Decollage Art Space, fotoğraf sanatçısı Oktay Demirkesen ve heykeltıraş Nihat Arıkan’ın ‘An’da Asılı Kalan’ adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Farklı disiplinlerden iki sanatçı, yapıtlarında damlacıkların aldığı formu figüratif, üç boyutlu olarak yapıtlarına yansıtıyorlar. Suyun ve sanatın buluştuğu mekânda yapıtlara bütünsel bir yaklaşım sunuyor. Suyun sanata yansıdığı bu disiplinlerarası sergiye dair Oktay Demirkesen ve Nihat Arıkan ile konuştuk.
Decollage Art Space’te açılan “An’da Asılı Kalan” sergi mekânın dokusuna özgü, multidisipliner bir sergi. Öncelikle sizleri daha yakından tanıyabilir miyiz?
Oktay Demirkesen: Hekimim ve Üroloji uzmanıyım. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde akademik kariyer yaptım ve 25 yıldan fazla birçok farklı kademede çalıştım. Üniversiteden ayrılıp kurduğumuz özel bir merkezde meslek hayatımı sürdürmeye karar verdim. 2015 yılından beri de burada devam ediyorum. Yoğun meslek hayatı içinde 2010 yılında İFSAK’da fotoğrafla ilgili ilk ciddi eğitimleri aldıktan sonra, ilgim ve ayırdığım zaman giderek arttı. Yine akademisyenlikten kalma hevesle olsa gerek, Anadolu Üniversitesi Kameramanlık ve Fotoğrafçılık Ön Lisans programını tamamlayıp teknik bilgilerimi pekiştirdim. Pandemi dönemini unutmayalım. Her şeyin yavaşladığı o dönemde evde ilk makro fotoğrafçılık çalışmalarına başladım ve sergideki fotoğrafların ilk denemelerini de bu dönemde gerçekleştirdim. Günlük stresten sıyrılabilmek de hoşuma gitti sanırım, pandemiden sonra da devam ettim. Bazı fotoğraf dernekleri ve gruplarına dahil oldum, onlarla gezilere katıldım ve toplu sergilerde fotoğraflarım sergilendi. Ulusal ve uluslararası yarışmalara da katıldım ve ödüller kazandım. Bu süreçte çok değerli yerli ve yabancı hocaların projelerinde yer aldım. Yaklaşık 3 sene önce başladığımız An’da Asılı Kalan projesi de bu arada gelişti ve sergiye dönüştü.
Nihat Arıkan: Tıp doktoruyum. Babamın hatırını kırmamak için 1972 yılında öğrenci olarak Hacettepe Tıp Fakültesi’nde başladığım tıp serüvenimi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalında profesör olarak çalışırken; sanatla, özellikle heykelle, uğraşabilmek için 2014 yılında erken sayılabilecek bir yaşta emekli olup, hekimliği bırakarak sona erdirdim. Akademik bir heykel eğitimi almadım. Tıbbı bırakmadan önce Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Güzel Sanatlar öğretim üyesi Ali Asgar Çakmakçı ile Ankara’da bulunan atölyesinde bir süre heykel ve seramik çalıştıktan sonra kendi atölye ve sanatevimi açtım. Bir çok kişisel ve karma sergilere katıldım. Bu arada bir şiir ve bir kısa öykü kitabım yayınlandı.
Sergiye dair klasik bir soruyla başlayacak olursak, suyun sanata yansıması olarak yorumlayacağımız bu sergi fikri nasıl oluştu?
