Size 4 gün önce Banksy için yazdığım diğer blog yazımı yazarken, Dismaland projesinden haberim vardı ve onu hatırlatmak için yazmıştım hatta… Bunu da bilerek yaptım desem kimse bana inanmazdı elbette ki ve hiç haberim yoktu zaten. (Siz buna inanın, sergiyi planladığıma inanmayın). Ama Dismaland haberini ilk duyduğum andan itibaren dismaland.co.uk adresine defalarca girip bilet almak için çok uğraştım ama olmadı. Doğrusu hayatta bazı şeyler var, siz daha düşünmeden, arka planda sanki sizin için hazırlanıyor. Hayatımın içinde bu arka plandaki şeyler bir şekilde karşıma çıkıyor. Banksy de bunlardan biri ne diyebilirim ki? Ben bundan çok memnunum. 🙂
Ben de bu haberi alınca tabii hemen araştırmaya başladım. Banksy, bu sergisi için Weston-Super Mare’de 17 yıl kadar bir süredir boş ve kullanılmayan bir yüzme havuzunu seçmişti. Doğrusu yüzme havuzu yerine Lido demek daha doğru. Zira deniz suyu ile dolduruluyor, hemen denizin yanında sahilde zaten ve kapalı değil üzeri açık. Diyeceksiniz deniz kıyısında yüzme havuzuna ne gerek var? Weston aslında deniz kıyısında ama o kadar çok med-cezir oluyor ki; mesela dün su çok çekilmişti. Denize ayağınızı sokmak için yaklaşık üç yüz, dört yüz metreden fazla sahilden denize doğru yürümeniz gerekiyor. Bizde bu kadar çok fark etmiyor denizin çekilmesi ama burada çok ciddi farklılık yaratıyor. Dolayısıyla çok eski zamanlardan beri İngilizler deniz kıyısına Lido dedikleri deniz suyu ile doldurdukları bu havuzları yapıyorlar.
Bu bahsettiğim Lidolar, Avusturalya’da da çokmuş ama orada köpek balığı tehlikesi yüzünden sanırım; deniz yerine havuz daha emniyetli diye onlar da Lidolar yapmışlar. Weston çok eski ve eskiden beri İngilizler için hep bir tatil merkezi olmuş. Gerçi eski popülerliği günümüzde çok da yok doğrusu. Çünkü uçakla Türkiye ya da İspanya’ya gitmek ve iyi havayı garantilemek günümüz şartlarında mümkün ki oldukça da ucuz bir paraya. Ama bu artık Weston’da mümkün değil ve bu yüzden günümüzde pek de kimsenin gitmediği bir kasabaya dönüşmüş durumda. Ekonomik olarak çok da uygun değil yani hem dünya para veriyorsunuz hem de hava şansınız muallak. Bu arada Weston’da bir de alkol ve uyuşturucu bağımlıları için oldukça büyük bir rehabilitasyon merkezi var. Weston’un günümüzdeki durumu böyle yani turizm geliri gitgide düşen bir kasaba… Ama Banksy sayesinde bu sezon esnaf sanırım epey bir para kazanacaktır.
