Ataşehir Belediyesi, Türkiye’de ilk ve en kapsamlı akordeon etkinliği olan “Uluslararası İstanbul Akordeon Festivali” ile dünyanın çeşitli noktalarından gelen akordeon sanatçılarıyla izleyenleri unutulmaz bir deneyime davet ediyor. Akordeon ve Körüklü Çalgılar Eğitim ve Uygulama Çalışmaları Derneği (AKORDER), İstanbul Okan Üniversitesi ve Dünya Akordeon Konfederasyonu ve Ataşehir Belediyesi ortaklığıyla gerçekleştirilen, farklı kültürlerin buluşturan 3. Uluslararası İstanbul Akordeon Festivali üstüne festival müzik direktörü Aziz Ali Elyağutu ile konuştuk.
Ataşehir Belediyesi, Akordeon ve Körüklü Çalgılar Eğitim ve Uygulama Çalışmaları Derneği, İstanbul Okan Üniversitesi, Dünya Akordeon Federasyonu iş birliği ile gerçekleşen 3. Uluslararası İstanbul Akordeon Festivali’nin genel sanat yönetmenliğini üstleniyorsunuz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Aziz Ali Elyağutu: 16 Ocak 1967 İstanbul doğumluyum. Kafkasya kültür coğrafyasında Transkafkasya kökenli bir ailenin Azerbaycan’dan gelip, birkaç km ötede Kars’ta durup orada yaşamaya devam eden ailenin İstanbul’da doğan çocuğuyum. Bunu neden söylüyorum. Akordeon ile olan ilgimin bir bölümü buradan, fakat akordeona olan ilgimi yalnızca kökene bağlamak akordeona da haksızlık olur. Türkiye’de akordeon meselesinin beslendiği ana nüfus kaynaklarından bir tanesinin Kafkasya kökenli insanlardan Kafkas kültüründen gelen biri olarak, bu çalgıyı çalan, çalmak isteyen sonra bu konuda uzmanlaşmaya çalışan, ustalaşmaya çalışan epey bir dönem bu kültürün birçok repertuarını seslendiren biriyim. Bu işi yaparken de bu ülkede bu konuya dair bir okullaşmanın olmamasının da birçok olumsuzluğunu derinden yaşayan nesildenim, çünkü benden önceki neslin okullaşma konusunu önemsediğini düşünmüyorum. Kaynaksızlık dahi bunun ispatlarındandır. İlk, orta, lise tahsilinden sonra toplumun malum baskılarından dolayı, bir okul okuma gereği ile iş idaresi denemesi, son sınıftan ayrılıp sınır yaşında konservatuvara giriş, 1997 senesinde mezun olup bir yıl öğretmenliğe atama isteyip bu arada da yüksek lisansına devam ettim. Daha sonra İstanbul Okan Üniversitesi sosyal bilimlerinde müzik ana dalında yüksek lisansını tamamlayıp bu arada da akordeon ve garmon üzerine metot yazmış ve bunu müfredata dönüştürüp yüksek lisans ve lisans düzeyinde eğitim veren mezunlar veren biriyim. Evliyim, üç çocuk babasıyım. Dünya Akordeon Konfederasyonu Türkiye delegesiyim. Akorder derneğinin kurucusuyum. Dans ve müzik ana sanat dallarında öğretimlerim söz konusu. Dans tiyatrosu gösteriler vs ve bunların üretimler yapabileceği kuruluşların, kurumların ya da derneklerin toplulukların da kurucusuyum.
Akordeonu diğer müzik aletlerinden ayıran unsurlar nelerdir?
