Sanatın Asi Dâhisi: Jackson Pollock

"Çığır açan damlatma (dripping) tekniğiyle Pollock, sanatçıların hâlâ öykündüğü ve özendiği, eleştirmenlerin ise üzerine tartıştığı bir figür."

0

Jackson Pollock, 20. yüzyıl resim sanatının en etkileyici, özgün ve kült isimlerinden. Soyut dışavurumcu akımının önemli temsilcisi olan Pollock sanat dünyasına kendi tarzıyla damgasını vurdu. Çığır açan damlatma (dripping) tekniğiyle Pollock, sanatçıların hâlâ öykündüğü ve özendiği, eleştirmenlerin ise üzerine tartıştığı bir figür.

1912 yılında Amerika’da dünyaya gelen Pollock’un sanat yolculuğu 1930’larda Thomas Hart Benton‘dan aldığı eğitimle başlıyor. Pollock’un eğitim hayatı, çocukluğunun sorunlu geçmesinden ve aile problemlerinden dolayı parlak değil. Asi ve aykırı kişiliği okul yıllarının zor geçmesine neden oluyor. 1936’da Meksikalı duvar ressamı David Allaro Siqueiros ile tanışıyor ve Siqueiros’un Deneysel Atölyesi’nde boya damlalarının sanatsal kuramını öğreniyor. Böylece geleneksel teknikleri hızla terk ederek kendi özgün tarzını geliştirmeye yöneliyor. Pollock, 1940’ların başlarına kadar Federal Sanat Projesi’nde yer alıyor ve tarzının bu dönemlerde daha fazla şekillenmesiyle yavaş yavaş kendi yolunu çizmeye başlıyor. Elbette bu yolun taşları salt Pollock’un isyankâr kişiliğinin etkisiyle döşenmiyor. Toplumda ve dünyada gelen dönüm noktaları, savaşlar, devrimler ve daha pek çok şey her alanda olduğu gibi sanatta da tesirini gösteriyor. II. Dünya Savaşı insan ruhunda derin izler açarken psikolojik rahatsızlıklar çoğalıyor. Ve insan ürünü sanat da bundan nasibini alıyor. Bu kargaşa içinde sanat dünyasında soyut dışavurumculuk akımı ortaya çıkıyor.

Dünya kanlı bir savaşta kavrulurken Pollock, bir yandan sanatına yoğunlaşırken diğer yandan psikolojik sorunlarıyla ve alkole bağımlılığıyla mücadele etmekteydi. Jung ekolünü benimseyen bir psikiyatristten terapi almaya başladı, bu seanslarda Jung’un kuramlarından etkilendi ve resimlerinin altyapısı oluşmaya başladı. Pollock’un, “Resmin kaynağı bilinç dışıdır.” sözü bunu destekler nitelikte.

Bu konuyla ilgili Sürreyla Öztürk Kamışoğlu ise Jackson Pollock ve Jung İlişkisi isimli tezinde, Pollock’un Daireyi Kesen Ay Kadın adlı tablosuyla ilgili şöyle diyor: “Kadının ay ile temsil edildiği ve Daireyi Kesen Ay Kadın adlı eserin de bilinçdışı ve bilinç kavramlarının birbiriyle olan iletişimini ele alır. Pollock, bu tabloyu resmederken negatif animasını dışarı vurarak, kadınlarla olan problemlerini işlemiştir.”

Daireyi Kesen Ay Kadın

İlk kişisel sergisini 1943 yılında açan Pollock, 1940’ların sonlarında, tuvallerini yere sererek üzerlerine boya damlatma, sıçratma ve akıtma tekniğini geliştirdi. Damlatma tekniği (dripping) adındaki bu yöntem, resim yapmayı adeta bir performansa dönüştürdü ve sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Dripping tekniği, Pollock’un bedensel hareketlerini doğrudan tuvale aktarmasına olanak sağladı. Sanatçı, fırçayı nadiren tuvale değdirerek, boyayı havada salladığı sopalar, spatula ve şırıngalar yardımıyla uyguluyordu. Pollock geliştirdiği teknikle ilgili şunları söylüyor: “İfade edilen bir şeyler olduğu sürece boyanın nasıl uygulandığı önemli değildir. Teknik sadece bir ifadeye varmak için kullanılabilecek yollardan biridir.”

Bu yaklaşım, rastlantısallık ve kontrol arasında ince bir denge kuruyordu. Bu teknikle birlikte Pollock, soyut dışavurumculuk akımının bir kolu olan aksiyon resminin (action painting) yaratıcısıdır. Tam burada, sanatını anlatmak üzere sözü yine Pollock’a vermek istiyorum.

Resimlerim üzerinde çalışırken, o an için ne yaptığımın tamamen bilincinde olmam. Ancak belli bir ‘tanışıklık’ döneminden sonra ne ile ilgili hareket ettiğimi görebilirim. Çünkü değişiklikler yapmak, imgeleri yok etmek gibi konulara dair korkularım yoktur.

Pollock’un 1940 yılında resmettiği, erken dönem eserlerinden Lavanta Mist (Lavanta Esintisi), kendine özgü damlatma tekniğini henüz kullanmadığı ancak soyut dışavurumculukla tanıştığı, kendi tarzının oluşmaya başladığını gördüğümüz ilk tablosu. 1948 yılına geldiğimizde Pollock damlatma tekniğinin zirvesine ulaşıyor ve soyut dışavurumculuğun en önemli örneklerinden kabul edilen Number: 5 adlı tablosunu resmediyor.

Number 5

Number 5’ı, resimde dinamizm ve enerjninin yoğunlaştığı, resminin en üst düzeye ulaştığı Autumn Rythm, Convergence, Blue Poles gibi tablolar izliyor. Blue Poles, Avustralya Ulusal Galerisi’nin günümüzde en önemli tablolarından biri olmaya devam ediyor.

Pollock, sanat camiasında ünleniyor, yükseliyor ve sıra dışı eserler veriyorken psikolojik sorunlarından ve alkol bağımlılığından kurtulamıyor. 1945 yılında yaptığı evliliği zarar görüyor, 1952 yılından sonra ise resim yapmamaya başlıyor. 1956’da, henüz 44 yaşındayken trafik kazasında bu dünyadan ayrılıyor. Arkasında çığır açan bir teknik, bir akım ve onu anlamaya çalışan günümüzün ve yarının sanatçılarını, farkında olmasa bile öğrencilerini bırakarak sonsuzluğa uğurlanıyor.

Pollock’un mirası, günümüzde hala tartışılmaya ve yorumlanmaya devam ediyor. Onun devrimci yaklaşımı, sadece Soyut Dışavurumculuğu değil, performans sanatı ve kavramsal sanat gibi sonraki akımları da derinden etkiledi. Pollock, sanatın sınırlarını zorlayan, gelenekleri yıkan ve yeni ifade biçimleri arayan tüm sanatçılar için ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.

Yazıyı Pollock’un müziğe olan ilgisine dikkat çekerek, müziğin sanatına ilham verdiğini belirterek kendisinin sözleriyle tamamlamak istiyorum.

“Soyut sanattan müzikten keyif alındığı şekilde keyif alınmalıdır – bir süre geçtikten sonra beğenebilir veya beğenmeyebilirsiniz.”

Tuğçe Hitay
Önceki İçerikMalinga’nın sırrı çözüldü: Sapan atışının fiziği
Sonraki İçerik3000 yıllık tanrıça heykelciği İtalyan gölünde bulundu
Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments