12.5 C
İstanbul
Pazartesi, Kasım 18, 2024
Ana SayfaKöşe YazılarıEdebiyatBaşa Sardıkça İkileyen Ruhlar: R2

Başa Sardıkça İkileyen Ruhlar: R2

Patlıyor birer birer…

Ağırlığınca su sayaçları, suyu okumayı sökemeden daha.

Ve sürekli değişiyor, hep aynı şarkının nakarat kısımları:

Her Babayiğidin Harcı Değil Suca Öğrenmek.

Bir tanrının parmaklarına tutturulmuş dönüyor;

Tepemizden eksilmeyen kaşık.

Ne zor iştir;

Suyun girdabına kapılmış Esmer Şeker’i tavaf ederken dengeyi sağlamak.

Bir tek o sabittir,

Ve gülmese olmaz kıs kıs;

Bir ucunda tutunamayanların katili Fincan,

Öteki ucunda taşlarını biriktiren Şeytan.

Saat yönünde gidiyordum… Ters yönde gidenlerle günün birinde çakışacağımı bile bile gidiyordum. İçimde bir suçluluk duygusu vardı. İçimde, orada bi’ yerlerde. Galaksi değildi ki içim; bulması ne kadar zor olabilirdi? Ve ben ne kadar karmaşık olabilirdim?

Bir sürü soru cümlesi vardı havada. Yanıtları yerlerde sürünen.

Bazen meridyenler çıkıyordu karşıma. Dikey atımlıydılar ve rüzgârda bükülmüş parmaklıklara benziyorlardı. Olur olmaz saati soruyor, hep aynı zamanı alıyordum. Zaman bir karşılık olmalıydı. Çok istediğine göre onun da bir karşılığı olmalıydı.

Dikeylikten sıkıldığımda, uzanıyordum boylu boyunca. Sonrası malum, paraleller ve batasıca evrenler. Benden düzünülerce görmek kahrediyor, tonlarca görmekse yiyip bitiriyordu. Çok fazla karşılığı vardı insanın. Çok fazla ederi, çok fazla bekleyeni.

Üçer üçer geliyorlardı, sağdan soldan geliyorlardı ruh ikizleri. Bana benzemeye can atıyorlardı. Kendileri olmaktan nefret ediyorlardı. Tahammül edilesi şey değildi kendin olmak. Ve dünyanın en zor şeyiydi, bu güzelliği başkasında yaşamak. Pek de başkası değildi ruh ikizi. Kendin olmaya ramak kalmaktı. İki meridyen arasında gerilip, kalalardan ibaret saat dilimlerini tahmin etmekti.

Meridyenler arasında gerilmiş çarmıhlar gibiydi ruh ikizi. Ha Baba-Oğul, ha Oğul-Baba’ydı ruh ikizi… Baba-Oğul-Kutsal Ruh diye üçer üçer geliyorlardı ruh ikizleri.

Ve hiçbir gizemi yoktu ruh ikizinin. Derinliği saymazsak tabii. Hadi saydık diyelim, derinlik neydi ki? Ne faydası vardı? Karın mı doyuruyordu? Her şeyde yarar aramak, hiçbir fırsatı kaçırmamak gibiydi. Gözünü dört açmaktı yarar arayışı. Yarar ve arayış yan yana geldiğinde ve arayışın kendisi olduğunda yarar, her tarafınıza dokunsun istiyordunuz. Haz veriyordu onu hissetmek. Arayış bitmeyecekse, yarar da bitmesindi.

Yürüyüş devam ediyordu. Döngü de. Bir türlü bitmek bilmiyordu arayış. Aşkımı bulduğumu zannediyor, sonra aramadığımı fark ediyordum. Bulup n’apacaktım ki? Ne işe yarardı aşk? Karın mı doyururdu? Açlık hissi miydi peki aşk? Ve durup dururken nereden çıkmıştı aşk?

Öznem ve ruh ikizim meridyenlere çarpa çarpa gidiyor, ben daha da gidiyordum. Ne çakışmalar umurumdaydı, ne çarpışmalar. Zor işti kürede başlangıç tayin etmek. Çok zor işti. Aramayı bırakana kadar da yanımdan ayrılmadı. Üstüm başım başlangıç olmuş, silkele silkele sonu gelmemişti.

Kenan Yaşar
RELATED ARTICLES
Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Most Popular