Aziz Ali Elyağutu: Akordeona dair özel özellikten bahsetmek gerekirse o şudur ki, Dünya üzerinde birçok enstrümandan ya da hemen hepsinden ayıran özellik, Piyano gibi senfonik bir eseri eşlik gerektirmeden büyük eserleri tek başına çalabilen iki çalgıdan biridir. Tek başına senfonik bir eseri polifonik seslendirebilen çalgılar arp, harmonyum, kanun. Bunları da söyleyebiliriz ancak bunlar içerisinde kendisini yine özellikli kılabilecek bir durumdan bahsetmek gerekirse; sağlamlığı, taşınabilirliği zaten bu da onun varlık sebeplerinden, oluşturulma icat edilme sebeplerindendir. Bunlar söylenebilir. Müzik eğitiminde ve eğitim müziğinde kullanılabilirliği özelliği olarak görülür ortaya çıkış kabul edilmelidir. Bir tek bizim ülkemizde kabul edilmediği üzere bu da aslında ayrı bir konu. Bu kadar çok uğraşıp anlatmaya çalışırken bir sonuç üretememe durumu da ayrı bir durumdur.
Akordeon neden eğitim müziğinde olmalıdır, ya da müzik eğitiminde olmalıdır. Çünkü entonasyon yani doğru sesletme sorunu yaşatmayan çalgılardandır. Dolayısıyla entonasyon nasıl bir eğitim süreç ise entonasyonda müzik eğitiminde bilinmesi yapılması öğretilmesi geçilmesi gereken bir süreçtir. Dolayısıyla zaman unsurunu ekonomik kullanabileceğiniz öğretim çalgılarından birisi olarak dünya değerlendiriyor, biz değerlendiremiyoruz. Bu özellikler söylenebilir.
Akordeon ile ne zaman tanıştınız? Akordeon dışında hangi enstrümanları çalıyorsunuz? Akordeon’un sizin için anlamı nedir?
Aziz Ali Elyağutu: Akordeonun benim için anlamı hayatımın önemli bir bölümüdür. Dostumdur. Birçok dostum düşünülürse beni terk etmeyendir. Ben onu çok terk etmişimdir ama o beni terk etmemiştir.
Körüklü çalgılar içerisinde hepsini çalmak isterdim ama yapabildiğim sadece piyano klavye standart bas akordeon ve Azerbaycan garmonu ve Gürcü garmonudur. Piyanoyu çalıyorum demek istemem ama pra piyano üstünde bir piyano çaldığımı düşünebilirim fakat piyano çalmak istemem ve yapmak da öyle gözükmek de istemem. Bu edepten dolayı, piyanistlere ayıp olacağından dolayı yapmam istemem. Fakat piyanistler bu kadar hassas davranmıyorlar ama…
Konservatuar sazım kemençedir ama hiçbir zaman çaldığımı düşünmüyorum. Sadece etütleri çaldım ve mezun oldum. Küçükken müzik eğitimine başlarken vandolin kursuna göndermişlerdi ama zaten benim o zamanlardan beri gözümde akordeon çalmak vardı. Dayılarımın çaldığı gibi düğünlere götürdüklerinde beni o zamanki üstatlardan gördüğüm akordeonlar hep hayalimde vardı. 6 yaşımdaki müzik eğitiminden istifa ettikten sonra 13 yaşımda kendiliğimden başladığım süreçle akerdeonla buluştu. Keza dansla da öyle oldu. 13-15 yaş arası piyasa yeter düzeyde çalabildiğim üst düzey bir seviyeye çıktığı için benden önceki jenerasyonlarımla ağabeylerim hatta dedelerim bile bulunduğu meclislere girebilme şansına sahip oldum ki bu benim etnokoreolojik anlamdaki evrenime de çok anlamlı katkıları olmuş, yıllar sonra yapmış olduğum dansla ilgili araştırmalarımda benim bu bilgilerin ve bu görgülerin beni nasıl yönlendirdiği, doğru soruları nasıl sorduğumun kaynağı olduğunun farkına varmamı da sağladı. Keza müzik için de aynı şeyler geçerli. 13 yaşımızı küçüklüğümüzdeki hayallerimizin üzerine akordeona dokunarak bir şeyler üretebilmeyi o yaş sayarsak, akordeon ile tanışmayı 6, başlamayı 13 diyelim.
