Dijital dünyanın kültürler arası iletişimde giderek daha da önem kazandığı bir dönemde Almanya ve Türkiye arasındaki tarihsel ve kültürel bağları araştırma ve inceleme misyonunu üstlenen “istanbulberlin” platformunun kurucusu Sedef İlgiç ile oluşumun kuruluş sürecini, Türkiye ile Almanya arasındaki kültürel ve müzikal bağları konuştuk.
– Yaşamınızı Türkiye’de sürdürürken Almanya’ya taşındınız. Almanya’ya yerleşme sürecinizde ne gibi zorluklar karşınıza çıktı? Farklı bir ülkede yaşamak kişisel gelişiminize artı değer olarak neler kazandırdı?
Sedef İlgiç: Dönmek üzere taşındığımı bildiğim ve daha önceden şehirde tanıdıklarım olduğu hâlde ilk ay neden kendimi böyle bir zora soktuğumu çok sorguladım. Sevdiğim evim, işim ve düzenimi geride bırakmıştım. İlk zorluk konfor alanı ve alışkanlıklarımı geride bırakmaktı. İlk defa bisikletle bir şehirde yol buldum mesela. Sanırım ilk iki ayı atlatıp orada bir çevrem oluşmaya başladığında ve bir düzen kurduğumda bu zorluklar hafifledi. Çok alışıldık çok rahat edilen yerlerden biraz mesafe almakta her zaman fayda görüyorum. Berlin’e giderek İstanbul’dan aldığım mesafe bana hayatımı ve alışkanlıklarımı başka gözle değerlendirme fırsatı verdi, yaşam biçimimizin olumsallığını fark ettim, çevre bilincim güçlendi. Belki en güzeli, daha sonra çok yakın arkadaşlarım olacak iki muhteşem kadınla tanıştım. Ve Almanca öğrendim!
– Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin temelinde bir kültürel proje fikrinin ortaya çıkış hikayesinden bizlere bahsedebilir misiniz?
S.İ.: 10 sene yayıncılık sektöründe çalıştım ama kültür sanatın diğer alanları, özellikle çağdaş sanat ve sinema da ilgimi çekiyordu. Almanya’dan döndüğümde, Türkiye ile Almanya arasında müthiş bir kültürel etkileşim olduğunu, bunun sanata yoğun biçimde yansıdığını fark etmiştim. Bu alanda çalışmak istediğime karar verdim ancak bu niş alana eğilen ve burada proje üreten bir kurumda iş bulamadım. Bu fikrimin olgunlaşması ve istanbulberlin’in bir kişisel proje olarak kurmam için üç sene geçmesi gerekiyormuş. Şanslıyım ki fikrimi açtığım andan itibaren, başta Semih Can Çelik ve Sezen Yeniçeri Can olmak üzere, çevremin tam desteğini aldım.
– Yıllardır iki ülke ilişkilerinde “Balkanzug” hattının önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünürüm. İstanbulBerlin dijital dünyada iki ülkenin kültürel vagonu haline geldi. Oluşumun misyonu ve hedeflerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
S.İ.: Böyle düşündüğünüze sevindim. Orient Express sonra Balkanzug arka planları ve çağrışımlarıyla da ekonomi ve siyasetin bu kültürel etkileşimi ve sanatla ilişkisini anlamak için güzel metaforlar. istanbulberlin’in Aposto! yayın bültenini hip hop parçalarına da atıfla istanbulberlin Hattı diye isimlendirdim. Mahalla Festival kapsamında gerçekleşen bir sanat projesi, Mobilistan, Berlin’den İstanbul’a eskiden göçmen işçilerin izlediği rotayı takip ederek geçtiğimiz günlerde geldi. İki şehir birçok açıdan temsil niteliği taşıyor. Ayrıca bu iki şehrin çok kültürlü, çok sesli dolayısıyla çok renkli yapısı beni etkiliyor. Bunları yansıtan bir karşılaşma alanı olması dileğiyle yola koyuldum. Yoksa aslında konumuz bu iki şehir değil. istanbulberlin’in ilk kapsamlı projesi #60JahreMusik birinci yılını doldurmadan hayata geçti. Böyle birçok kültürel projeye ev sahipliği yapan bir platform olmasını, diyalog ortamını ve empatiyi güçlendiren, farklı fikirler, kişiler, sanatçılar, eserlerle karşılaşmaların için alan açarak, büyüyerek yolunda devam etmesini hedefliyorum.
– Gün geçtikçe dijital platformların önemi artıyor. Bu bağlamda yakın gelecekte ülkeler arası ilişkilerin dijital dünyadaki karşılığı sizce nasıl olacak?
S.İ.: Dijital her türlü iletişimi hızlandırıyor, salgın süresince seyahatlere gerek kalmadan birçok işimizi halledebildiğimizi gördük. Ancak yine de hâlâ sosyal varlıklarız, tam yerini tutmuyor. Dijitalin öneminin artmasının fiziki olanın önemini azaltmadığına inanıyorum, yalnızca şekil değiştiriyor. Bu nedenle “karşılaşmalar için fiziki alanlar” da açmayı önemsiyorum.
– Sanat ve üretimde şehir olgusunun önemi sizce nedir?
S.İ.: Sanatçıların bünyesinde barınmasına, geçinmesine, kısaca yaşamasına imkân tanıyan, kültür sanat alanındaki üretime hem malzeme sağlayan hem de onu mümkün kılan ve bu üretimin paylaşılması için kanallar açan bir şehir sanatı besliyor. Bu çift taraflı bir ilişki… Bence bir şehirde böylesi bir üretim ne kadar yoğunsa, o şehir o kadar ilgi çekici.
