Cihan Tekin’in Mirabella’ya Mektuplar adlı kitabı çok kısa bir zaman önce İzan Yayın etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Şimdi detaylara geçelim.
Cihan Tekin kimdir, kimdi ve kim olacak? Bu soruların hepsine tek tek cevap vereceğiz, ama önce Mirabella’ya Mektuplar’ın içinden bir iki ipucu verelim istedim, ilk defa tanıyanlar için üzerine detaylı konuşacağımız eserin biraz huyu suyu bilinsin tabii.
“Her şey anlamsızlaşıyor. Her şey… Ne zaman yazmaya kalksam hep bir harfim eksik. Adının baş harfi incinir diye korkuyorum. Bir kadın neden bu kadar güzel olur ki? Böyle amaçsız, böyle başıboş… Çok güzelsin. Gereğinden fazla güzel… Bir noktadan sonra her şey gibi anlamsızlaşıyorsun. Girdabında kaybolmak öyle acı verici, öyle güzel ki… Bir kış günü soğuktan akan burnunu şiirlerimle silmek… Yine, inadına, isteyerek ve bilerek göğsünde gülerek ölmek… Gülmek ve yürümek… Şeytanın mızrağına, uçları sivri tırnaklarına tam kalbimi denk getirerek.”
Uzunca bir zamandır zaten Mirabella’ya Mektuplar ile dergiler ve bazı internet sitelerinden tanışıklığımız var. Ortalarda bir yerde dahi yakalamış olsa, hemen hemen herkes bu kervana katıldı, yani kendi kitlesi dediğimiz olguyu da böyle böyle yaratmış oldu.
Cihan, Ankara’da doğmuş ve hala orada yaşayan, haddinden fazla kendi halinde, biraz farkında, biraz umursamaz ama daima fazlasıyla yorgun bir adam. Onun yorgunluğu aşmış olduklarından ve aşamayacaklarını bile bile onları hala aşmaya çalışmaktan. Onun yorgunluğu on beş yılı aşkın bir süredir baştan aşağı sadece Mirabella aslında. Ait olmak ve sahip çıkılmamak arasında kalmak, evet bütün meselenin sancılı olması yani bu kadar, hem ait, hem sahip çıkılmıyor ona.
Elbette bütün konu Mirabella.
Mirabella’ya Mektuplar için bir tanım gerekirse, Cihan’ın yazdığı mektupları edebi bir kalıba sokmak zor. Niye kolay olsun, kim için kolay olsun, kolay olunca daha mı değerli oluyor yoksa daha mı değersiz, daha mı bir şeyler bir şeyler işte… Neyse, konumuza dönelim Cihan’ın yazıları aleni bir şiir dahi olsa “şiir” diyemiyor insan ya da dümdüz bir yazı olunca “düz metin işte” deyip geçemiyor. Okuyorsun, yani insan okuyor, okuyor, okuyor, yazı bitiyor, sonra durup, ben ne okudum böyle diyor. İnsan şaşkın olduğunda müsaittir ya hani, Cihan okurunun yalnızlığını şaşırtıyor ve bir anda oturmuş Cihanla birlikte Mirabella’ya mektup yazamamış olsanız da, en azından o mektubu Mirabella’yla birlikte okuyor oluyorsunuz. Şiir yazmıyor ama şiir hissediyorsun, masal anlatmıyor ama hayal ediyorsun, ortada kâbus falan yok ama daima bir tedirginlik, öykü, anı, roman, günce hiçbir ama hiçbiri değil, fakat tamamen hepsi.
Cihan Tekin Mirabella’yla bize yalvarmayı vaat ediyor, o asla ağlamıyor ama bir yerler mutlaka ağlıyor, Mirabella hep ondan bir şeyler istiyor, ama o ne var ne yoksa yetemiyor, her şey sürekli bitiyor, her şey sürekli acıyla yeniden, yeniden hortluyor. Konu hüzünbaz bir inatlaşma değil, konu sancınla tokalaşıp onu ağırlamak.
Cihan, dayak yerken bile onu dövene ait değil.
İşin diğer yanı ise, sevgili Cihan’ı bıraktığınız yerde yıllar yıllar sonra bile bulabilirsiniz, aynı acının, aynı yüksek desibelli çığlığında ve aynı kan kaybıyla. Bu onun kendini tekrar ettiğini söylemek değil tabii, bu onun neleri hissettiğini onları hissederken bildiğine ve onları kaybettiğinin her zaman farkında olduğunu gösterir. O kendini Mirabella’yla kandırır, o kendini Mirabella’yla kızdırır, o kendini Mirabella’yla uyutur, kahvaltı ettirir, sarhoş eder ama Mirabella’sız asla.
Bu, şu demek oluyor, Cihan Tekin’in kim olduğu, olacağı, olmak istediği derken hepsinin cevabı aslında tek… “Cihan sadece yazdıklarından, yazdıkları da Mirabella’dan ibarettir, ne kişiliği değişir, ne hissi, ne de itibarı ve rezilliği…”
Daima gerçek, daima yalın, daima sürecek.
Mirabella’ya Mektuplar’ın kapak fotoğrafı ve iç görsellerinde Deniz Demiralp imzası bulunuyor ve arka kapak yazısına gelirsek şayet, oraya ben eşlik ettim. Şunları yazdım, tek bir kelimesinden dahi şüpheye düşmeyerek:
“Cihan’ın yazıları okuruna ne bir kalbi, ne bir aklı, ne de bir ruhu olduğunu hatırlatıyor, onun yazıları okuruna bir acısı olduğunu, hatta acısını yola sokacak kadar kendinde bir yalnızlığı olduğunu gösteriyor. “Mirabella’ya Mektuplar” gözyaşından kemik sesi gelen, adımlarından rüzgâr kaçan ve sırt çantasına evreni de tıkıştırıp uçurumlardan atlamayı marifet sanan bir sürü sancıdan ibaret. Ne kurgu, ne hayal, ne de heves, bu kitapta okuru yakalayan şey, gerçek.”
Yazar | Cihan Tekin |
Yayınevi | İzan Yayıncılık |
Yayın Tarihi | Haziran 2020 |
Türü | Şiir |
Sayfa Sayısı | 74 |
Aykut Akgül