Akordeon eğitimi üstüne metot kitabınız yakında yayımlanıyor. Bize dünyada ve ülkemizde akordeon eğitimindeki farklılıklardan söz eder misiniz?
Aziz Ali Elyağutu: İstanbul Okan Üniversitesi Konservatuarı yayını olarak, İstanbul Üniversitesi yayını olarak çıkacak akordeon ve garmon metodum. Böyle bir metoda niye ihtiyaç var? Çünkü bizim ülkemizde sıfırdan ustalığa hazırlık düzeyine getiren bir eğitim öğretim süreci yok. İlköğretim, ortaöğretim sürecini karşılayan bir eğitim öğretim programı yok. Ülkemizde var olan akordeonla ilgili eğitimler tabiri yerindeyse oyuncak eğitimler, heveskâr eğitimleridir. Hiçbirisi literatüre hazır öğrenci yetiştiremez. Bunu kimseyi kötülemek için söylemiyorum. Onlar da o gereklilikte yani onlarda öğreten kimlerse çok özel eğitimler vermeye çalışsalar zaten öğrenci kaçar. Nitekim benim bütün öğrencilerim kaçıyor. Bir ay sürmüyor, çünkü baştan da söylüyorum. Etüt kaçırırsanız zaten ben bırakırım, diyorum. Etüdü başaramayan kendisi gidiyor. Çünkü insanların yaşantıları içerisinde zamanlarını hiçbir şeye vermeden almak bana göre bir şey değil. Bir öğretmene göre bir şey değil. Dolayısıyla zaten metodu da ihtiyaçtan dolayı yazdım. Müfredatta zaten bu sebepten dolayı var.
Biz de zaten bir kere akordeon eğitimi yok. Yeni yeni başladığını söyleyebiliriz. Bundan 10 sene evvel, 8 senelik bir süreç. Aydın Yavaş hocanın Uludağ Üniversitesi’ndeki çabasından bahsedebiliriz. Ondan evvel Ege Üniversitesi’nde Servar Kerimoğlu meslek çalgısı olarak çok spesifik bir katkısı olduğunu söyleyebiliriz. 50 yıl öncelerinden Ankara’da Kemal Eroğlu’nun akordeon eğitimlerinden ondan da önce gayrimüslim vatandaşlarımızın akordeon üstatlığından ve onların öğrencilerinden bahsedebiliriz ama bunlar formal eğitim olarak kabul edilecek şeyler değil. Münferit şeyler. Bizim ülkemizde köy enstitülerindeki eğitimden sonra kapatıldıktan sonra her şey gibi bu konu da yok olmuştur. Köy enstitüleri programlandığında müzik eğitimde 4 tane temel çalgı olarak akordeonun seçilmesi rastlantı bir mesele değildir. Dünyada eğitim müziğinde ve müzik eğitiminde ikisi farklı kavramlardır. Akordeonun var olduğunu birçok ülkede var olduğunu istisnasız görürsünüz. Yine en azından bazı sorunlarını çözmüş rasyonaliteye önem veren bütün ülkelerde bu konuya dahil en az bir okul bulursunuz. Okullaşma yoksa bunu karşılayabilecek sertifika programları bulabilirsiniz. Bilimsel hazırlık kabul edilebilecek transkripsiyonda bunu karşılayabilecek programlar bulabilirsiniz ama ne yazık ki bizim ülkemizde belediye konservatuarlarında bile bunu açtıramıyoruz ama bu durumda İstanbul Okan Üniversitesi kurucu müdürü Sn. Çetin Körükçüoğlu’nun hakkını teslim etmemiz gerekir. Bugün bu ülkede akordeon lisans meslek çalgısı bölümü de açabilmiş değiliz. Çünkü ben yabancı dile geçemediğim için yazdığım kitabın doktorasını tamamlayamıyorum. Doktorandım ama dil geçemediğim için doktora belgesini alamıyorum. Dolayısıyla ben de bölümü kuramıyorum. Türkiye’de bir okulun bölümü üniversitede açılabilmesi için doktor gerekiyor. Şimdi kitabın bilgisini ben üreteyim, sonra İngilizce bilen biri gelecek o kitabın eğitimini yapacak. Peki onun yapabilitesini nereden alacağız. Bilginin karşılı mıdır, doktora yoksa o bilginin yanında bilinen diğer şeylerin karşılığı mıdır? Bırakın akordeon meselesini Türkiye’deki eğitim meselesine dair bir söz de buradan ben söyleyeyim. Kimseden de korkum yok. İspatını da yapabileceğim üzere daha herhangi bir yabancı dilde adres tarif edemeyen profesörler var. Anlatsınlar bana nasıl geçmişler o sınavı. Ben konuştuğum Almanya’dan girip 30 alıyorum. Hiç bilmediğim İngilizceden giriyorum ondan da 30 alıyorum. Sap saman karışık.