– #60JahreMusik projesi nasıl ortaya çıktı?
S.İ.: Bu sene Türkiye ile Almanya arasında imzalanan işgücü anlaşmasının 60. Yılı. Bu yıldönümünü istanbulberlin’de müzik üzerinden okumak istedik. Çünkü müziğin birleştiriciliğine inanıyoruz ve bu tarihte daha çok kişinin karşılaşması gerektiğine inandığımız çok emektar var. Ocak’tan beri proje partnerim Nazlı Sağdıç Pilcz nam-ı diğer DJ Funshine ile bu fikri geliştiriyoruz. İki meraklı araştırmacı olarak hareket ederek konuyla ilgili okuyor; müzisyen, akademisyen, araştırmacılarla görüşmeler yapıyoruz. Ağustos ayında Berlin Yunus Emre Enstitüsü’nün finansal desteği ile projemizi hayata geçirmeye başladık. Böylece istanbulberlin.com’da dönemle ilgili yazı ve röportajlar çift dilli olarak birikmeye başladı. Video içerikleri de geçtiğimiz haftadan beri istanbulberlin YouTube kanalında yayınlamaya başladık. Projenin ikinci aşamasında tüm içeriklerin İngilizceye ek Almanca da yayınlanması ve podcast fikrimizle ilgili görüşmelerimiz devam ediyor. Bir de proje kitabı hayal ediyoruz.
– Türkiye’den Almanya’ya göçen emekçilerin zamanla müzikal ve kültürel izlerini yaşadıkları yerlerde işlediklerini görüyoruz. Bu birçok çalışmanın da ortaya çıkışını sağlamış. Grup Doğuş, Cem Karaca’nın Die Kanaken albümü, Derdiyoklar İkilisi gibi… Sonrasında da bir sonraki neslin rap müzikle ilgilenmesiyle bambaşka bir hikaye ortaya çıktı. Günümüzdeki üretimleri değerlendirirsek yeni neslin eğilimlerini nasıl değerlendirirsiniz?
S.İ.: Şu anda Meryem Nakiboğlu’nun Hip Hop Kültürü: Küçük İstanbul Kreuzberg ve 36 Boys kitabını okuyorum. Almanya’daki ikinci nesil göçmenlerin hip hopla kurduğu bağın sosyolojik arka planını çok açık bir biçimde anlatmış. Almanya’da göçmenlerin yaşadığı sıkıntıları önce modern halk ozanlarının, sonra da hip hop’ın, bu kez ırkçılık ve ayrımcılığa karşı daha da yüksek çıkan bir ses olarak nasıl dile getirdiklerini bu bağlamda tarihi süreci içinde okumak çok ilgi çekici.
Bu geçmişin üzerine bina olan bugüne bakarken iki önemli nokta var bence. İlki şu anda orada doğan üçüncü hatta dördüncü nesilden bahsederken göçmenlerden söz etmiyoruz, oralı olan insanlardan söz ediyoruz. Ancak yine bugüne baktığımızda ebeveynlerinden biri ya da kendisi Türkiye’de doğmuş üç milyon civarında insan yaşıyor. İkincisiyse göçün çok farklı yüzlerini, göçmenlerin sosyo-ekonomik arka planlarını, bambaşka göç nedenlerini göz ardı etmemek gerekiyor.
– 5 Eylül tarihinde gerçekleşen etkinlikte Kabus Kerim ve Başak Yavuz sahne aldı. Etkinliği genel olarak nasıl değerlendirirsiniz? Etkinlik sizler adına nasıl geçti?
S.İ.: istanbulberlin’in ilk etkinliğiydi, öncelikle çok heyecanlıydı. Başkonsolosumuz Rıfkı Olgun Yücekök’ün katılımı etkinliğimizi onurlandırdı. Her yaştan ve farklı etnik kökenlerden insan bir Türk kahvaltısı sofrasında, açık havada bir araya geldi. Bir hip hop, bir caz müzisyenini bir araya getirerek sıra dışı bir etkinlik kurgulamıştık. Almanya’ya yeni taşınan, “yeni dalga” göç eden müzisyenlerle, bugünü hazırlayan koşulları yaratan müzisyenler arasında bir diyalog için alan açılabilir mi sorusu söyleşinin merkezindeydi. Ben bu etkinlikle en azından “Misafir işçi havaları” ile “yeni dalganın sesi” arasında köprü kurmak için bir adım attığımıza inanıyorum. Böylesi karşılaşmalara daha çok alan olduğuna inanıyorum. En sonunda herkes, o Pazar öğleden sonrasında Kabus Kerim’in DJ setinde dans ediyor, şarkılara bir ağızdan eşlik ediyordu. E daha ne olsun.
– Yakın gelecekte ilgilerle buluşacak yeni projeleriniz var mı?
S.İ.: #60JahreMusik projesi kapsamında Kasım sonunda bir İstanbul etkinliği planlıyoruz. İstanbul’daki istanbulberlin’in ilk fiziki alanında buluşmayı dileriz.
– Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?
S.İ.: istanbulberlin birlikte yürümek isteyenlerle doğal bir biçimde büyüyor. Benim için bu maceranın en güzel yanı pandemi sırasında farklı insanlarla tanışmama vesile olması oldu. Bu söyleşi ve istanbulberlin ilginizi çektiyse, paylaşmak, birlikte geliştirmek istediğiniz bir fikriniz varsa, ya da sadece bir selam etmek isterseniz lütfen tanışalım: [email protected]
Uğur Hakan Hacıoğlu