“Bu sürekli neden benim başıma geliyor?” sorusunu sık sorar mısınız? Ya da “Tüm çabalarıma rağmen bu konuda tekrara düşüyorum”, “Aynı tür adamlar ya da kadınlarla ilişki sürecim kısır döngüde”, “Ne kadar çok kazanırsam kazanayım, para problemi yaşarken buluyorum kendimi”, “Suyla ilgili bir sorun yaşamamış olmama rağmen, sudan ödüm patlıyor”, “Vücudumda gelişen fiziksel bazı semptomların sebebi tespit edilemiyor”, “Sürekli gördüğüm bir rüyam veya vizyonum var ancak nedenini çözemiyorum” gibi tekrarlayan konularınız var mı? Sorun kendinize, korkmayın! İfşa etmedikçe şifa ile hemhal olma yollarını ya bulamıyoruz ya da yol uzuyor çünkü. Öfke, kızgınlık, korku, hayal kırıklığı gibi atlatamadığımız duygu durumları bizi bir kapana kısılmışçasına sıkıştırabiliyor. Ve bu tekrarlar, hayatımızı olması gereken yolun dışına atan kaygan bir zemin yaratırken, yaşadığımız hayat bizim değilmiş de sadece seyircisiymişiz gibi hissedebiliyoruz.
Peki tüm bu kader döngüsü hatta motifi denen süreç, “alın yazısı” kavramıyla anlatıldığı gibi değiştirilemez bir keskinlikte değilse ve hatta bize bile ait değilse olanlara aynı yerden bakabilir miyiz? Yaşam kalitemizi olumsuz etkileyen bu motifleri dönüştürmeye kudretli olduğumuzu bilsek, yolu aynı çıkmazlara saparak yürümeye devam eder miyiz? “Hayır” dediğinizi duyar gibiyim. Bence de “Hayır”; hem de en kadim öğretilerin bilgisi ile her işteki Hayra bağlayarak. İşte hikayemiz de üç can dostun atalarına dek uzanan yolculuğu sırasında yaşananları anlatırken, bizlere de bir fenomenin insan yaşamına akıttığı şifa sürecine tanıklık etme şansı sunuyor: Aile Dizimi…
Yetenekli bir cerrah olan ve mutlu bir evliliği sürdüren Ada, başarılı avukatımız ve annesi ile bir dünya kurmuş olan Sevgi ile eşi ve çocuğu ile lüks bir yaşamın içinde olan sosyal medya fenomeni Leyla’yı, dizi boyunca, atasal kayıtları ile tanımaya başlıyoruz. Gerçekten yaşadıkları hayatlar göründüğü gibi mi? Bu yaşamları sürdürmek mümkün olacak mı? Yoksa derinlerde sinyallerini algılamaya başladıkları belirtilerin açacağı kapılardan geçerek bambaşka hikayelere mi gidecekler? Bu üç can dostun yolculuk boyunca birbirlerine kattıkları ile kendi yaşamlarında da dönüşümü deneyimlediklerine sık sık tanık oluyoruz. Ada rolünde Tuba Büyüküstün, Sevgi rolünde Boncuk Yılmaz ve Leyla rolünde Seda Bakan çok iyi iş çıkarmışlar. Eşleri ve sevgililerinin de bu kadınların yaşamındaki rolleri ve tekrarlayan döngülerine dokunan kısımları bir çok ailesel hikayeye de dahil olmamızı sağlıyor. Hikayenin en önemli ismi ise Zaman Bey. Tekniği uygulayan, biraz gizemli bir karakter. Özellikle de olayları bilim ışığında değerlendiren Ada tarafından çok fazla suçlamaya maruz kalan Zaman Bey’in kendinden emin sakinliği ise insanı düşündürüyor. Fırat Tanış’ın güçlü oyunculuğuyla, karaktere kattığı derinlik ise izlenmeye değer. Hikayemizin diğer erkek kahramanlarını ise Murat Boz, Rıza Kocaoğlu, Serkan Altunorak ve Umut Kurt canlandırmış. Dizinin her bölümünün başında, karakterlerin atalarına ait hikayeler ise hem dizilim konusuna hem de bugünkü süreçlerine ışık tutuyor.