Akordeon eğitimindeki farklılıklardan şöyle bahsedeyim. Formal eğitim dünyada var bizde yok. Şuanda bir tane var öğrenci Cenk Ayaz. Ondan öncede yüksek lisans öğrencileri mezundur. Gülşah Saygın Kaptaş, Ercan Taşdemir, Emre Koyumcu, Okan Kılıç vs sayabiliriz. Bunlar Türkiye’de çok özel ve başarılı müzisyenler. Onların bile yüksek lisans programından mezun olmasının yeter anlamı ifade etmediğini söylemeliyim. Sorunumuz bizim çalgın eğitiminin formal eğitim sürecinde örneğin güzel sanatlarda çalgı dersi olarak başlatmamızdır ya da başlatamamamızdır. Dünya’da bu konu çoktan aşılmıştır. Dünya’da bir akordeon çalgısının eğitimi diğer başka kendi rüştünü ispatlamış müzik eğitimi veya müzik sanat için olması gereken diğer bütün enstrümanlar gibi 12 ila 19 senelik eğitim süreçlerinden sonra insanların aldıkları degorin söz konusudur. Master, lise bölümü lisans degeresi yok. Biz de böyle şeylerin yeni başladığını söyleyebiliriz. Tek bir öğrencinin rekabet sorunu da olmadığı için müfredatı devam ettirebilmek adına öğrencime sunduğum müsamalarla yapacağım, kendi içimde yapacağım savaşlarla yapacağım bir durum bu. Dünyayı karşılayan bir şeyimiz yok. Bununla ilgili çalıştay yaptık ki, çalıştay da çok ciddi yabancı hocalar bulundu. Dedim ki Türkiye’ye has bir akardeon eğitim modeli çıkartalım. Ne demek istiyorsun, dediler. Biz de dedik ki ‘sizin anlattığınız 14, 16, 19 sene, biz bunu kimseye anlatamayız. Kimse de bu işin altına elini koymaz.’ Yapabileceğimiz şey şudur dedim: ‘4 sene lise, 4 senede lisans programını öyle yoğunlaştırarak bir müfredat hazırlamalıyız ki, 4 sene 2+2 sertifika programı ya da yarı zamanlı program. Onu bilimsel hazırlık kabul ettirip böyle hülle yollarla bir üniversite programına çocuğu getirip, bilimsel hazırlık okuduğunu kabul ettirip sonra yüksek lisans yaptırıp falan filan böyle 8 senenin altında bir programla iki anahtarlı çalgıyı okutamayacağımız için literatürü hazırlayamayacağımız için … Bunu da neden söyleyebiliyoruz. Zaten Türkiye’de 8 senenin üstünde bir ön eğitim yok ki. Bugün güzel sanatlardan 4 senede mezun oluyorsunuz. Güzel sanatların içi can acıtıyor, içler acısı. Onun üzerine 4 sene okuyorsunuz. Temel olarak bu var. Türkiye’de müzik deyince eğitimi bu kadar. Sanki resim deyince farklı mı? Özetle şöyle söyleyelim, hiçbir şekilde dünyanın yarısından yanından bile geçemeyecek bir formal eğitim eksikliğimiz söz konusudur. Derneğimizin ve şahsi çabamda buna göredir.
