Merhaba,
Hoş geldiniz.
Ben İlyas…
Gabo İllias, Gabriel Garcia Marquez’ın yazmış olduğu Yüzyıllık Yalnızlığı eserinin kıymetli bir okuyucusunun ve çelebiler yurdu Yozgat’ın en güzel hemşehrilerden birinin bir o kadar sempatik bir o kadar ……….. hikayesi.
Giriş kısmında yer alan noktalı alanı size bırakmak istedim. Çünkü gerçekten her izlediğinizde ya da farklı dönemlerde bu süreci değerlendirdiğinizde estetik bir sınıflandırma – sıfatlandırma yapacağınızı düşünüyorum. Eğer oyun öncesinde vaktiniz olursa Karaköy’de bir kahve ile güzel bir akşam üzeri geçirdikten sonra nostalji tramvay ile Şişhane’ye doğru güzel bir yolculuk yaparak Asmalı Sahne ekibini keşfetmeye başlayabilirsiniz. Bosna Savaşı ve Aliya İzzetbegoviç’in hayatını anlatan Bilge Kral-Aliya adlı oyunun da yazarı olan Elçin GÜRLER’i oyun öncesinde tanımanızı, diğer eserlerini ve bu dünyadaki arayışını birçok çalışmalarında gözlemleyebilirsiniz.
Oyun sonrasında kendisi ile Asmalı Sahne holinde güzel bir sohbet esnasında yüreğinde ki o, kışın ortasında içimizin üşüdüğü ve koklayarak içtiğimiz bir çay gibi yanan ve bunu insanlar ile paylaşmak isteyen bir Elçin gördük. Biz kendisini ufak ufak tanımaya başladık fakat onun da bir arayış içerisinde olduğunu düşündüğümüz için birçok oyununu ya da ruhunun dokunduğu projeleri gözlemlemeye devam edeceğiz.
Elçin GÜRLER; oyunları, derin duyguları ve toplumsal meseleleri ustalıkla işleyen bir sanatçı. Derinlemesine karakter analizleri ve çarpıcı diyaloglarıyla dikkat çeken bir kalem. İzleyicilere düşündürücü anlar yaşatırken, kırılgan insan ilişkileri üzerine yoğunlaşıyor. İnsan ilişkileri, aile dinamikleri, toplumsal sorunlar ve kadın hakları gibi önemli konuları cesurca ele alması ile dikkat çekiyor. Karmaşık duygusal geçmişleri empati kurmaya teşvik ediyor.
Sonuç olarak; Türk Tiyatrosunun değerli bir üyesi. Sanat dünyasına önemli katkıları olması sebebiyle kendisinin gelecekteki projelerini merakla bekliyor ve Türk Tiyatrosunun daha da zenginleşmesini umuyoruz.
Eee oyunumuzun yazarı hakkında düşüncelerimizi ve duygularımızı paylaştıktan sonra sahneye doğru adım adım ilerleyelim.
Asmalı Sahne ekibi son oyunda teknik aksaklık sebebiyle birkaç noktasında sıkıntı yaşasa da Türk tiyatrosunun yetenekli isimlerinden Lütfi Can sahne de tek kişilik dev bir performans sergileyerek bizi derin bir duygusal yolculuğa çıkarttı.. Can, bizi kapıdan içeri aldıktan sonra farklı bir dünyaya doğru yolculuğa başladık. Her duygu ve düşünceyi çok iyi bir şekilde işledi. Tek kişilik performans ile bizi birçok karakteri, insanların hikayelerini ve duygularını tatlı dokunuşları çok güzel aktardı. Sahne hakimiyeti, oyun boyunca kesintisiz bir enerji sunması, karakterin içsel çatışmalarını ve duygusal zorluklarını yansıtma konusundaki oyunculuğu, izleyicileri derinden etkiledi. Bununla birlikte, oyunun bazı bölümlerinde tempoda hafif inişler yaşandı. Özellikle duyguların yoğun yaşandığı anlarda, hızlı geçişlerin daha dikkatli bir şekilde yapılması, seyircinin olaylara daha iyi odaklanmasını sağlayabileceğini belirtmeden geçmek istemedim.
Sonuç olarak, karakter derinliği, sahne hakimiyeti ve duygusal yoğunluğu, seyirciyi etkileyici bir yolculuğa çıkarıyor. Oyunun güçlü temaları ve Lütfi Can’ın çarpıcı performansı, izleyiciye unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Biraz Gabo Biraz İllias;
“İllias” deyince akla elbette rüzgara ve yağmura hükmeden Semavi inançlara sahip insanlar için çok kıymetli bir peygamber geliyor izleyicinin aklına. Bu güzel eserde ise bizim “İlyas” bir güvenlik görevlisi olarak çıkıyor karşımıza. Rüzgara olmasa da halkımızın deyişle “Kentin zaptiyesi” oluyor adeta. Nasıl ki her peygamberin deva bulması gereken bir dert varsa bizim İlyas’ta içinde öyle yaşıyor dertlerini; devası ise geç kalınmış pişmanlıklar durağında bekliyor bizi. Her peygamber aşikar ki kendi yaşadığı coğrafyaya ve topluma bir mesaj getirir. Sesi ta ki semada yükselinceye kadar durmaz. Bizim İlyas ise düşünsenize Yozgatlı bir ailenin ortanca çocuğu…
Yozgat’ta yaşadığı coğrafyadan çıkıp büyük bir şehre gelen karakterimiz elbette önce bir kültür şokuyla karşılaşıyor; derler ya giden geri gelmez diye. Lakin bu sefer öyle değil bizim İlyas orada bir köy var uzakta şarkısını duymuş olacak ki kendi yurdunda kalmaya devam ediyor. Tam burada belirtmek gerekir biz insanlar kitapların kapaklarının güzelliği ile satın alma iç güdüsünde oluruz; iki kelimeden bahsetmek istiyorum: “zahir” yani görünen ve “zevahir” görünenin ardındaki. Neden peki bu kelimeler? Günlük hayatta her sabah gördüğümüz ama adını bilmediğimiz bir gün olsun simalarına bakmadığımız insanlardan sadece biri İlyas. Ama unutmayalım yetiş ya Hızır da diyerek çıkabilir karşınıza , gök gürlediğinde Zeus yine kızdı da diyebilir.
İlyas’ı anlamak elbette kolay olmadı. Her yaşayan ruhun içinde bazı yaraları vardır ya oyunun başlaması ile beraber sizde o yaralardan bir tanesine tanık olacaksınız. Tek perde ve tek oyundan oluşan bu eserde güneş dünyanın eksenini her döndüğünde değişimin biz insanlar için başladığı aşikar. Lakin acıda sevinçte bu duyguların içinde.
İyi bilinir ki her okuyucunun her hayalperestin hayatına koymuş olduğu bir yazar ve bir eser vardır. Benim için Ahmet Hamdi’dir bir başkası için Nazım Hikmet bizim İlyas için ise Marquez yani kısaca lakabı ile söylersek Gabo gibi yüreğiyle tüm duygularına açıklayabilen Yozgatlı bir güvenlik görevlisi.
Gabriel Garcia Marquez’ın deyişiyle;
“Gereksinim duyduğum tek şey beni anlayan birisi’ diyordu. Anlamadığımız,hikayesini bilmediğimiz insanlara kulak verelim ve emin olalım hayallerine tutunmuş İlyas’lar hep içimizde var olacak…
Görüşmek üzere…
Tekin Kaya - Talha Tarık Taşören