Aslında hikaye, senaryo gereği ilgi çekici detaylarla başarılı bir şekilde bezenmiş olsa da çok tanıdık: İnsan Hayatı! Hepimizin içinden geçmekte olduğu yaşam ağacının dalları, dizide de belirtildiği üzere kökleri şifalanmadan şifalanmıyor. Diziye ismini veren “Zeytin Ağacı” bütün kadim bilgilerde insanlık tarihinin “ölmez ağacı” olarak da bilinir. İnsanlığın gelişiminin en büyük kilometre taşı olarak tarih boyunca insanlığa yön vermiştir. Ayrıca dizinin Netflix’de tüm dünyaya sunulması sebepli İngilizce isminin de “Another Self” yani “Başka Bir Ben” olduğunu da hatırlatalım. Dizide birkaç sahnede gördüğümüz ve Mark Wolynn tarafından yazılan “Seninle Başlamadı” kitabının da referans alındığını söyleyebiliriz.
Köklerdeki bir yara ya da köklere inemeyen can suyu, meyve veremeyen bir ağaç olarak devam eden bizleri bazen sarsıyor bazen de çıkmaz yollarda bir yolcu olmamıza sebep oluyor. Oysa derdin dermanı da içinde misali atalar ve köklerle bağlantılı bu çalışma derin bir kavrayışın ve farkındalığın iplerini elimize geçirmemizi sağlıyor. Dallara uzanan şifa misali; ipin bir ucunda biz, diğer ucunda atalarımız duruyor. Birbirimize yaklaştıkça, birbirimizi yargısızca anladıkça ve onurlandırdıkça yaşam sahnesi değişiyor, kartlar yeniden dağıtılıyor ve köklenmek üzere hayat bize can suyunu sunuyor.
Aile Dizimi Sistemi; ünlü alman psikoterapist, filozof Bert Hellinger tarafından oluşturulmuş. Uzun yıllar süren bilimsel çalışmalarının yanı sıra, Güney Afrika’da bulunduğu 16 yıl boyunca oradaki ilkel kabilelerin birbirleriyle, atalarıyla ve varoluşla ritueller aracılığıyla kurdukları ilişkiden derinden etkilenmiş. Aile sistemi içerisinde herkes eşit aidiyet hakkına sahip kabul ediliyor. Sistemde dışlanan, cinayete kurban giden, kaçırılan, kürtaj yolu ile aldırılan, evlatlık verilen her birey; sistemin sonraki nesillerinde suçluluk, kurban bilinci, fiziksel hastalıklar şeklinde tezahür edebiliyor. Özellikle de atalarımıza olan bağlılığımız ve sevgimiz sebepli onların iflas, hastalık, intihar vb. süreçlerine duygusal kancalarla bağlanmış olabiliyoruz. Hayatımızda tekrarlayan problemlerin aile sistemi içerisindeki köklerine bakan enerji boyutunda yapılan bu çalışma, dizime konu olan bireyin kendisi ve aile bireyleri için seçtiği temsilciler yoluyla açılan bir seans üzerinden çalışmaya başlıyor. O an seçilen temsilcinin temsil ettiği kişiye gerek duygu durumu gerekse fiziksel özellikler açısından nasıl benzemeye başladığı ise bu tekniği fenomen kılan en önemli detay. Ve daha da ilginç olan; hiçbir şekilde fiziksel dünya verileri ile bu durum açıklanamıyor. O sebeple enerji boyutunda gerçekleşen bu süreç, seansın sahibi aile bireyini şifalandırdığı gibi tüm aileye de derin bir rahatlama aktarımı yapıyor. Aynı zamanda seçilen temsilcilerin de tesadüf olmayan bir şekilde benzer döngülere sahip olmaları da sürecin diğer ilgi çekici yönü. Ve onlarda da derin açılımlar yaşanıyor. Yani siz aile dizilimi yaptırmadan sadece temsilci olma kararınızla bile şifa sürecine dahil oluyorsunuz. Her şekilde çok yönlü aktarım sağlayan ancak bilinen kavramlarla açıklanamayacak kadar duyusal boyutta çalışan bir teknik.
Şimdi diziyi izlediyseniz ve benim gibi bu konulara uzun zamandır meraklıysanız, girdiğimiz Kova Çağı’na yaraşır bir açılımın ve bu tür bir senaryonun zamansal denkliğinin farkındasınızdır. Üstelik de sinema tarihinde nadir işlenen konulardan biri olması vesilesiyle, konunun Anadolu Toprakları’ndan, Türkiye’den çıkması da tesadüf değil. Daha da ilginci, atasal kayıtlarınızda dizidekine benzer konularınız varsa, izlemek bile farkındalığınıza ve şifa sürecinize bir katkı olacaktır benden söylemesi. O halde şimdi düşünün bakalım: “Başka bir sen” mümkün mü ve onunla tanışmaya hazır mısınız?
İyi seyirler…