Akordeon Kafkasya’dan Balkanlar’a, Avrupa’dan Latin Amerika’ya yolculuk etmiş ”devrimci” bir müzik aleti. Bize her ülkede farklı sesler uymamızı sağlayan akordeonun yolculuğundan söz eder misiniz?
Aziz Ali Elyağutu: Birkaç yazımda bu yakından bahsettiğim gibi bu benim de düşüncemdir. Akordeon bir hristiyan köken kültür çalgısı olmasına rağmen Avrupa’daki sanayi devrimi sonrası nüfusla ilgili sorunlar vs sonrası dünyaya bu sömürgen Avrupa düzeninin yani beyaz erkeklerin medeniyet bizde önermesi üstündeki dünyayı emperme haklarını kendilerinde gördükleri süreç koloniyel sonrasında aslında suni yaratılmış ihtiyaç haline getirilmiş. Sonrasında akordeon fabrikaları kurulmuştur. Sonrada hem benim hem Volkan’ın çalışmasında gösterildiği üzere çekilmiş fotoğraflar yapılmış antropolojik çalışmalarda fotoğraflar söz konusu. Bir bakıyorsnuz aborjin dilinde bir konçertina, bir akordeon türü. Bir bakıyorsunuz Kazak Türk’ünde bir şey, pasifik adalarında bir başka bir şey. Bütün bunların olması Avrupalıların koloniyel ve sömürgecilik dönemde yarattıkları durumdur. Fakat akordeon bu yine benim lafımdır. Akordeon mert sazıdır ve intikamını pis alır. Bütün gittikleri kültürlerin enstrümanı olmuştur, akordeon. Bununda bir anlamı var. Akordeon dünyanın her yerinde var. Bunu dedemde söyler ama mevzu şudur. Akordeon neden gittikleri yerin otokton çalgısı olmuştur. Geçiş dönemlerine, tekrarlama pratiklerindeki danslara eşlik ettiği içindir. Müzik bir yerden su gibi kıvrılıp insanların kulağına gidebilir ama dansın öyle bir kabulü yoktur. Dans sanatına bir enstrüman, kostüm, dansa yeni bir adım filan girmesi bazı özellikler gerektiriyor. Akordeon bu özellikleri sağlamış olduğu için gittiği bütün kültürlerin danslarına çalmıştır. Böylece yolculuğu dünyanın her yerine gitmiştir. Örneğin Pasifik adalarına akordeon götüren ve batan bir gemiden sahile vuran akordeonların sesleri fark edildikten sonra bugün o pasifik adalarında otokton çalgıdır. Fakat gelin görün ki bugün akordeondan yapılan derlemelere rağmen Türk Halk müziğinde akordeon yoktur. Akordeonun makamsal bir müzik çalgısıyım gibi bir iddiası da yoktur. Sadece akordeon çalanların makamsal müziği hissettirebilecek düzeyde yapabildikleri süslemeler vardır. Dolayısıyla buna müsait olan akordeon yapısı yüzünden yolculuğu tüm dünyaya gittiği her yerde de sonuçlanmıştır.
