli şarkımı çalıyorlardı. Gözlerime inanamadım, bu çocuklar nasıl bir araya gelip böyle bir şey yapmışlardı? Sonrasında öğrendim ki videoyu yükleyen Ekin Yalçınkaya isimli gizli kahraman, Eskişehir’i köy köy gezip çocuklara farklı müzik türlerini öğretiyor, hem de enstrüman olmaması engelini tanımadan! Paspastan damacanaya, rendeden havana ne bulurlarsa onunla şarkılara eşlik ediyor bu çocuklar.
Bu çocuklarla bir araya gelmeyi gönülden istedim ve Ekin hocamızla yazışmalarımız sonucunda 24 Ağustos Cumartesi günü Eskişehir’de birlikte bir konser yaptık, hem de davetimizi bir saniye bile tereddüt etmeden kabul eden Banu Kanıbelli ve Uğurcan Kurt ile birlikte. Konserimiz muhteşem bir akustiği olan -salonun akustiğine ve ses sistemine oldukça hakim ses mühendisimiz Osman Bey’e buradan da ayrıca teşekkür ediyorum- Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Ne mutlu ki Tepebaşı Belediye Başkanı Sayın Ahmet Ataç ve Başkan Yardımcısı Sayın Melih Savaş da konserimize teşrif ederek bizleri çok mutlu ettiler.
Köşeme ilk defa bu kadar uzun bir önsöz yazdım ancak yaşadıklarımızı ve paylaştıklarımızı anlatmaya az bile kalır. Gelecekten umudum, Ekin öğretmen ve çocuklar ne kadar önemli bir iş yaptıklarından iyice emin olsunlar, çoğalsınlar, kötülükten daha tez tüm yurdumuza yayılsınlar.
1) Müziğin mutfağı projesinin yaratıcısısın, bu özel projeyi yapma fikri nasıl doğdu?
Ekin Yalçınkaya: 2012 yılından beri Eskişehir Tepebaşı Belediyesi bünyesinde piyano, şan, solfej ve koro derslerine giriyorum. Ayrıca 3-4 yaş çocuklarla Orff çalışmaları yapma fırsatı da buldum. Bu tecrübelerime dayanarak bu yıl yaz okulu derslerimizi planlarken daha eğlenceli, daha ilginç fikirler bulmamızı istediklerinde sınırları dilediğim kadar zorlayabileceğimi biliyordum. Merkeze yakın köylere de gideceğimi öğrenince herhangi bir enstrümandansa, bütün çocukların çok rahatça ulaşabileceği ses çıkaran malzemeler düşünmeye başladım. Aklıma gelen malzemeler damacana, tencere, kaşık, rende, havan, cezve ,temizlik sopası gibi malzemeler olunca dersin adı ve proje kendiliğinden belli oldu aslında.
2) Hangi müzik türleri üzerinde yoğunlaştın?
Ekin Yalçınkaya: Yaz okulu dersleri toplamda beş hafta olacak dediklerinde süre sınırlı olduğu için, kısa zamanda onlara ne kadar çok fikir verip ne kadar değişik müzik dinletirim diye düşündüm. Böylece her hafta bir müzik türünden bahsetmek mantıklı geldi. Elbette seçim yapmak çok zor olduğu için en çok ön planda olan türleri ve çocukların kendini yakın hissedebileceği eserleri tercih etmeye çalıştım. Bir klasik, bir rock, bir caz eseri, bir karadeniz türküsü ve bir de değişik bir tarzı olan Gevende grubundan bir eser dinlemiş olduk. Bazı eserlerde sosyal medyada takip ettiğim bazı müzik öğretmenlerinin çalışmalarından da ilham aldım ve yararlandım, bazılarında ise kendim bir şeyler hazırlayıp sundum.
3) Çocuklardan ve ailelerinden nasıl geri dönüşler aldın?
Ekin Yalçınkaya: Çocuklarla ilk buluştuğumuzda onlara tencere kapağı, havan, rende ve damacanayla müzik yapacağımızı söylediğimde karınları ağrıyana kadar güldüler. Fakat ertesi hafta ders saatinden çok önce gelmiş ellerinde temizlik sopaları ile sıralanmış beni bekliyorlardı. Özellikle köylerdeki çocukların böylesine bir disiplinle dersi sahiplenmesi beni hem güldürmüş hem de duygulandırmıştı. Ailelere gelince, elbette aralarında çok ilgilenip merak edenler oldu fakat genelde çocuklar derse yalnız geliyorlardı o yüzden çoğunun ne yaptığımızı bildiğinden bile şüpheliydim ve evdeki eşyaların teker teker ortadan kaybolmasından hoşlanmayan ailelerle ilgili de duyumlar aldım. Fakat konseri izledikten sonra ailelerin çok şaşırdıklarını ve hayranlıkla devamının olup olmayacağını sorduklarını gördüm. Çocuklardan sonra aileleri de heyecanıma ortak edebildiğim için çok mutluyum. Tabi bütün bunların olmasında sizin, Banu Kanıbelli’nin ve Uğurcan Kurt’un sahnede bizimle olmanızın çok büyük bir etkisi ve katkısı oldu. Çoğunluğu ilk defa sahneye çıkan çocukların böyle güzel ve anlamlı bir başlangıç yapmaları çok büyük bir motivasyon oldu. Bunun için tekrar tekrar teşekkür ederim.
4) Konserimiz Tepebaşı Belediyesi, basın, çocuklar ve aileleri tarafından büyük ilgi gördü. Bu projeyle ilgili hedefin nedir?
Ekin Yalçınkaya: Bu projeyle ilgili öncelikli hedefim çocukları ayırmadan, seçmeden müziğin dünyasına dahil etmekti. Ayrıca yaratıcılıklarını geliştirmek, farklı düşünmelerini sağlamak, konsantrasyonlarını güçlendirmek ve güzel müzikler dinlemelerine yardımcı olmaktı. Fakat sizin gelişinizle birlikte bir şenliğe dönüşen bu projenin yalnızca bir yaz okulu dersi olarak kalmasını artık hiçbirimiz istemeyiz. Daha çok çocuğa -özellikle kırsal bölgelerdeki çocuklara- ulaşabilmeyi, bu projeyi daha kapsamlı hale getirip daha çok iyi müzikler dinletip daha çok konser verebilmeyi bütün kalbimle diliyorum. Konserin sonunda çocukların şehir dışına da gidelim gibi bir isteği de oldu. Kim bilir belki hayalleri gerçek olur ve şehir şehir dolaşacağımız günler de gelir. Sonuçta bütün çabamız iyi olan her şeyi yayabilmek ve çocukları iyiye güzele yönlendirebilmek.
5) Kendi müzikal yaşamından bahsedebilir misin?
Ekin Yalçınkaya: 2002-2006 yılları arasında Ankara Anadolu Güzel Sanatlar lisesinde viyolonsel eğitimi aldım. 2006-2012 yılları arasında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Fakültesinde Opera-Şan eğitimi aldım. Lise ve lisans yıllarımda bir çok şan, koro ve orkestra konserlerinde bulundum. Yine üniversitedeyken bir operet (Die Fledermaus) bir de operada (Le Nozze Di Figaro) oynama fırsatı buldum. Mezun olduğum yıldan beri çocuklarla ve gençlerle çalışıyorum. Çünkü yaşadığın ülkeyle ilgili bir derdin varsa değiştirmeye çocukların bakışlarından başlamak gerektiğine yürekten inanıyorum.
Başak Yavuz