Oktay Demirkesen: Ben pandemi döneminde biraz önce değindiğim gibi, su ve damla fotoğraflarına merak salmıştım. Gerekli donanım ve düzeneği oluşturmam o zamana denk geliyor. Su damlalarının çarpışması sonucu her seferinde farklı formda ve renkte etkileyici kareler çıkması heyecan verici oluyor. Bir karenin, figürün tıpa tıp aynısını elde etmek neredeyse olanaksız. Bazı farklı denemeler de yaptım. Suya renkler verdim, ışıkların renkleri ile oynadım, arka planda renkli fonlar kullandım ve suyun estetik yanını daha fazla ortaya çıkarmaya çalıştım. Aslında sergideki fotoğrafları incelerseniz tüm bunları görebilirsiniz. Tabii işin içinde makro fotoğraf tekniğinin büyüsü de var. Gözle tam seçemediğimiz ayrıntıları bize harika bir şekilde göstermesi çok etkileyici gerçekten. Bu özellikler ve farklılıklar eserleri üretirken daha da gelişti.
Sergi oluşma sürecinden önce önemli bir noktadan bahsetmek gerekli. Biz Nihat Arıkan ile hem meslektaşız hem de aynı akademik alanda ve aynı bilimsel dernek çatısı altında çalıştık. Dolayısı ile birbirimizi uzun zamandan beri gayet iyi tanıyoruz. Bu sizin de ifade ettiğiniz multidisipliner çalışmayı çok kolaylaştırdı. Kendisi uzun zaman önce çok başarılı olan aktif meslek yaşantısını sonlandırıp sanatsal aktivitelerine başlamıştı. Bir başka sergisinde benim çektiğim damla fotoğraflarımı gösterince birlikte bir proje yapma fikri ortaya çıktı.
Nihat Arıkan: Bir fotoğraf sanatçısı arkadaşımla birlikte pandemi sürecinde üç yıl üzerinde çalıştığımız ve “Etkileşim” adını verdiğimiz; fotoğraftan heykele, heykelden fotoğrafa çalışmalardan oluşan bir projeyi 2021 yılında sergiledik. Bu projeden bahsederken Üroloji camiasından yakından tanıdığım ve çok iyi bir fotoğraf sanatçısı olduğunu bildiğim sevgili Prof.Dr.Oktay Demirkesen, kendi çektiği su damlacıkları fotoğraflarını gösterdi. O dönemde “an” kavramı üzerinde yoğunlaşmıştım. Bu konuda bazı şiirlerim de vardı ve heykel ile “an” ı nasıl anlatabilirim diye düşünüyordum. Oktay hocanın kısaca tekniğini de anlatarak gösterdiği fotoğraflar gerçekten an’ı yakalayan muhteşem karelerdi. Bu konu üzerinde konuşarak birkaç çalışma yaptık. Ben onun gönderdiği fotoğraflarda o an’da gördüğüm ya da hissettiklerimi üç boyutlu olarak ifade etmeye çalışıyordum. Ortaya gerçekten ikimizin de hoşlandığı sonuçlar çıkmaya başladı ve bu şekilde üç yıllık bir süreç sonunda bu sergi ortaya çıktı.
Serginin adı “An’da Asılı Kalan” neden bu adı seçtiniz?
Oktay Demirkesen: Adı aslında olayın kendisinde. Bu fotoğraflar sadece bir anı yansıtan görüntüler. Hepsi tek tek çekilen fotoğraflar. O nedenle hepsi birbirinden farklı ve o anın donması ile ortaya çıkan kareler. O an, bir anda gibi isimler düşünülürken sonunda bu isimde karar kılındı. Çok da güzel oldu.