Bu nedenle de örnekleyebileceğim akordeon seven özel insanlardan bahsedebilirim. Örneğin otistik bir çocuğumuz ama absolut. Hafızası çok güçlü. Biz derneğimizin yarışmasına da katılmıştır. Bu yıl festivalimizde de sahneye çıkarak, çalacak. Piyanoya devam etse hem rahat hem de mesleki açıdan da gelişmesi Türkiye şartlarından dolayı akordeon eğitimi meselesi var bir tane sadece özel okulda. Kendisine teklif edilmiştir ama akordeon çalmak istediği için piyanoya geçmek istememiştir. Akordeon çalmak isteme durumu bizati böyle açıklanabilir.
17-20 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek olan festivale gelecek olursak; Ataşehir Belediyesi ile yollarınız nasıl kesişti? Geçen yıllardaki festivali değerlendirir misiniz?
Aziz Ali Elyağutu: Birçok belediyeye ve kuruma bu işi yapabilmek adına teklifte bulundum. Bu işin yapılabilmesi için akıl, aydınlık, izan, tevazu, teveccüh sadece Ataşehir Belediyesi tarafından müdür Volkan Aslan ve ekibi zamanında olmuştur. Buraya kadar gelmesinin sebebi de ekibidir. Etkinlik müdüründen, sanat yönetmeninden bize ulaşımımızda sorumlu olsun diye düşünülen minibüsümüzü kullanan kişiye kadar herkes çok özverili davranmıştır. Öyle ki Selçuk arkadaşımın bazı yardımları söz konusudur. Orada onu yapmasaydı belki festival bile olmayacaktı diyebileceğim kurtarışlar, Şevket arkadaşımın kendisi meslektaşımdır da aklı benle buluşmasa bu iş başladığından buraya gelişen boyutuna ulaşmayacaktı. Hatta şimdi başka boyutlarını da düşünüyoruz. Bizim festivalimiz dünyadaki diğer akordeon festivallerinden çok daha ayrı bakılması gereken bir festivaldir. Bunu söylemekten de gurur duyuyorum. Çünkü biz akordeon ve kültürel arasılık meselesini de işliyoruz.
Geçen sene programda bir çalıştay da yer aldı, bu konuda neler söylemek istersiniz?
Aziz Ali Elyağutu: Espriyle başlayayım. Akordeonun ne sorunu var da bizi buraya getiriyorsun, hocam. Yabancı profesörler bile söyledi, ‘akordeonun ne sorunu var, biz bunları çözmüşüz’ Siz gelin neler konuşacağımızı görelim. Oturum başkanlığını Sn. şimdi profesör oldu, Profesör Dr, o zaman Doç. Dr İstanbul Üniversitesi Etnoloji Müzik ve Folklar Ana sanat dallarını kuran hemşerim tabii ki şimdi üstadımız Sn. hocamı Çalıştay başkanlığına davet ettiğimde ‘Sizler varken ben ne anlarım’ dedi. Dedim ‘Sn. hocam bu çalıştay akordeona dair hiçbir şey demesek bile akordeona dair gerçeklerin irdelendiği iddiaların konuşulduğu, olumsuz yok gibi konuların konuşulacağı müzikolojik ve etnolojik gerçeklik anıdır, lütfen bu çalıştaya başkanlık ediniz.’ demiştik. Geldi, yabancı hepsi öğretmen. Altını çiziyorum pedagojik formasyon alan akordeonistlerle birlikte iki de ayrı müzikolog ve birçoğunun da makamsal ilgileri olmaları kaydıyla ve bazılarının da akordeonla makamsal müzik ses vs tabir edilebilecek sesleri sabit akortlu çalgı kabul edilen akordeonla çıkartabilen insanların video kayıtlarının yapıldığı bir çalıştay gerçekleştirildi. Kayıtların da deşifresini Sn. Gülşah Saygın Kaptaş ki kendisi hocaya başkan yardımcılığı yapmıştır. Konuşuldu ve kayda alındı. İkincisi de inşallah bir sene ara verdik. Bu sene çalıştaya gücümüzün yetmeyeceğini düşündük ve planladık. Bu bir uluslararası çalıştaydır. Kazakistan ve Kosova’dan da insan vardı. Hepsi de akerdeon pedagogu virtüözü bestecisidir bu anlamda da dünyadaki özel çalıştaylardan biridir. İnşallah seneye de yapacağız. Bu anlamda hemen söyleyeyim ki, Ataşehir Belediyesi’ne söylenecek söz yok. Bu arada Okan Üniversitesi Sn. Çetin Körükçü nezdinde bu her iki kurumunda Allah yolunu açık etsin. Bu süreçleri yürüten insanlara da minnettarım.
