Sizde de öyle mi oldu? Ayşen Gruda’yı kaybettiğimizi öğrendikten sonra filmlerinden repliklerle birlikte sesi geldi kulağıma. Vecihi geldi, Hababam Sınıfı Müzikali’nin coğrafya hocası Melahat’ın tiradı geldi. Gülümsedim. Ayşen Gruda ve kuşağı, şu an yaşamımızda çokça eksikliğini hissettiğimiz insanların öykülerini anlattılar. Oradaki kahkahalar da sahiciydi, hüzünler de. Bir arada olabilmek olanaksız gibi görünürken bugün o kuşak her birimiz başka bir yana savrulduğumuzda bile bizi bir araya getirecek ve bir arada tutacak güçlü bir bağın olduğunu anlattılar. Üstelik bütün bu öyküleri anlatırlarken sözlerini hiç sakınmadılar. Ayşen Gruda’nın Şener Şen ile başrolünü paylaştığı Ertem Eğilmez filmi Namuslu’nun suya sabuna dokunmadığını söylemek mümkün mü ya da Türk sinemasının toplumsal değişimleri en iyi izleyen, gören ve yansıtan yönetmenlerinden Atıf Yılmaz’ın Şekerpare filmini basit bir güldürü olarak görebilir miyiz? Karakterlerin neleri temsil ettiklerine bir bakalım bence 1983 yılında çekilmiş bu filmde. Yetmişlerde Bizim Aile, Aile Şerefi’ndeki insanları anlatan kuşak, seksenlerde değiştiğimizin, aslında bir şeyleri kaybetmeye başladığımızın bir yansımasını sundular Namuslu gibi filmlerle. Neydi kaybettiklerimiz ve biz bugün hala neden Ayşen Grudaların rol aldığı filmleri tekrar tekrar izleme gereği duyuyoruz? Sahi, ne arıyoruz ve buluyoruz o filmlerde günümüzde bulamadığımız?
Ayşen Gruda, ekşi sözlük yazarlarıyla yaptığı söyleşide “Biz gençlere öğüt vermeniz gerekse idi, bu ne olurdu?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Dürüst olun, taviz vermeyin ama küstahlık da yapmayın. Kendinizi bir kalıbın içine sokmayın”. Ayşen Gruda bu öğüdüne uygun yaşadı. Kendi adıma onu hatırladığım her an gülümsememin sebebi yalnızca filmleri değildi. Dürüstlüğü, ödünsüzlüğü, her türlü etiketten kendini kurtarmış olmasıydı beni gülümseten, dahası ona hep saygı duymama neden olan. Yalnızca karşısındakine yanlışını söylerken değil, kendi yanlışlarını dile getirirken de dürüsttü Ayşen Gruda. Bir ödül töreninde torunuyla arasında geçen bir konuşmayı anlatmıştı. Torunu araba çarpan bir kedinin tedavisini yaptırdıktan sonra eve getirmiş, kediyi gören Ayşen Gruda “Çok çirkinmiş, niye alıp eve getirdin?” diye sorunca “Sen de çirkinsin. Sana araba çarpsa biz seni sokakta mı bırakacağız?” yanıtını almış. Bu konuşmayı aktardıktan sonra “İçimdeki faşisti açığa çıkardın” diyerek torununa teşekkür etmişti. Oysa biz artık bugün ne kadar alışkınız değil mi kendimize benzemeyeni yok etmeye, yok saymaya, ölüme terk etmeye? Dürüst olmayı, eğilip bükülmemeyi ama bununla birlikte bu dünyada karşısındakiyle eşit haklara sahip olduğunun her zaman farkında olup onun haklarına saygı duymayı unutmuş insanlara son anına kadar hep bir şeyler anlattı Ayşen Gruda, kendi yanlışlarını da es geçmeden, halı altına süpürmeden.
Şimdi bu gözle bir daha izlemeli derim o kuşağın filmlerini yeniden. Salt gülmek, iyi vakit geçirmek, yitirdiğimiz samimiyeti bulmak için değil, düşünmek için de. Kendimizi kalıplara sokarken zihnimizi de yeni bir düşünceye, sorgulamaya kapattığımız bir zamanda iyi gelecektir. Önceden izlediklerimizden çok daha fazlası var o filmlerde, anlatılmak istenenlerde. Bu yazıyı yazarken Ayşen Gruda’nın rol aldığı filmleri düşündüğümde bir sahne daha gözümün önüne geldi. Ayşen Gruda’nın yanında, düşünmekten, sorgulamaktan, “Neden” diye sormaktan korkmayan herkesin gülümseyerek hatırladığı iki güzel insan daha vardı o sahnede: Tarık Akan ve Aysel Gürel. Evet, izleyenler hatırlamıştır. Orhan Aksoy’un 1976 tarihli filmi Öyle Olsun’dan o sahne. Ayşen Gruda’nın canlandırdığı karakter gelir ve evlenmek istediği erkeğin özelliklerini sıralarken Tarık Akan’ı tarif eder. Gülümsetir beni bu masumiyet ama bugün o üçlü artık başka şeyler de canlandırır kafamda. Ayşen Gruda, bu yazıda özetlemeye çalıştıklarımla kazınmıştır belleğime. Tarık Akan’ı kendi adıma daha çok Adak, Devlerin Ölümü gibi filmleriyle beraber yaşamının hiçbir döneminde doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen bir adam olarak hatırlarım. Aysel Gürel ise “delilik” kisvesinin altından Ünzile’nin öyküsünü anlatmıştır ki maalesef bu öykü bugün bile gerçektir, Sezen Aksu’nun 1988 yılında söylediği “Seni İstiyorum” diye bir şarkı yazmıştır örneğin, o şarkıda öyle dizeler geçer ki kadınları eril tahakküm altında tutmak isteyenler, bugün bile korkarlar öyle sözlerden. Cesaret işidir yazdıkları, yürek işidir.
Yazı boyunca yetmişlerde, seksenlerde, doksanlarda yapılmış filmlerden, şarkılardan, oyunlardan söz ettim. Bunca yıl geçmesine rağmen hala bu işleri konuşuyorsak Adile Naşit, Münir Özkul, Atıf Yılmaz, Başar Sabuncu, Ertem Eğilmez, Kemal Sunal, Aysel Gürel ve Tarık Akan gibi Ayşen Gruda da daha yıllarca bizimle olacaktır. Buna eminim.
Baran Barış