Nihat Arıkan: Oktay Demirkesen her fotoğrafında bir an’ı yakalıyor. Aynen hayatlarımızda olduğu gibi, bir daha yakalanamayacak ama bir yerlerde asılı kalmış bir an bu. Ben de o fotoğrafa baktığım zaman, o an içinde bulunduğum duruma göre; o andaki duygusal durumum, belki o anda dinlediğim bir müzik ya da okuduğum kitaptaki bir cümle… Bir şeyler görüyor ya da hissediyorum ve bunları üç boyutlu olarak ifade etmeye çalışıyorum. Aynı fotoğrafı başka bir zamanda başka bir durumda görmüş olsam aynı biçimde mi ifade ederdim… Sanmıyorum. Ya da izleyiciler kendi “an” durumlarına göre benimle aynı şeyleri görüyor ve hissediyorlar mı? Sergiden aldığımız geri bildirimler bunun böyle olmadığını gösteriyor. Her izleyici o fotoğrafta kendi durumundaki o “an”ı yakalıyor doğal olarak. Yaşamlarımızda da böyle değil mi? “An” lar yaşıyoruz. Bunların çoğunun, o andaki durumumuzda farkında bile değiliz. Oysa anlar ne kadar önemli. Farkına varabilsek, algılayabilsek ve bunlara göre kararlar verip seçimler yapsaydık… Muhtemelen şimdi daha iyi ya da daha kötü ama kesinlikle daha farklı durumlarda olacaktık.
Decollage Art Space, farklı disiplinlerden sanat pratiklerine alan açan önemli bir platform. Mekânla buluşma nasıl gerçekleşti?
Oktay Demirkesen: Decollage Art Space gerçekten mükemmel bir sanat ortamı. Aslında sanatla ilgilenen herkesin bildiği bir yer. Sadece sergiler değil, birçok sanat aktivitesine ev sahipliği yapan bir mekân. Ben de ilk kez sergi alanını gezdiğimde özellikle heykel ve fotoğrafın bir arada sergilenebilmesi için ortamı çok uygun buldum, nitekim de mükemmel bir birliktelik oldu. Decollage Art Space çalışanlarının, ilk karşılaşmamızdan itibaren projemize ilgileri ve bize yaklaşımları son derece sıcaktı. O nedenle sergi hazırlık süreci çok sorunsuz seyretti. Bize bu ortamı sağlayan başta Viktorya Şahin olmak üzere tüm Decollage Art Space çalışanlarına teşekkür ederim.
Nihat Arıkan: Ben Ankara’da yaşıyorum. Decollage Art Space’in adını duymuştum ama nasıl bir mekan olduğuyla ilgili detaylı bilgim yoktu. Sevgili Oktay Demirkesen bir arkadaşı vasıtasıyla mekanla ilişkiye geçmiş. Birlikte giderek hem mekanı yerinde gördük, hem de mekan çalışanları ile tanıştık. Çok etkilendim. Öncelikle karşılaştığımız kişilerden. (Seray hanım, Fatih ve Erkan beyler daha sonra Melisa ve Victoria hanımlar) Bir çok yerde görmeye alışık olmadığımız, son derece samimi, yapıcı ve motive edici bir yaklaşımları vardı. Aslında mekanın tüm bölümleri çok etkileyiciydi ama özellikle sergi salonuna girdiğim zaman doğru mekanda olduğumu hissettim. Aslında düz olması gereken bir salona, birkaç küçük dokunuşla müthiş bir hareket ve canlılık kazandırılmıştı. Serginizin teması ne olursa olsun mekandaki bu hareket hissi çok önemli. Hele tema, “su damlacığı” ve bu damlacıkta yakalanan “an” ise.
Fotoğraf ve heykel iki ayrı sanat pratiği olan sanat dalı. Bu serginin hazırlık sürecinden bahseder misiniz? Yolunuz nasıl kesişti?