Festivalin bu yılki programından bahseder misiniz? Hangi müzisyenler yer aldı festivalde?
Aziz Ali Elyağutu: Tabii, festivalin bu yılki programından bahsetmekten mutluluk duyarım. Festivalin bu yılki etkinlikleri oldukça renkli ve çeşitli bir müzik ve dans ziyafeti sundu.
17 Ağustos Perşembe günü, Cemal Süreya Etkinlik Salonu’nda gerçekleşen etkinlik, ‘Akordeon ile Türk ve Dünya Müzikleri’ temasıyla büyüleyici bir gece yaşattı. Festival Orkestrası olarak İstanbul Körüklü Çalgılar Topluluğu ve Etnogram İstanbul sahne aldı. Günün Konuk Solisti ise Sırbistan’dan Duşan Dordevic oldu. Türkiye’nin üstatlarından Aydın Yavaş ve Orkestrası da sahne performansıyla katkı sağladı. Dansları ile etkinliği renklendiren isim ise Abdullah Çıplak İkilisi oldu.
18 Ağustos Cuma günü ise Amfili Park’ta gerçekleşen ‘Milonga İstanbul’ etkinliği dans ve müziği bir araya getidi. Yine İstanbul Körüklü Çalgılar Topluluğu ve Etnogram İstanbul’un sahne aldığı etkinlikte, Letonya’dan Egle Ona Bartkeviciut konuk solist olarak yer aldı. Türkiye’den Burak Şendağ & Meltem Anafarta Şendağ İkilisi ve Gamze Tulpar ile Mati Türk ve Tango Mia Dans Okulu da bu akşamı renklendirdi.
19 Ağustos Cumartesi günü, Amfili Park’ta ‘Suyun Öteki Yakası ve Anadolu’dan Nağmeler – Balkan ve Anadolu Müzikleri ve Dansları Buluşması’ temasıyla bir buluşma gerçekleşti. Festival Orkestrası yine İstanbul Körüklü Çalgılar Topluluğu ve Etnogram İstanbul oldu. Slovenya’dan Vesna & Saşa Stojiljkoviç – Accoduet ikilisi konuk solist olarak sahne aldı. Türkiye’den Murat Balkan, Ertuğrul Şentürk, Bekir Sakarya, Ercan Taşdemir, Samet Planalı & Bandoroll’un performansıyla da müzik dolu bir gece oldu. Dansları ise Doç. Kerem Cenk Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Cantekin Elyalı, Serdar Bombaci ve Dans Topluluğu renklendirdi.
Son olarak, 20 Ağustos Pazar günü Amfili Park’ta ‘Kaf Dağı ve Ötesinden Esintiler – Kafkas Kültür Coğrafyasından Müzik ve Danslar’ temasıyla bir etkinlik gerçekleşmişti. Yine İstanbul Körüklü Çalgılar Topluluğu ve Etnogram İstanbul Festival Orkestrası olarak sahne aldı. Macaristan’dan Orosz Zoltan konuk solist olarak performans sergiledi. Türkiye’den Gülcen Altan ve Azerbaycan’dan Elgün Gülüyev ise bu akşamın diğer konukları oldu. Dansları ile etkinliği canlandıran isimler ise Doç. Kerem Cenk Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Cantekin Elyalı, Turkuaz Dans Topluluğu ve Ziya Serkan Doğan – ZSD Kafkas Dans Atölyesi.