Banksy burayı çocukluğunda onun içinde bir tatil yeri olduğu ve burada yaşayan insanlara yardım edebilme amaçlı seçmiş zaten. Belediye ona burayı kullanması için izin vermiş oldukça gizli yürütülen calışmalar sonucunda serginin yeri belirlenmiş nihayet…
Doğrusu Banksy istese Londra’da dünyanın en pahalı galerisini de kullanabilirdi sergisi için ama o bu sergiyi para kazanmak amacı ile açmamış; insanlara ulaşmak icin açmış ve bunu da çok iyi başarmış bence…
Cuma gecesi Dismaland sitesine baktım ve ilk 4 gün internet üzeri bilet satışı yapılmayacak diyordu. Bu habere çok sevindim çünkü satış yapılacak diye site çöktü ve satış internet üzerinden olsa bilet alamayabilirdim. Ve eğer erkenden gidersem de rahat rahat girme şansım olabilirdi. Saati kurdum 5:30 da kalkıp gidebilirdim -ki bisiklet ile gitmek yerine trenle gitmeye karar vermiştim-
Her zamanki gibi kurduğum saatten önce kendim uyandım. Uyandığımda saat 4’e geliyordu. Attım kendimi yola “ilk trene binerim” dedim. Weston’a vardığımda saat 5:45’ti. İstasyondan çıkıp yürüdüm. Sokakta kimseler yoktu. Doğrusu da buna seviniyordum. Sahile varıp sergi alanını bulmak çok zaman almadı. Sergi binasına vardığımda güvenlikten sorumlu biri bana; “Bir miktar kalabalık oluştu ve yolun diğer tarafında bekliyorlar” dedi ama neyseki korktuğum kadar kalabalık değildi ki bunda da saatin erken olması faktörü etkiliydi zira kalabalık çok hızla büyüdü. 🙂
Mesela birlikte sırada beklediğim çiftlerden biri, bir gün önce Kent’ten gelmiş ve otelde kalıp sabah erkenden sıraya girmişlerdi benimle.
Tam bekleme yerine yürürken BBC Radyo’nun yerel muhabiri mikrofonunu bana uzattı sen otuz dördüncüsün dedi bana ve benimle de biraz sohbet etti. Sonra sıraya girdim sanırım saat 6 civarıydı. Uzun bekleyiş başladı ama yanımda İskoç-Teksaslı bir çift Essex’den gelmişlerdi (5 saat uzaklıktan araba ile) ve oranın yerlisi 71 yaşında bir adam vardı. Birinci sırada ise gece yarısı gelip orada uyku tulumları ile yatan bir alman çift vardı. Uzun uzadıya sohbet ettik onlarla…. Zaten 5 saat kadar bir süre beklemiştik, sohbet olmasa da zor geçerdi o süre; velhasıl güldük, espriler yaptık. Hatta arada güvenlikten birisi, elimizde olmayan sebeplerden dolayı açılış saati 11:00’den 13:00’e alınmıştır şeklinde bir anons yaptı. Ardından da sizleri beklettiğimiz için burada bekleyen herkese bedava sandviç vereceğiz merak etmeyin diye ekledi. Büyük bir çoğunluk ‘ooohhh yoooo’ diye protesto ederken genç bir kız ‘şaka yapıyorsun’ deyince güvenlik sorumlusu da ‘nasıl anladın’ dediği o an herkes kahkahayı patlattı…
Doğrusu bir gün önce Banksy yerel gazete ile gelip oranın yerlisi olduğunu ispat eden 1000 kişiyi bedava içeri almış. Yani onun neyi ne zaman yapacağı belli olmadığı için de içimizde hep bir acaba var.
Şimdi içeriye girişin nasıl olduğunu anlatayım. Aslında çantalar bilet hemen aldıktan sonra arandı. İçeriye boya, marker kalem, bıçak ve Walt Disney Corporation Yasal Temsilcilerinin girmesi yasaktı. İlk aramadan sonra tekrar bir kuyruğa girdik ve sonra da bizleri 10’ar kişilik gruplar halinde binaya aldılar. Sonrasında bir güvenlik daha vardıysa da bu kısım tamamen sahteydi, kağıttan detektörler yapmışlar, içeriye kedi, sincap, el bombası, silah, vs. vs bir dünya anlamsız şeyin girmesini yasakladıkları bir liste asmışlar ve orada görev yapanlar da sanırım oyuncu. Onlar gayet ciddiler ama ben cevap verirken kendimi gülmekten alamadım. Hem gülüyorum hem de kendimi bir tiyatro oyununun bir parçasıyım gibi hissediyorum. Tek fark elimde okumam için verilmiş bir söz yok, ne diyeceğimi bilemiyorum ama bu çok tuhaf bir heyecan yaratıyor doğrusu, çok da heyecanlandırıyor bu durum beni. Daha hiçbir şey görmeden aslında serginin bir parçası oluyorsunuz verdiğiniz cevaplarla. Yaşayan bir sergi, sergi demek bile haksızlıkmış gibi geliyor aslında, ne ki bu? Bir oyun? O an burada beklediğim için ve bunlardan hiç haberim olmadan yaşadığım için çok mutlu olduğumu itiraf ediyorum kendi kendime. İçeride sizi daha birçok sizin hiç de beklemediğiniz bir sürü şey bekliyor. Ben yüzlerce fotoğraf çekip bunları paylaştım ama maalesef bu oyunları paylaşamıyorsunuz. Yaşamak gerek zira bu sergi kelimelerle tam da tarif edilemeyecek bir hadise. Buna deneyim demek lazım. Sergi kelimesi de zaten yetmiyor bence. Bunu dünyada yapan başka bir kimse de yok. İşte bu yüzden ‘Banksy’ farklı.
