Doğadan, ne varsa insafsızca alan ve türlere yaşam hakkını kısıtlayan bizler “Siz olsanız ne olur olmasanız ne olur?”u nanometre boyutlarında virüsle tekrar gördük. Umarım artık defalarca yediğimiz bu tokadı anlarız.
Aklımızı başımıza almanın zamanı, tek çaremiz de bu. Politikaların ne kadar kitlelere ihtiyacı var ise, kitlelerin de aklını başına almaya o kadar ihtiyacı var. Bu iki denge bozulduğu anda umulan ama umulmuyormuş gibi davrandığımız sonuçlarla hep karşılaşacağız.
Bu süreçte yazık ki ölümler oldu, oluyor, olacak. İyileşenlerse birtakım sağlık sorunları ile karşılaşacak, çoğumuz hiç etkilenmeden ama ağır psikososyal sorunları ile yaşayacağız. Ekonomik etkileri de cabası. Geçmiş tecrübelerden öğrendiğimiz tüm bilgiler bir süre sonra masal tadında kalıyor ve unutuyoruz hatta en büyük yanılgımız bu. Bir şekilde unutmamayı öğrenmeli ve dersler çıkarmalıyız.
Esas mesele geçtiğimiz yüzyılın bize dayattığı ve bizim de hep öyle olacak sandığımız her şey bireysel teknolojinin yayılması ile son 30 yıldır tek tek devriliyor. Ömürlerimizi, sevdiklerimiz ve sevdiğimiz şeylere çokça zaman ayırmak yerine, hep kazanç için harcadık. Çünkü önümüzde hedef olarak kocaman bir “EN” vardı. En büyük, en güzel, en geniş, en iyi vb. Ama sahip olmak için daha çok vermek gerekirdi ve verdik. Verdikçe “EN” daha da büyüdü ve patlamak üzereyken bir RNA virüsü bizi uyandırdı. Sonucu acı da olsa, bu bir başlangıç oldu, olacak.
Önümüzdeki süreçte sosyal adalet ve sağlık sosyal devlet falan beklemiyorum açıkçası. Çünkü 10 yıl sonra ön görebildiklerimiz 2-3 yıl içerisinde gerçekleşiyor. Buna hiçbir politika, üzerindeki ağırlığı atmadan dayanamaz ve dayanamayacak da.. Ancak geçen yüzyıla göre kat kat daha iyi çözümler sunabilecek zeki bilgili ve “EN” siziz. Çocuklar daha da öyle olacaklar endişem yok bu konuda. “EN” hedefi doğaya zarar verdiği gibi fonksiyonelliği de ezmişti. Ama artık fonksiyonellik kazanacak. Aksi mümkün değil.
Kitleler dogmalardan kurtulmak üzere ve bilimden başka güvenecek bir şey olmadığını anlıyorlar. Alışkanlıklar devam edecek elbette bir süre daha, ancak bireysel başarılar kaçınılmaz olacak. Yani ben şu anda evimden işimle ilgili hemen her şeyi kontrol edebiliyorum. Toplantı bile ki çoğumuz da böyleyiz. Bunun için günde 150 km yol yapmama ve 3 saat kaybetmeme, kirli hava, solumama gerek kalmayacak. Üretim bandını ise hiç düşünmüyorum. “EN”leri istemediğimiz sürece sorun kendiliğinden çözülecek zaten. Banttan yavaş yavaş insanlar el çekmek zorunda kalmaya çoktan başlamıştı bile ve artarak devam edecek.
Burada doğru politikalar giriyor devreye. Siz ülkenin nüfusunun yarısını 3 kente toplarsanız kimse ne doyar ne mutlu olur. Bu yanlıştan, bu kadar insanı inşaatçı yapmak yerine, üretime katarsınız ve büyük ölçüde çözersiniz. Çözerdiniz de!
Yaklaşık 1 aydır evdeyiz ancak bir nedenle dışarı çıkmayanınız yoktur. Şehrin iş merkezleri olan plazaların ıssızlığını fark etmişsinizdir. Evlerimiz de öyle. Bu gözle bakarsanız 2 mekana sığmış 25 yıl okumuş günlük 3 saati yolda geçen bir araba ve ev için çalışanlar topluluğundan başka hiçbir şey göremezsiniz.
Mekan kavramının yıkılma süreci kapımıza dayanmıştı zaten. Akıllı olan ülkeler uzak ara refaha sahip olabilecek elbette. Fonksiyonel düşünüp fonksiyonel yaşamaya başlayacağız. 5g ve yeni web yapay zeka devreye giriyor. Artık değişimin de dönüşü yok.
İçimize dönüp değerlerimizi sorgulamazsak kimse gözyaşımıza bakmaz. Sığlıktan ve monologdan kurtulmak tek çare. Onlar farkında bile değiller…
Attilâ İlhan’ın Diyalektik Gazel Şiirinin son 4’lüğü ile Sevgiler…
…nasıl doğmakla başlarsa ölüm
ölmekle başlar öyle hayat
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir.
Ege Arıcan