Hangi an’ı kırmak üzere siyah cam bakışların? Çok derin’e indim, IVMeer en derinine saklamış asıl resmi, tüm orada, gerçek olan tek şey tüm’dür; orada… Tam şimdi göz bebeklerinin içinde, belki aynanın dışında, sizin sustuğunuzu duyan kaç göz var? Tablonun karşısında…
Tablonun karşısında değilim, içine bulaştı bile auram benden önce, çoktan… Oldum, onun teni ışıktan. Dudaklarına bak, gölgesine sinen ışıklar siler yarısını… Estetik bir düzende dirilttiği soluklarını sürer üstümüze… Kum tanesinde rüzgarın atlıları…
Alın size masum bir savaş, konuşur içinden kadın “IVMeer’in yansımasından bana uzanır, bizden size bembeyaz ateşler salınır.”
Meisje Met de Parel…
Hollandalı Barok ressamın dünyasını sadeleştiren kadını ışığa süzdüğü renktir, renksizliktir de tablo diye kodlanmış tek an’ın ötesinden bakarsan, belki inci küpenin karanlıkla gölgelendiği karanlığa bakarsan… Ve bir yandan gökkuşağıdır eşarbından sarkan, sonra ressamın odasının duvarlarında hayalet ve tutkulu vücudunda sonsuz bir kaynaktan dansını sunan… Bu kadının belinden kıvrılır tüm sınırlar, eğimli bir düzlemdir aşk; tüm ışıkları asker edinip genişleyen sınırlara sunar.
Ayrıca bu kez neden mi “IVMeer”? Bu kez yılda üç şanstan birine lütuf olan tabloların da dışında, bütünden ilhamını, keskin olmadan bırakmak istedi. Değişmek ve hiçlik’ten yaratmak istedi. Ve o bana şunu söyledi:
“Bu kez dirilmemiş bir ruha, bir bakış ve denizin tadını henüz almış bir inci sunacağım. O beni dünyaya gömecek, sanatsal ilhama köklenmiş damarlarımla… Bir olacağız dünyanın damarlarıyla. Ben onu ürperten bir ilhamla dökeceğim ki saflığa, hiçbir kalp direnç gösteremez bu meleğin zorbalığına.”
Jan Vermeer, ışık gölge tekniklerini kullanarak yarattığı 1665 tarihli yağlıboya portesinde; ki portre demek ne kadar uygundur odak noktasında bir yüz’den çok dokuzuncu boyuttan indirdiği bir karakter ve cesur bir imajıyken saf kadının. Bu çalışmaya troines hissiyle katılanlar, onlar için basit bir rolün kendini tanıtmasıdır. Benim için öz’ünü; tenini bir ayna gibi kullanarak yansıtan kadının, kim olduğuna dair içinden görmemiz gereken ipuçlarıdır.
Ayrıca ressamın birçok resminde olduğu gibi camera obscura ile çizim yaptığı söylense de, her şey bir yanılsamadır ve insanlar hazır olduğu kadar yansıyı doğru kabul eder. Karanlık bir odada görebildiğin tek şey görmek istediklerindir. Yarat yaratabildiğin kadarı senin.. Kopyalamaksa, var olan kadarını sunar. Sonsuz özgürlük sunan bu tabloda, Jan Vermeer hepimizin gördüğünün ötesinden bakıyordu. Ve bunu tek bir araçla dökebilirdi, kalbinin sessizliği.
Diğer yandan pointille tekniği Vermeer’in imzası gibidir.
Tuval üzerindeki rahat ve esnek dokunuşları, boyayı tanecikli katmanlar halinde parçalar gibidir. Bu bana ressamın kendi ruhsalında bir şeylere ulaşmak için dünyasal duygularını parçalama isteğini uyandırır. Bu katmanların sırlı ve birbirinden ayrılan görüntüsü, uzaklaştıkça derinleşir gibi daha da bütün görünüyordu. İşte o noktada ressamın tek amacı duygusal uyanışıydı sanki. Tüm duygu ve hislerini özgür kılarken, algısal boşlukta o bir rüyadan sıçrar gibi dağıtıyordur resmi. Ama burada detaycı ve mükemmeliyetçi bir ressamdan bahsediyorsak; onun için kaos, ihtişamlı bir evrendir vizyonlarla yansıtılacak.
Bazıları inci küpeyi gözyaşı damlasına benzetir. Yakınlaştım, sonra da uzaklaştım ona. Benim algımda sert bir yapı taşının üstündeki ışık damlası… Ve aynı ışık damlası gözbebeğinde de var. Onlar buna gözyaşı der, ben kutsal kapısında sır’ladığı gücü. Ve o bakışlar işte bu yüzden hep bize doğru, görüş alanımızın tam merkezine doğru açılır. Ve öyle bir güçtür ki bu, ya şah damarına yakın bir duruşu olacak, ya da şah damarından IVMeer’e yeni bir nabız sunacak.
Sanki konuştu konuşacak, ressamın bitirdiği anda gündelik meselelerini…
Yarısı bana dönük, diğer yanı boşluğa… Bilinmezlik imgesini bıraktığı karanlıkla, inci küpeli kızın bakışları evrenin diline ait bir bakışa dönüşüyor.
Bilinmezlik, saçlarını giz’de bırakan eşarbın da arkasında.. Bir şeyler anlatıyor dinlersen “Tek giz görmediğin ifadesi, sözleşmemiş bakışları ve kelimeleri nefesinde saklayan aralık dudaklar, bir de kim olduğuna dair asil bir detaydır.”
İşte bu yüzden inci küpeli kız, yıllardır o nefesi o andan beri içinde tutuyor.
Asil bir detay; en sert kabuklarla örülürken, en yumuşak sularda, saf ve parlak yeni yaratımını hayat damarlarından gözlerine taşıyor.
Ve bir sır daha…
Gördüğün tüm beyaz inci ve ışıklar dışında siyah bir inci’yi saklıyor. Gördüklerin ve anlam yüklediğin her şey onu saklamak için yaratılmış bir yanılsamaydı.
Ve sana bir kapı daha…
Kuzey’in Mona Lisa’sı olarak tanınan bu tabloda saklanan siyah inci, Güney Pasifik’te bulunur.
Siyah ve beyaz
Kuzey ve güney
Işık ve karanlık
İstediğin kadar tanımla…
Bir kadın var ki senin tanımladığın her anlama sahip ve hiçbir anlamı taşımıyor…
İnandığı tek şey tüm oluş’undaki saflık.
Adelina Gençoğlu