Tam içeri girince birisi içerinin haritasını veriyor mesela, tam almak üzereyken yere düşürüyor, ama aslında resmen atıyor. Sonra da arkadaki kişiye bakıyor, siz tam ne olduğunu anlamaya çalışırken o arkadaki kişiye hoşgeldiniz, buyrun buranın bir haritası demeye başlıyor ve evet onu da yere atıyor. Durumu fark edip bir süre bu adamı seyrettim, insanların verdiği tepkileri de ve gerçekten komikti… Sanki canlı bir kamera şakası yapılıyordu. Doğrusu insanlar ve verdiği tepkiler ne ilginç. Hani Lunaparklarda olur; bir küçük havuzda içinde plastik ördekler var bir de çengel olur, üzerilerinde onu olta gibi bir şeyle yakalamaya çalışırsınız. Bazı ördeklerin de altında hediye vardır ama orada çalışan çocuk siz tam yakalamak için uğraşırken etrafta dolaşıp bütün oltaları geri iter, sonra da dün bütün hediyeler bitti boşuna uğraşmayın hediye yok dedikten sonra da havuzun tepesinde birer torbanın içine eklenmiş fish fingerları gösterip olta ile onları yakalayın der ya… İşte izlerken tüm bu çağrışımlarla olanlara gülmeden edemedim. Daha pek çok görevlinin oradaki asli görevi aslında oyunun bir parçası olmak. Bunun için eğitim almış her çalışan. Birinci koşul gülümsememek. Somurtmak hatta! Burada Walt Disney’in ya da herhangi bir lunaparkların çalışanları ya da herhangi çalışan insanın işinde yaşadığı mutsuzluğu anlatıyorlar aslında. Orayı dolaşırken, kendinize sürekli bu veya daha pek çok soruyu sorduruyor. Kitap okuyormuş gibi.
Doğrusu anlatacak o kadar çok şey var ki, bir başka kısımda reklam panolarını açmak için anahtar ve onların içindekileri çıkarıp nasıl kendinizinkini asacağınızın eğitimini veriyorlar. Hatta bunu yapınca bir fotografını çekip bize yollarsanız internet sayfamızdan yayınlayacağız diyorlar. Bu arada not olarak da selfie yapmayın diyorlar. Kendinizi ihbar etmek istemezsiniz tabii ki. 🙂
O kadar çok şey var ki bu sergide, her birini tek tek anlatmak neredeyse imkansız zaten. Oldukça da uzattım sanırım. Ben muhtemelen bir kere daha gidip kaçırdığım şeyleri yakalamaya çalışırım. Bir önceki sergiden bu zamana Banksy çizgisini değiştirmeden diğer ressamlara da imkan sağlayarak karma bir sergi yapmış. Doğrusu kim bilir ne kadar sürdü böyle bir şeyi organize etmek. Bir de Banksy’nin tanınırlığı katlanarak artıyor sanki. Zaten önceki yıl onun için yapılan bir film malumunuz Oscar adayı olarak gösterilmişti. Amerikalılar gitgide daha çok anlıyorlar onu sanırım. Burada olandan daha fazla fotoğrafı Instagram hesabımdan paylaştım ve sürekli beğeni alıyor doğrusu bu çok şaşırttı beni. Tek kelime ile dün çok eğlendim kendi başıma harika bir deneyim yaşadım.
Ali İhsan Api ( 23.08.2015)