Yıllar önce ben henüz daha öğrenciyken, Elif Çağlar- ki o zaman sanırım yüz yüze tanışmıyor olabiliriz- bana çalışmalarım hakkında yüreklendirici bir mesaj atmıştı. Bilmeyenler için söyleyeyim, çok nadir ve çok kıymetlidir böylesi bir iletişim, omzunda “haydi ilerle, yolumuz güzel” diyen bir el gibidir, nazikçe müziğin fırtınalı sularına doğru akacak bir dereye cesaret verir. Müziğiyle tanırdım ama o gün başka bir yere koydum Elif’i. NouvArt’ta bir araya gelmek de bugüne kısmetmiş. Son zamanlarda neler yapıyor, ondan dinleyelim.
1) İstanbul’dan taşınman ilham perilerini nasıl etkiledi? Buradan takip ettiğimiz kadarıyla iyi etkilemiş gibi görünüyor.
Elif Çağlar: İstanbul’dan taşınmam hayatımı genel anlamda olumlu etkilediği için, ilhama da yansıdı diye düşünüyorum. İnsan doğayla ve kendisiyle baş başa kaldığında bazı çözülmeler yaşıyor, rahatlamalar da, zorluklar da. Bu yolculukta yine müzik sana en iyi dostun olarak eşlik ettiği için birebir yansıyor tabii ruh halin. Müzikal anlamda, fikir olarak duran ama hayat koşturmacasının izin veremediği şeyleri yapmamı sağlayacak o ekstra cesareti verdiğini gördüm yeni coğrafyamın. Şehir hayatı bana bunu sağlayamaz olmuştu maalesef.
2) Peki Covid süreci seni nasıl etkiledi? Motivasyon kaybı yaşadığın oluyor mu? Oluyorsa bununla nasıl başa çıkıyorsun?
E.Ç.: Konserlerin durmasıyla tabii ki manevi ve maddi bir huzursuzluk hali aldı, pandemi tehdidi de var hayatımızda, herkesin güvenli olması endişesi, gelecek endişesi…birçok şekilde etkiledi yani. Ama uzun zamandır müzikal olarak kafamda duran projeleri şekillendirmek ve yeni şeyler denemek üzere öğrenciliğe vakit ayırabilme arzusu içindeydim, o yüzden motivasyon kaybıyla her zaman ince bir sınırda olduğumuzu hissedebileceğimiz bu garip dönemde yine müzik kurtardı akıl ve beden sağlığımı. Enerjimi müzik düşünmeye verince herşey başa dönüyor, “şu an sağlıklısın ve en sevdiğin şeyi yine de yapmaya devam ediyorsun” mesajı daha ağır basıyor endişelerden. Bir de tabii doğa içinde olmanın daha hızlı şifa verdiğini düşünüyorum, sık sık yeşile, maviye dalmak motivasyonumu daha çabuk tamir ediyor.
3) Kısa zaman önce Sonic Boom ile “Please”ı, hemen ardından da yalnızca vokallerinden oluşan “You Ask My Name” yayınlandı. Dinleyiciyi başka ne gibi sürprizler bekliyor?
E.Ç.: Evet, aynı dönemde bir de İtalyan müzisyenlerle turnede kaydettiğimiz beste ve caz standartı ağırlıklı “Come Me Come Te” çıktı. İlk kez böyle bir repertuvarla, geleneği ve günümüz seslerini harmanladığımız bir caz vokal albümünde yer almış oldum. “You Ask My Name” şarkısının bir parçası olduğu “Elif Çağlar on Vocals” projesi devam edecek, sırada bekleyen, her biri bunun gibi sevdiğim başka müzikal halleri temsil eden, minimal şarkılar var. Sonic Boom ile de yepyeni tekliler gelecek, heyecanlıyım, çok eğlendiğim bir proje. Yeni akustik şarkılardan, elektronik bir projeye, 2021 için hayat izin verirse birçok plan yaptım bile, inşallah yeni birçok müzik geliyor yani önümüzdeki dönemlerde.
4) Bu aralar neler dinliyor, neler izliyor, neler okuyorsun?
E.Ç.: Eski müziklere dönüş ve farklı çalma listelerinde gezinerek keşif dönemi şeklinde iki mod arasındayım. Pandemi döneminde sükunet ile kaos arası, en sık ziyaret ettiğim iki uç isim James Blake ile Aphex Twin, arasını doldurmam gerekirse her dönem ve tarz giriyor yine modlara göre, Debussy’den, Billie Holiday’e. Dizi ve film izleme konusunda yavaşladım ama orada da nostalji halindeyim müzik gibi, mesela Fleabag’i ikinci kez izledim, karanlık dizilerden sıkıldığım için gülme ihtiyacıyla, seneler önce takip ettiğim The Office’i de yineledim. Arkadaşlar önerirse film izliyoruz, ama benim için ilginçtir ki bir süredir konsantre olamıyorum uzun formatlı kurguya. Belgeselde işler değişiyor, komplo teorilerinden yakın tarihe, eğlencelisinden ağlatanına, ne bulursam izliyorum. Kitap, kavuştuğuma en mutlu olduğum terapi oldu, eski koşturmada limitliydim, şimdi her gün okuyabilmek müthiş lüks. Fantastik ve bilim kurguya sardım uzun süredir. Tade Thompson’ın “Rosewater” serisi, N.K. Jemisin, Naomi Novik… okudum. Bir de tarz dışı ama her zaman dönüp dolaşıp okuduğum isim Jiddu Krishnamurti, terapi gibi geliyor, akıl sağlığımı büyük ölçüde paylaştıklarına borçluyum.
5) Elif Çağlar’ın bir günü nasıl geçiyor?
E.Ç.: Uzun bir kahvaltı, kısa bir İspanyolca çalışma faslı, eşimle kahve sohbeti, beraber müzik dinleme, güne adaptasyon yani. Sonra keyboard başında çalışıyorum, eski şeyler, yeni şeyler… Öğrencilik müthiş keyifli, içimden ne gelirse o gün onunla ilgileniyorum. Online derslere de devam ediyorum tabii, öğle saatlerim genelde derslerle geçiyor. Sonra biraz açık havada aktivite zamanı geliyor, havalar kaç aydır güzeldi Ege’de, bahçede, balkonda, bazen de gün müsaitse kumsalda biraz vakit geçiriyorum. Tekrar keyboard veya bilgisayar başına döndükten sonra zaten ev işiydi, yemekti, illa bir sürü şey giriyor araya. Yemek yapma konusunda disiplinliyiz, çok şükür oturduğumuz yerde dışarıdan söylemek diye bir kavram da yok. Bir bakıyorsun akşam olmuş, en uzun kitap aralığı orada giriyor işte. Epey sıradan yani ama ben böyle iyiyim ? İşim sebebiyle çok sosyalleşsem de, aslında içe dönük, kendi dünyasında huzurlu bir tipimdir. Madem işler durdu, doyasıya kafamdakilerle kalayım, birşeylerle yüzleşip barışayım o zaman modundayım.