Çocuk
Sondan başladın yine. Kahredici, bitişi bulmak; yine ortalarda bir yerde. Öyle deme, eğlenceli de.
Sana bir sorusu var ufaklığın. Soru da olsa, hep bir ufaklık, hep bir telaş söz konusu.
Ve unutulmuş çoktan, büyük dertler…
Sana dair paylar var be ufaklık. Öyle ufak tefek de değil, kallavi ve bol keseden. Tanrı payı, anla işte.
Parsel, dua, medet… Koş hadi cennet cennet…
Yetenekli de olurmuş, bildiği işi yaparsa insan. Büyük yetenek şu insan, yaratıların dibi.
Ve işte bir ufaklık daha. Hemen peşinden bir diğeri; ve tabii diğerleri… Aferin be yumurtalar, kıskançlıktan çatır çatır çatladı kabuklar.
Seni özlüyorum be ufaklık. Hemen şu düz duvarın önünde özlüyorum seni. Sesin soluğun da çıkmazdı, ergenlik denen o duvar yıkılmasaydı.
Küsursuz cinayet yoktur; yarım bile öldüremezsin bazılarını. Ve senle büyümüş çocukluk leşleri… İşte kıpırdıyor bazıları; içinde, orada bir yerlerde
Gel otur be çocuk! Bak, taş gibi de işçilik, hep bir olmamışın işçiliği. Ve düz duvara tırmanmak, büyümek; büyüyüp de olamamak.
Evet, taş gibi de işçiliğin var açıkçası. Gayet de iyi fırlamışsın rampandan. Özene bezene yerleştirilip, özene bezene palazlandırılmış olmalısın. İyisin çocuk, iyisin!
Fabrikadan yeni çıkmışcasına bir çocuk ve duygudan yoksun mekanik sözlerle kuşatılmış, yapayalnız dolanıyordu ortalarda. Kimseye de bir yararı yoktu, sadece yaşamak niyetindeydi. Zararı mı? Boş verin onu. Zararlar karşılanabilir, her ne kadar telafisi olamasa da.
Ve ilk öğretilen şey karşılık oldu; ona ve ardından gelenlere… Karşılık beklentiyi, beklenti de umudu doğurdu. Ne saçma düzenek! Benin merkezinde dolanan bir sürü ıvır zıvır. Uydu müsveddesi desen, değil; gezegen atığı desen, hiç değil. Ucube bir boşta gezerlik, hayta bir açığa alınmışlık. Çok matrak adamlar şu düzen kurucular, beden ve atık yapıcılar.
Kurşuna dizilen çocukluk leşlerinden geçilmiyordu duvar dipleri. Ve asıl kokuşmuşluğun kaynağıydı beklenti. Beden büyüdükçe umut da büyüyor, hiçbir şey umut kadar kötü kokmuyordu.
Söz ve su vermiştiniz bana: Çocukluğumu bırakacak, geri kalanımla zamanı ve tanrıları oyalayacaktınız. Siz kim, söz tutmak kim!
Büyüyorum… Bana bulaştırdığınız lanetle büyüyorum. Aklım almıyor sayıları. Aklım almıyor, çoğalmanın eroinden beter yoksunluğunda yayılmaya gereksinim duyan öbekleri. Ve nasıl da yanlış anlamışız yayılmayı! Klonlarımdan saçma sapan bir çorba, büyümek diye önüme sunulan ve sürekli aynı kıyafeti giymenin laneti, arketip olmak.
Patlayacak kıvama gelene dek şişir, sonra en ufak bir temasta patlamasını bekle. Hep aynı lanet düzeneklerle patlatıp yok ediyorlar çocuklukları; büyük keyif doğrusu.
Hadi kaçıralım keyifleri! Bağ ya da bağlantı fark etmez, yeteri kadar koparıp sökebilirsek yapışan ve yapıştıranları, hisleri ve temasları da önleyebiliriz belki. Sonuçta, arındırılmak ve bulaşmanın henüz başlamadığı noktaya geri dönmek değil midir çocuk olmak? Hele bir gelelim de o noktaya, gerisi kolay.
Kenan Yaşar
Çocukluğuma gittim resmen; ilahi yazar bey/beyen evlatım. Sisi teessüfle garşıladım bi de. Hiç böyle çocukluk olur mu; kapkara ve de karalar karası! O nasıl çocuklukmuş öyle. Üçüncü paragraftan sonra intiharı bile düşüntüm. Çok yajlı olduğum üçün vazgeçtim; ilahi sizi! Teşekkürler yine de, kalem, silgi ve bitikareli defterinize zahlık!