Oktay Demirkesen: Daha önce de bahsettiğim gibi Nihat Arıkan ile birbirimizi uzun zamandan beri tanıyoruz, kendisi hocamdır. Mesleki olarak da paylaştığımız pek çok şey vardır. Bu bizim yaklaşık 3 sene süren projede sorunsuz çalışmamızı sağlayan en önemli faktör. Dediğiniz çok doğru, fotoğraf ve heykel gibi iki ayrı pratiği olan sanat dalını bir projede buluşturmak zor. Çok fazla da örneğini olduğunu sanmıyorum. Nihat Arıkan fotoğrafları ilk gördüğünde etkilendiğini ve onlara heykel yapmak istediğini söyledi. Ben kendisine birkaç adet gönderdim ve bir süre sonra yarattığı heykelleri göndermeye başlayınca projenin gerçekleşeceği, ilerleyeceği netleşti. Daha sonra kendisinin Ankara’daki stüdyosunda bir araya geldik. Ayrıntıları netleştirerek çalışmalarımıza devam ettik. Ondan sonra da sergi aşamasına gelecek şekilde ilerledik. Çok zevkli ve heyecan verici bir süreçti. Su damlalarının çarpışması ile ortaya çıkan renkli ve estetik formlardan esinlenerek, hissedilenin bir başka sanat dalı ile yorumlanması çok değerli. Örneği yok. Bu benim fotoğraflarıma da bana göre heykellere de değer kattı. Sanatseverleri bir şekilde düşünmeye sevk etti diye kabul ediyorum. İşte eserler bu duygular ve heyecanla yaratıldı ve sergi haline geldi. Bu arada 1 isimsiz fotoğrafımız-heykelimiz var. Sergiyi ziyaret edenlerden sergiyi gezdikten sonra onlara bir isim vermesini istiyoruz. Sergi sonunda bu öneriler arasından birini seçeceğiz. Bunun amacı ziyaretçilerimizi biraz daha fazla düşünmeye ve aktif olmaya davet etmekti. Sorular ve yorumlardan harika bir isim bulacağımızdan hiç şüphem yok.
Nihat Arıkan: Sanıyorum bunu ikinci sorunuzda detaylı olarak açıkladım.
Yapıtların birbiriyle ve mekânla uyumu göz alıcı. Suyun akışkanlığı, dönüşümü hayli çarpıcı. Buradan hareketle su size nasıl ilham oldu?
Oktay Demirkesen: Su gerçekten hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Küresel ısınma, artan nüfus ile giderek daha önemli bir hale geliyor. Bu özellikleriyle su benim de bildiğim birçok fotoğraf projesine konu oldu. Bu özelliklerinin ötesinde suyun çok estetik yönleri de var. Ben işte suyun bu özelliğini kullanmak istedim. Tabii formlar kendiliğinden ve bire bir tekrarlanmayacak şekilde oluşuyor. Ancak bir şekilde renklerine de müdahale ettiğinizde görüntüler çok güzel. İşte bu hali Nihat Arıkan’a etkileyici geldi. Benim tüm damla arşivimi inceleyerek kendisine ilham veren, heykel yapma heyecanını sağlayanları kullanarak eserlerini oluşturdu. Mekân daha önce belirttiğim gibi, çok olağanüstü bir şekilde hem her fotoğraf-heykel ikilisini diğerlerinden ayırdı, hem de serginin tümünde bir bütünlük sağladı.
Nihat Arıkan: Yapıtların birbiriyle uyumu hakkında benim değil izleyicinin kararı önemli. Böyle bir uyum yakalayabilmişsek ne güzel. Ama yukarıda da belirttiğim gibi mekanın kendisi de burada çok önemli. Zaten bir heykelin sergilendiği doğru mekan o heykele ek bir boyut katacaktır ya da yanlış bir mekan seçmişseniz, heykelleriniz bırakın ek bir boyut kazanmayı, tümüyle statik bir biçime de dönüşebilir.
İnsan-doğa ilişkisi sanatçıların önemli meselelerinden. Yapıtlarınızda farklı teknik ve malzeme kullanımını görüyoruz. Bize biraz bu konuda bilgi verir misiniz?