Bu yılki festival programı, farklı ülkelerden gelen sanatçıların bir araya geldiği, renkli ve dinamik bir etkinlik dizisi sundu. Katılımcılara unutulmaz anlar yaşattığına inanıyoruz.
Bir müzikolog olarak yeni projelerinizden söz eder misiniz?
Aziz Ali Elyağutu: Teşekkür ederim olsaydım iyi olurdu ama ben bir müzikolog değilim. Müzikoloji penceresinden olaylarla bakmaya çalışıyorum tabii daha ziyade etnomüzikoloji olarak daha konuşabileceğimi söyleyebilirim. Çok büyük iddia olur, müzikologlara da terbiyesizlik yapmış olurum. Etnokolog muyum, diyebilirim. Dans eğitimi var, müzik eğitimi var, etnikler konusunda bilgim var. Müzik ve dans evreniyle ilgili öğrenmelerime hep devam etmeye çalışıyorum. Yeni projelerim var. Fakat o kadar çok proje çaldırdım ki, şimdi de bunu söyleyip çaldırmalımıyız, bilmiyorum. Şakası bir yana kendi ülkemin kültürünü zaten şunu yapamıyorum bunu yapayım gibi değil. Yapabildiğim halde tercih ettiğim şeyleri kendi kültümden müzikleri dünyanın tekniği kabul ettiği bir teknikte sunmak, bunu şöyle açıklayayım. Ben çok büyük bir akordeonist falan olduğumu düşünmüyorum. Konu ben olduğumda, konuştuğumuzda insanlar bizi ya seviyor ya da tekniğimiz şusu busu onlarından da kendilerine göre bir bilgisi var ki, müzik yaparken kabul görüyorum. Teveccüh gösteriyorlar. Bu konularla ilgili bilimsel konuşmalar yaptığımızda sözlerimizi dinleyip, bizi kendi okullarına mastera, konuşmaya filan davet ediyorlar. Örneğin bu festivalden sonra iki tane kongreye gideceğim . Bir tanesi Sırbistan, tabii bizde onur duyuyoruz. Soruyoruz da arkadaşlar bizi niye çağırıyorsunuz, bizden başka adam mı yok. Onlar da diyorlar ki, ‘biz projelerinizi de dinlemek istiyoruz.’ Evet, insanlarla birlikte ilgi sağlayabilecek projeler sunabiliyorum. Bugün de bizim festivalimizde de Sn. etnikolog Prof Vesna ve Bartkeviciute ile eşim Dilek hocayla bir konunun evreninde dolaşıyoruz. O konuya vakti varsa Şevket hocayı da dahil edeceğiz. Onun uzmanlık alanında da ihtiyaçlar olacak. Süreç var daha bakacağız. Bulgaristan’da bizim projemize dahil bir karşılık var. Madem siz bu çalışmaları yürütüyorsunuz diğer tarafta biz de bu çalışmaları yürütüyoruz. Balkan akordeon orkestrası meselesi var, Aydın Yavaş hocamızın başında olduğu o proje için davet aldık. Orada bir iki bir şey tasarlıyoruz. Akerdeon ve kültürel arası ve akordeon ve dans evreninde akordeonun kültürel erişim gücünün çerçevesinde çalışmalar var. Onun dışında diğer ana sanat dallarımızla ilgili projeler var.
Özetlersek, akordeon ve akordeon ailesinden körüklü çalgılar meselesini etnokoloji ve etnokolojik evrenlerden edindiklerimizle ya da ilintilebileceğimiz kadarıyla fikir ve sanat ürünler ve içerikler üretmeye çalışıyoruz. Röportaj için teveccüh gösterdiğiniz için onurlu ve gururluyum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Teşekkür ediyorum. Bu konuda özel olduğunuzu düşünüyorum. Selam ve saygılarımla.