Oktay Demirkesen: Teknik sırlarımın ayrıntılarını sizinle paylaştım aslında. Öncelikle ana malzememiz su. Ancak bazılarında kıvam artırıcı ve/veya renk veren sıvılar da var. Arka fonda kendi fotoğraflarımı, dergilerden kestiğim renkli sayfaları, evdeki tabloları denedim. Bazıları damlada oluşan yansımadan dolayı seçilebiliyor. Işık olarak flaş ve paraflaşlarım var, onların önüne renkli şeffaflar koyarak farklı renkler elde etmeye çalıştım. Bunun bir düzeni yok. O an nasıl bir şey istediysem, nasıl uygun gördüysem o şekilde teknikleri ve renkleri kombine ederek kullandım. Bu arada damlaları erken veya geç çarpıştırarak farklı formlar da elde etmeye çalıştım. Ancak oluşan figürlerin hele de bu sergide yer alan fotoğrafların tıpa tıp aynısını oluşturmak olanaksız.
Sık sorulduğu ve yorumlandığı için değinmek istediğim 2 nokta var. Birincisi bu çekimler seri çekim değildir. Yani oldukça sabır ve zaman gerektirir. İkincisi bunlar tamamen bilgisayarda belli programlarda üretilmiş yapay zekâ ürünü fotoğraflar değildir.
Nihat Arıkan: Ben otuz dört yıl bir cerrah olarak çalıştım. Bu süreçte insan bedeninin fiziksel yapısını anlamak önceliğimdi. Oysa insanın iç dünyasının karmaşıklığını ve duygularını anlamaya çalışmak benim için her zaman daha ilginç olmuştu. Heykel çalışmalarımda seçtiğim temaların arkasında kendi deneyimlerim, gözlemlerim ve insan doğasının derinliklerini anlamaya yönelik arayışlarım yatıyor. Zaten bunun için tıbbı bırakıp sanatı seçtim. Her heykelimde bir öykü anlatmaya çalışıyorum ve kendi iç dünyamda bir yolculuğa çıkıyorum. Başlangıçta sadece kil ile çalışıyordum sonra buna metal eklendi. Bir süre sonra kil ile metali birlikte kullanmaya başladım. Farklı malzemeler ile kendimi daha özgür ifade edebiliyorum. Heykeller daha bir hareket kazanıyor. Hele su damlacığı gibi bir temada kendinizi anlatmaya çalışıyorsanız, heykellerinize o akıcılığı farklı malzemeler kullanarak daha doğru, daha zengin bir biçimde verebiliyorsunuz.
Yapıtları soyut figüratif formda yorumlamak ve sanatın gerçekliği hakkında neler söylemek istersiniz.
Oktay Demirkesen: Aslında soyut figüratif yorumlama günümüz modern sanatın galiba vazgeçilmez bir ögesi. Bu sanatçıya da sanatsevere de özgürlük veriyor aslında. Hayallerinizi ve duygularınızı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Yapıtlar, eserler sanatseverlere birbirinden farklı şeyler düşündürüyorsa o kadar değerli, o kadar zengin. Bence bunun en önemli yanı da yaratıcılığı ve bunu paylaşmanın önünü açması. Sergideki eserler de ziyaretçilere farklı şeyler hissettirebilir. Böylesi bizim için de mutluluk verici olur.
Nihat Arıkan: Önce de söylediğim gibi akademik bir heykel eğitimi almadım. Belki bu nedenle de “ism” lerle çok fazla takıntılı değilim. Cerrahi çalışabileceğiniz en somut alanlardan biridir. Cerrahiyle duygularınızı ifade edemezsiniz. Yapmanız gereken belirli kurallara uymak ve belli teknikleri en iyi biçimde uygulamaktır. Günümüzde sanat nedir ya da hangisi sanattır diye bir soru sorduğunuz zaman alacağınız o kadar çok cevap var ki… Ben yıllarca insanın iç dünyasından çok anatomisiyle ilgilendikten sonra, bugün sanat aracılığıyla duygularımı ifade etmeye çalışırken hiçbir kural ya da teknikle kendimi sınırlamamaya çalışıyorum, ancak yaklaşık on beş yılın sonunda soyut figüratif anlatım biçiminin benim için en uygun tarz olduğunu görüyorum.